islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5940
EURO
34,8052
ALTIN
2.497,31
BIST
9.438,66
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
22°C

Zengezur koridorunun açılmasını niçin istemiyor?

Zengezur koridorunun açılmasını niçin istemiyor?
22 Eylül 2022 12:56
A+
A-

Yeni Şafak yazarı Selçuk Türkyılmaz’ın kaleme aldığı “Zengezur koridorunun açılmasını niçin istemiyor?” yazısını siz değerli okuyucularımıza sunuyoruz..

Nancy Pelosi’nin Ermenistan ziyareti kapsamında faaliyetleri ve yaptığı açıklamalar tamamen Türkiye ve Azerbaycan karşıtlığı üzerine kurgulanmıştı. Bu ziyaret, ABD’de Kasım ayında yapılacak seçimlerden önceye denk geldiği için Ermeni diasporasına yönelik bir propaganda çalışması olarak yorumlayanlar çıktı. Bu türden yorumları hepten anlamsız bulamayız fakat aynı şahsın Ağustos başında Tayvan ziyareti ile Çin ve ABD arasındaki gerilimi en üst seviyelere çıkardığını göz önünde bulundurduğumuzda asıl amacın jeopolitik kazanımları tahkim etmek olduğunu söyleyebiliriz. Pelosi’nin Ermenistan’da verdiği mesajları ABD’nin görüşü olarak kabul etmemizde bir sakınca yok. Güney Kafkasya’da aynı anda Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın hedefe konulması ve tabiri caizse düşmanlaştırılması bir kişinin ya da çevrenin görüşü olmanın çok ötesinde yeni bir siyasete işaret etmektedir. Dolayısıyla bu yeni siyaset ABD iç siyasetindeki gelişmelere bakılarak değerlendirilecek bir manevra olarak görülemez.

ABD Güney Kafkasya’dan itibaren Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinden, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’den, Adalar Denizi ve Batı Trakya’dan Türkiye’yi kuşatmaktadır. Türkiye’nin son otuz yıllık tarihini bu kuşatmanın tamamlanması yönünde verilen amansız mücadele olarak görebiliriz. ABD, Türkiye’yi neredeyse bütün yönlerden kuşatma altına almaya uğraşıyor, Türkiye ise bu kuşatmanın tamamlanmasına müsaade etmemek için var gücüyle savaşıyor. Türkiye, içeriden de çok güçlü bir şekilde kuşatılmıştı. Zaten son otuz yılın hadiselerini anlamak için muhakkak iç ve dış kuşatmanın birbiri ile ilişkisini göz önünde bulundurmak gerekir. Biri olmadan diğeri anlaşılamaz. 1990’ların başından itibaren FETÖ okulları ABD askerî varlığının ya da siyasî nüfuzunun güçlü olduğu yerlerde çoğalmıştı. Kolonyalizmin ve emperyalizmin sağlıklı bir zeminde tartışılabilmesi için fiilî durumların iyi analiz edilmesi gerekir. Büyük Ortadoğu Projesi gibi kavramlar fiilî durumlara göre yeniden ele alınmış kolonyalizm ve emperyalizm çerçevesinde anlam kazanabilir. Eğer böylesi bir gayret içinde olunmazsa Türkiye’nin Fırat kalkanı ve Zeytin Dalı harekâtlarında neyi başardığı tam olarak anlaşılmaz. Üstelik 15 Temmuz 2016’da elde edilen zafer ile ilişki kurulamaz. Dışarıdaki kuşatmanın kırılabilmesi için içeridekinin kırılması gerekiyordu.

ABD Irak’ı işgal ederek kuşatmanın ilk adımlarını atmıştı. Türkiye bütün zaaflarına rağmen doksanlardan itibaren bu kuşatmanın tamamlanmaması için elinden ne geldiyse yaptı. Savunma durumundan çıkmak kolay verilecek bir karar değildi. Nitekim 2015’ten itibaren Hendek Kalkışmasında olduğu gibi çok ağır bedeller ödendi. Yine de bütün gayr-i millî unsurların mağlubiyetini temsil etmesi bakımından 15 Temmuz 2016’da FETÖ’cülerin püskürtülmesinin değeri büyüktür. O gece sadece ABD’nin içerideki unsurları kaybetmedi, adeta coğrafyamızdaki merkez üslerini kaybettiler. Onlar açısından diğer kayıpların peş peşe gelmesi son derece anlamlıdır. II. Karabağ Savaşı’nı bu çerçevede değerlendirmemiz gerekir.

ABD otuz yıl boyunca Türkiye’yi bütün yönlerden kuşatmak istedi. Bu kuşatma içerideki unsurların yardımı ile başarıya ulaşacaktı. İçerideki ve dışarıdaki kuşatma sıkı bir şekilde birbirine bağlıydı. Fakat bunun tersi de doğrudur. ABD’nin neredeyse ani bir kararla Afganistan’dan çıkmasını aynı olayların bir parçası olarak görebiliriz. ABD’nin bölgesel politikaları ile Türkiye’nin içeriden ve dışarıdan kuşatılması arasında doğrudan bir ilişki vardı. Söylediğimiz gibi FETÖ okulları ABD’nin askerî gücüne ve siyasî nüfuzuna göre çoğalmıştı. Türkiye’nin 2012’den itibaren attığı adımlar ABD’nin en önemli dayanaklarını çökertti. Dolayısıyla Türkiye’nin jeopolitik adımlarını çok daha geniş bir açıdan görmek gerekir. Türk ve İslam coğrafyası yeni bir çözülme döneminin eşiğinde iken tabiri caizse mucizevi bir şekilde yükseliş dönemine girmemizi tesadüflerle açıklayamayız. İçerideki etki unsurlarının Türkiye’yi 2012’den itibaren otoriter olmakla ve demokrasi dışı adımlar atmakla suçlaması, hukukun dışına çıkmakla itham etmesi de tesadüflerle izah edilmez. Nitekim Nancy Pelosi de Ermenistan’da aynı doğrultuda bir konuşma yaptı.

Pelosi’nin açıklamalarından sonra Türkiye ve Azerbaycan’ın eş zamanlı olarak ortak bir tutum takındığını söyleyebiliriz. İlginç bir şekilde İran da ABD ile Türkiye ve Azerbaycan karşıtlığında birleşti. Bu da Zengezur Koridorunun açılmasıyla jeopolitik dengelerin tekrar değişeceğine işarettir. ABD, kurduğu sistemin içinde boğuluyor ve bölgesel değişimlere cevap veremeyecektir.

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.