islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,2540
EURO
34,6923
ALTIN
2.403,37
BIST
10.265,43
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
18°C
Cuma Hafif Yağmurlu
16°C
Cumartesi Az Bulutlu
20°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

Türkiye Önce Denge Unsuru Olmalı, Sonra Dengeleri Belirleyen Aktör

Türkiye Önce Denge Unsuru Olmalı, Sonra Dengeleri Belirleyen Aktör
26 Eylül 2022 12:43
A+
A-

Yeni Şafak Yazarı Yusuf Kaplan’ın kaleme aldığı “Türkiye önce denge unsuru olmalı, sonra dengeleri belirleyen aktör” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz…

Türkiye, Şanghay İşbirliği Teşkilatı toplantısına davet edildi ilk defa. Kim tarafından? Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin tarafından!
İyi de neden?

Türkiye, Batı ittifakı’ndan kopuyor mu? Hatta Türkiye’yi önce Batı ittifakından koparıp sonra yapayalnız bırakarak boğmak istiyor olabilir mi şu an düşman görünen emperyalistler rakip güçler?

Bu soru fazlasıyla paranoyakça bir soru olarak mı görülmeli?

Daha kolay anlaşılır soru şu burada: Türkiye, Şanghay toplantısı ile eksen değiştireceğinin sinyallerini mi vermek istiyor Batılı müttefik görünen ama altımızı oyan, azılı, asırlık düşmanlarımıza?

Bu yazıda bu çetin soruların cevaplarının izini süreceğim.

RUSYA, İLK DEFA TÜRKİYE’YE MUHTAÇ DURUMA GELMİŞKEN…
Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı durup dururken davet etmedi Semerkand toplantısına.

Şunu söyleyebilecek durumdayız: Rusya, Soğuk Savaş’tan bu yana Batı ittifakı tarafından hiç olmadığı kadar köşeye sıkıştırıldı Ukrayna işgali nedeniyle.

Ve Rusya, yakın veya hatta uzak tarihinde hiç olmadığı kadar Türkiye’nin desteğine ihtiyaç duyuyor.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Türkiye’nin bu durumu, başta Suriye olmak üzere başka alanlarda ve konularda Rusya’ya geri adım attırmak,

Suriye rejimine Türkiye’deki mültecileri (aslâ eziyet ve işkence etmeyeceğini garanti eden anlaşmalar imzalayarak) Suriye’ye göndermek konusunda baskı yaptırmak için önemli bir imkân olarak değerlendirmeli. Mülteciler meselesi bizim kardeşlik bilincimizi de, orta ve uzun vadede Türkiye’nin sosyal barış ve güvenliğini de tehdit eden boyutlar kazanacak kadar kontrolden çıkmak üzere.

Mülteciler sorunu konusunda, güçlü bir stratejik akıl geliştiremediğimizi görmek ve vakit geçirmeden güçlü bir stratejik akıl geliştirmek zorundayız.

Suriye’de hem İran, hem ABD hem de Rusya Türkiye’yi kuşatmış durumdalar. Rusya’nın, münhasıran da Putin’in hiç olmadığı kadar Türkiye’nin yardımına ihtiyaç duyduğu bir zaman diliminde Türkiye eline geçen bu imkânı çok iyi değerlendirmekten çekinmemeli. Rusya’ya ve İran’a Suriye’de geri adım attırmalı.

İNGİLİZLERİN RUSYA VE AVRUPA PLANI
Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine her geçen gün beklenmedik yeni hâdiseler patlak veriyor: Ukrayna’nın Rusya’yı yenebileceği, hatta dize getirmek üzere olduğu propagandası yapılıyor Batı’da.

Bu konudaki en iştahlı ve etkili propaganda faaliyetini İngilizler yapıyor:

Rusya’nın Ukrayna Savaşı’ndan büyük darbe almasını sağlamaya çalışıyor İngilizler. İngiliz medyası inanılmaz bir Rusya aleyhtarı yayın yapıyor.

İngilizler, Rusların kaybetmesini neden ister?

İki nedenle: Birincisi, Avrupa’yı dışardan kuşatmak için bulunmaz bir fırsat olarak görüyor olması sebebiyle.

İkincisi de, Rusya’yı dize getirmekle Avrupa’nın içlerinden Asya’nın içlerine kadar geniş bir dünya coğrafyasında küresel hegemonya kurmanın kapılarını sonuna kadar açabileceğini düşünmesi sebebiyle.

Özetle… Rusya’nın Ukrayna işgali ile başlayan süreç küresel ölçekte İngilizlerin önünü açmaya yarıyor ya da belki de daha doğru bir ifadeyle, bu süreçten en fazla yararlı çıkacak ülke olmak için bütün şeytanî güçlerini harekete geçiren bir ülke görünümü arz ediyor Britanya krallığı!

ÇOK BİLİNMEYENLİ DENKLEMLER
Tabii bir de madalyonun öteki yüzü var. Madalyonun öteki yüzünde bambaşka bir küresel kapışmayla karşı karşıya olduğumuz görülebilir rahatlıkla. Ukrayna Savaşı, asırlık hesaplarım görüldüğü ve yeni kamplaşmaların tohumlarının ekildiği tarihin akışını değiştirecek bir savaş olarak tarihe geçecek…

Bu savaştaki en önemli küresel gelişmelerden biri, alternatif dünya arayışının ilk defa bu kadar aciliyet kesbetmiş olması ve böyle bir arayışa her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyan ülkelerin bu konudaki niyetlerini açıkça belli etmekten çekinmemeleri.

Belki de Batı ittifakı dışında yeni ittifaklar peşinde koşturan Rusya ile Çin için inanılmaz bir fırsat bu. İran ve Türkiye ise küresel ölçekli bu kaotik ortamdan hem en çok yararlanabilecek hem de en çok zarar görebilecek iki ülkesi dünyanın.

Eğer yanlış stratejiler belirlerlerse, çok yıkıcı sonuçları olur bunun hem İran hem de Türkiye için.

İran, küresel sistemin İslâm dünyasını birbirine düşürmek için yeri ve zamanı geldiğinde çok iyi kullandığı çok kullanılışlı bir piyonu.

Önce bunu iyi bilelim. İran’ın küresel sistem muhalifliği kamuflajdır esas itibariyle. İdeolojik olarak sisteme muhalif olabilir İran ama teo-stratejik ve teo-politik olarak küresel sistemi ayakta tutmayı sağlayacak kadar sistemin gizli müttefiki. Sünnî dünyaya, münhasıran da Türkiye’ye karşı her zaman Şia’nın önünü açıyor küresel sistem. Özetle, İran’ın sistem muhalifliği retorikten ibaret. Pratikte, İslâm dünyasının omurgasını teşkil eden Sünnî dünyayı, dolayısıyla İslâm dünyasını durduracak tehlikeli bir oyun bu!

Başka bir ifadeyle, İslâm dünyasının Sünnîlik etrafında bir kez daha toparlanmaması ve her daim Sünnî-Şiî çatışmasıyla boğuşmaya mahkûm kılınması için iğrenç bir şeytanî strateji bu.

Bu meseleyi dünkü yazımda ayrıntılı olarak işlediğim için geçiyorum.

TÜRKİYE, BÜYÜK HATA YAPMAZSA ÖNÜ AÇILABİLİR…
Şanghay İşbirliği Teşkilatı toplantısı Özbekistan’da yapıldı. Özbekistan’ın kültür, tarih, sanat ve estetik başşehri Semerkand’da.

Soru şu burada: Toplantı’nın başkent Taşkent’te değil de Semerkand’da yapılmasının özel bir anlamı var mı?

Bence var: Semerkand, İslâm medeniyetinin kültür, sanat ve tarih birikiminin, tecrübesinin hem en yakın, güçlü sembollerinden hem de zirve örneklerinden biri.

Eğer Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nın Semerkand toplantısı, bilinçli olarak Semerkand’da yapıldıysa bunun sembolik anlamı ve siyasî mesajlarının sanıldığından da güçlü olduğunu söyleyeceğim.

Türkiye’nin önünde, tarihin akışını değiştirebilecek bir imkân belirdi:

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Semerkand toplantısında sergilediği fotoğraf ve oynadığı rol Türkiye’nin geleceğinin çok parlak olduğunu, eğer büyük hata yapmazsa önünün küresel ölçekte çok açık olduğunu gözler önüne seren, çok katmanlı olarak okunması gereken çok anlamlı bir fotoğraf.

O fotoğraf sadece bir fotoğraf değil. Geleceğin alabileceği şekli haber veren, yüzyıl sonrasına işaret eden çok önemli bir fotoğraf.

Ama şu kesin: Şu an, sadece bir fotoğraf. Şanghay Toplantısı’nın Semerkand’da yapılmasının ikinci anlamı, Çin, Rusya, Türkiye ve İran ittifakına, Türk cumhuriyetlerinin özellikle dahil edilmesi ve özetle Batı ittifakına karşı Çin-İslâm ittifakının temellerinin atılabileceğinin sinyallerinin verilmesi.

Bu durum, Çin’in Doğu Türkistan’daki kardeşlerimizle yaptığı zulmü sona erdirmesinin de habercisi olabilir. Çin’in Doğu Türkistan’da yaptığı zulmün boyutlarını bilmiyoruz bile.

Çin-İslâm ittifakından söz ederken çok da rahat değilim. Çin, aşağılık bir zulüm yapıyor. Ama küresel kırılmalar ve krizler, Çin-İslâm ittifakını dayatıyor.

Bu durum, orta ve uzun vadede Çin zulmünün sona erdirilmesi ve Doğu Türkistanlı kardeşlerimizin rahat nefes almaları sonucunu doğurabilir. Tabii Çin’den yaptığı aşağılık zulmün hesabı mutlaka sorulmalı öncelikle.

Toparlamak gerekirse… Türkiye, bölgesel ve küresel dengenin teminatı olduğunu bir kez daha gösterdi bütün dünyaya. Yüz yıl önce olduğu gibi şimdi de en azından bölgenin denge unsuru Türkiye’dir. Türkiye’deki dengelerle oynanmadığı sürece, Türkiye, Balkanlar’da, Kafkaslar’da, Arap Yarımadası’nda, Türk dünyasında ve Kuzey Afrika’da barış ve güvenliğin teminatı olan tek ülke, tek bölgesel güçtür.

Türkiye’nin önce dengeleri gözeten bölgesel bir güç konumunu pekiştirmesi kaçınılmazlaşıyor bu durumda. Ardından Türkiye’nin hem bölgesel hem de küresel dengeleri belirleyebilecek bir aktör konumuna nasıl yükselebileceği konusunda çok yönlü, çok katmanlı ve derinlikli düşünmesi şart.

Vesselâm.

 

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.