islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3796
EURO
34,6564
ALTIN
2.411,99
BIST
10.116,22
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C

MEDYAYA SIRTINI DÖNMENİN BEDELİ

MEDYAYA SIRTINI DÖNMENİN BEDELİ

Son yıllarda Batı’da ihtida olayları artmaya başladı. Bunların önemli bir kısmının ihtida sebeplerini araştırıp derledim ve yayına hazır bir kitap haline getirdim. Orada, hemen tamamına yakınının İslam’a yönelişlerinin önündeki en büyük engelin, televizyonlarda ve diğer medyada kuruluşlarında İslam’a yönelik kasıtlı olarak üretilen İslam düşmanlığını telkin eden haber ve programlardan oluştuğuna işaret edilmektedir. Mühtediler; “Batı halkı, bu acımasız saldırının baskısı altındadır, insanlara İslam’ı anlatacak Müslüman din adamlarına ihtiyaç var”, diyorlar. Batı dillerinde Kuran tercümeleri çok olumlu bir hizmet, ama yeterli değil.

Medya çağın hafızası ve hareket gücü haline geldi, buna karşı durmak yerine, bunu kullanabilmenin yollarını aramamız gerekir. Biz sadece kendi televizyonlarımıza bakıyoruz, burada bile İslami Hassasiyeti tahfif eden programlar yapılmıyor mu? Hele hele geçmişin felaket halini alan sinema filmleri!..

Sinema sektörü, yakın zamana kadar tamamına yakınıyla bu şer odalarının kontrolünde değil miydi? Kötü filmler, bu alana sırtımızı tamamıyla dönmemize mi sebep olacaktı? Bakınız çok çarpıcı bir hadisedir, o yıllarda, burada bir bölgesel televizyonun başındaydım, bunu bizzat merhum Turgut Özal’dan ve ayrıca onun döneminde TRT Genel Müdürlüğünü yapmış olan Kerim Aydın Erdem’den dinledim:

“Bir dönem, orta ve yukarı yaş grubu insanlarımız çok iyi bilirler, Türkiye’de televizyon yayını TRT ile 1 Mayıs 1964 yılında başladı. Haberlerin dışında, ekran paket yayın olarak ithal malzeme ile dolduruluyordu. Yerli malzeme üretemeyen bu sektör, Amerikan filmleriyle açığı kapatmaya başlamıştı. ‘Kaçak, Kökler, Flamingo Yolu, Dallas, Komiser Kolombo, Kovboy filmleri’ ve daha niceleri televizyonun ana yayınları durumuna gelir. Bunun getirdiği manevi, ahlakı ve kültürel çözülmeyi önlemek için o yıllarda, devlet erki Brezilya dizilerine yönelmeyi düşünür ve uygulamaya koyar.  Bu sırada Amerika, hemen tavrını belli eder ve Türkiye’ye tekstil kotası uygulamaya başlar. Dönemin yönetimi bunu durdurabilmek için Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başkanlığında bir ekip bu ülkeye gider. Toplantıda mesele açılır, dönemin Amerikan Cumhurbaşkanı Reagan’ın tepkisine bakın; ”Siz televizyonunuzda Amerikan filmlerine sınırlama getirdiniz, biz de tekstilinize kota uygulayarak sınırlama yaptık, bunun aşağıya çekilmesini istiyorsanız, filmlerimize koyduğunuz kısıtlamayı kaldırmanız gerekir!”

Amerika’nın bu çıkışı, 1990 yılında bizde özel televizyon yayıncılığının kapısını açar:  Tabii; ‘yağmurdan kaçarken doluya tutulma’ da buna denir: Bugün özel televizyon yayınlarının önemli bir kısmı adeta Amerikan ve Batı kültür ve ideolojisinin yayın alanına dönüştü. Çünkü gücün cazibesiyle hoşgörünüzü kaybediyorsunuz, bunun tabii sonucu olarak alanı başkaları işgal ediyor. Aynı anda göze ve kulağa hitap eden bu malzeme, insanın duygularını da aşarak ruhunu zedelemekte; milli hassasiyetini ve manevi duyarlılığını tahrip edip nefsine teslim olmuş kitleleri, bunun cazibesi içerisinde eritmek suretiyle kendilerine kölelik yapacak hale getirmektedir.

Bu durum, Müslümanların yaşadıkları ortamın şartlarını dikkate almadıklarından doğmaktadır. Hani Ayette buyrulur ya: “Siz kendinizi değiştirmedikçe Allah da sizi değiştirmez” (Rad; 13/11) diye. Yüce Yaratıcımız, bu işaretiyle, irade eğitimimizi bizim sorumluluğumuza bıraktığını belirtmektedir. Amerika’nın sinemadan beklediği neydi ki, bunu devletinin ekonomi politikası haline getirip size dayatmada bulunuyor?

Biz yıllarca bu alana önyargıyla yaklaştık. Dünyanın değiştiğini, kitle iletim araçlarının da buna göre şekillendiğini düşünemedik. Bugünkü Müslümanın tiyatrosu, sineması, resmi, edebiyatı olmayacak mıdır? Bunların farkına varmadığımız sürece İslam’ı kendi içimizde geriye doğru hapsetmiş olmuyor muyuz? Bu yüzdendir ki, yanlış bir duruşa sürüklenen Müslümanlar, ‘Asr-ı Saadet’ özlemiyle, günlerini değil, geçmişi yaşama hevesine hapsedildi. Hz. Ali, “Çocuklarınızı yaşayacakları çağa göre yetiştirin”, derken bize bir ufuk göstermiyor muydu?

İslam Peygamberini anmak ayrı şey, anlamak ayrı şeydir. Ne var ki, bizi hep anma meselesine takılıp kalmışız ve Onu anlama konusunda üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmemişiz.

Devletin aklı yeni başına gelmiş olmalı ki; Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş; ‘Uluslararası Medya ve İslamofobi Forumu’nda “Emperyalist amaçlarla üretilen ırkçı içerikler medya vasıtasıyla yayılarak dünyadaki İslam karşıtı eylemlere zemin hazırlamaktadır”, dedi.

Tespit doğru, ancak çare nedir?

Bize göre çare; İslam’ı hapsettiğimiz cami dışına çıkarmakta aranmalıdır! İnsanlar, yalnızca ibadet için yaşamıyor. Çünkü İslam yalnızca ibadet dini değildir. Onların günlük taleplerine yönelmeyen bir inanç, sonunda bizi bu vahim duruma getirir.

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.