Malların yaratıcısı ve sahibi Allah’tır. Bizler O’nun koyduğu yasalara göre: Kazanır. Harcama yapar. Yatırıma yönelir ve kazancımızın bir kısmıyla Bölüşürüz. Bölüşmenin ana yolu Zekâttır.
Zekât Rabbimizin Belirlediği Hak’tır
Zekât, İslâm Dini’nin, şartlarını taşıyan mü’minlerin malında fakirler, âcizler ve borçlular gibi sosyal yardıma muhtaç toplum kesimi için belirlemiş olduğu bir Hak‘tır.
Rabbimiz bu gerçeği Kur’ân’da şöyle açıklar:
«Onların mallarında ihtiyacını açıklayan ve açıklayamayan yoksullar için bir Hak vardır.”(Zariyat 19)
Sosyal adaleti sağlayıcı bir ibâdet olan zekât, İslâm binasının temellerinden biridir.
Zekât Rabbimizin Buyruğudur
Bakara sûresinde Rabbimiz şöyle buyurur:
«Namazı gereği gibi kılın. Zekâtı verin. Ölmeden önce öz canlarınız için yaptığınız hayırların Allah katanda mükâfatını bulursunuz. Şüphesiz Allah bütün yaptıklarınızı görücüdür; karşılığını da vericidir.»(Bakara 110)
İslâm Dinî, mâna ile maddeyi birleştirdiği için, ibadetleştirdiği zekâtı daima namazla birlikte emretmiş ve bu emrini defalarca tekrarlamıştır. Dinimiz böylece namazla Allah’a ibadet etmek görevini yüklerken, zekâtla Allah’ın buyruğu olarak topluma hizmet ödevini yüklemiştir.
İslâm Toplumunca Alınır. İbadet Vasıflı Vergidir
Dinimizde emredilen zekât, beşerî rejimlerde gördüğümüz gibi ölçüleri, tahakkuku ve tahsili sadece bir kanun mevzuu olup, dinî bir değer taşımayan resmî ve donuk bir vergi değildir. O, Rabbimizin emrettiği mâlî bir vazife ve âhiretin Cennet saadetine erdirecek büyük bir ibâdettir.
Zekât Ahlâken Yücelten ve Kaynaştıran İbâdettir
Zengin müminlerden fakirlere aktarılması verilmesi gereken zekât, mü’minlerin, cimrilik, ihtiras, bencillik, mala düşkünlük, katı kalplilik gibi kötü hasletlerini gideren, fakirlere ve acizlere karşı sevgi ve şefkat duygularını geliştiren ve toplum fertlerini kaynaştıran bir ibâdettir.
Zekât Ekonomiyi Canlandıran Görevimizdir
Zekât, malı bereketlendiren, ekonomiye canlılık ve topluma refah sağlayan bir ibâdettir. Fakirin aldığı zekât tüketim gücünü arttıracağından, cemiyette üretim artacak, üretim arttıkça da yeni iş sahaları açılacak, böylece işsizlik azalacaktır. Zenginle fakir kaynaşacağı için de iktisadî bakımdan daha verimli bir ortam vücut bulacaktır.
Bu açık ekonomik gerçekler yanı sıra Rabbimiz de şöyle vadetmektedir:
«Mallarını, Allah yolunda harcayanların hali, yedi başak bitiren ve her başakta yüz dane bulunan bir tek tohumun hali gibidir. Allah dilediğine kat kat verir. Allah bilgisi ve rahmeti geniş olandır ve kullarının durumunu ve her şeyi bilendir.» (Bakara 261)
Zekât Malı Korur
Peygamberimizin تأخذ من اغنياءهم وترد الى فقراءهم “Zenginlerden alıp fakirlere vermekle emredildim” dediği Zekât mülkiyet düşmanlığını gideren, şahıs mallarına saygıyı pekiştiren ve malı koruyan bir ibâdettir. Bunun içindir ki Peygamberimiz şöyle buyurmuşlardır:
«Zekât vererek mallarınızı kale içine; koruma altına alınız.»
Bu hadis, fakirlerle zenginlerin kaynaştırılmadığı cemiyetlerde doğabilecek sınıf bilincinin anarşiye dönüşerek malları yağmalattırabileceği hakikatine de veciz bir şekilde işaret etmektedir.
Zekât Cennet’e Götürür
Zekâtlarını vermeyen mü’minler cezalandırılırken bu dinî-malî vazifelerini yapan mü’minler de mükâfatlandırılacak, Cennet nimetleriyle armağanlandırılacaklardır. Rabbimiz şöyle buyurur:
«…Rablerinin rızasını dileyerek her zorluğa sabredenler, namazı dosdoğru kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve aşikâr Allah yolunda harcayanlar ve kötülüğü iyilikle savanlar dünya hayatının iyi bir sonucu olan Adn cennetlerine gireceklerdir. Onlar atalarından zevcelerinden, zürriyetlerinden iyi kişilerle beraber olmak üzere cennetlere girecekler ve melekler de her bir kapıdan yanlarına sokularak şöyle diyeceklerdir: Sabrettiğiniz görevlerinize karşılık sizlere selâm olsun. Girdiğiniz cennetler dünya hayatının ne güzel bir sonucudur.» Rad 22-24
İyice bilmeli ve inanmalıyız ki fakirin zekâtı almaya muhtaç olmasından çok zengin vermeye muhtaçtır. Zira alan için zekâtın sağladığı maddî refah geçicidir. Ama veren için sağladığı mutluluk ebedidir.
Konuyu Noktalarken;
Sahabî Ebû Zerr şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber Kabe’nin gölgesinde otururken yanına geldim. Beni görünce “Kabe’nin Rabbi olan Allah’a yemin ederim ki, bunlar en ziyade zarara uğrayacak olanlardır.” Ben de “Anam-babam sana feda olsun Ya Resulallah onlar kimlerdir?” diye sordum. “Onlar, malları çok olanlardır” buyurdu ve şöyle devam etti:
“Önünden arkasından sağından ve solundan şöyle şöyle dağıtanlar müstesna, onlar da ne kadar azdır.”
Not: mirathaber.com’da yayınlanmakta olan “Zekât ana görevimizdir” başlıklı yazımızdan. Tamamının okunması tavsiye edilir.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi