islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3972
EURO
34,6310
ALTIN
2.392,24
BIST
10.045,74
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
17°C
Perşembe Az Bulutlu
19°C
Cuma Az Bulutlu
18°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C

Hac, Siyasi Bir Kongredir

Hac, Siyasi Bir Kongredir
31 Temmuz 2019 11:33
A+
A-

Her varlığın bir şah damarı, merkezi ve mihveri vardır. Yeryüzünün kalbi de Kâbe’dir. Bütün yeryüzü coğrafyası, damarlar halinde Mekke-i Mükerreme’ye bağlıdır. Böylece bir ahenk, bir sistem söz konusudur. Şayet bu damarlar merkezden koparılacak olursa bir kaos, bir kargaşa başlayacaktır. Yeryüzü ve yeryüzü sakinlerinin hayatı bunalıma ve buhrana dönüşecektir. Bugün, insanlık Kâbe ile olan bağlarını koparmış, tarihteki asli yönelişini kaybetmiş, siyasi bilinçlenme bir yana bırakılarak hac ibadeti, genel hatlarıyla mekanik/kuru bir ibadete dönüşmüştür.

Konuyu tarihi uygulama ile teyit edelim: Abdülhamid Han, tahta geçtiği zaman, Batılılar iki yıl ömür biçiyorlardı. İki yıl sonra tahttan düşürülecekti. Bu işin gerçekleşmesi için Batılılar senaryolarını yazmışlar, tuzaklarını kurmuşlardı. Ama umduklarını ya da hesapladıklarını gerçekleştirememişlerdi. Abdülhamid Han, onların bu tuzaklarını aşa aşa 32 yıl tahtta kalmayı ve ümmete hizmet vermeyi başarmıştı. Batılılar bu olayın sebeplerini araştırmaya başlamışlar ve uzun bir tahlil sonucu ortak bir kanaate varmışlardı. Abdülhamid Han ne yaptı da onların oyunlarına düşmedi? O’nun yaptığı ve Batılıların ittifak ettiği husus şu idi: Abdülhamid Han, her hac döneminde ümmetin en salih ve en güçlü âlimlerini hacca gönderirdi. Bu âlimler, hacılara bir ay boyunca ve çok yoğun bir şekilde ümmet şuurunu, İslam birliğini, Müslümanların bölünmezliğini anlatıyorlardı. Ayrıca küresel ölçekteki küfür güçlerinin ümmet üzerindeki emelleri ve oyunlarını, dünya dengesini, yakın ve uzak tehlikelerini bir ay boyunca ve fasılasız bir biçimde anlatıyorlardı. Böylece ümmetin bütünlüğü ayakta tutuluyor, düşmanın oyunları suya düşüyor ve Abdülhamid Han’ı 32 yıl sonra ancak düşürebiliyorlardı. 

Denilebilir ki, Abdülhamid Han’ın tahttan indirilmesinden sonra Kâbe yollarına haramiler oturarak mü’minlerin kalbî bağlarını büyük ölçüde dumura uğrattılar. Yapay sınırlarla korkunç boyutlarda engeller diktiler. Bütünlüğün parçalandığı yetmiyormuş gibi parçaları da birbirine düşman kıldılar.

Hac, baştanbaşa Allah’ın (c.c.) emir ve hükümlerine bir teslimiyet olmasının yanında aynı zamanda siyasi bir kongredir. İşte bunun için gerçek anlamıyla ve gerçek muhtevasıyla algılanan bir hac ibadeti, küfrün ve tağûtî düzenlerin savaş açtığı, Müslümanların farkına varmalarını istemediği ve asıl kimliğini fark etmelerini arzu etmediği bir ibadettir. İslam topraklarında hâkim olan beşeri düzenlerin ve bu düzenlerin patronları ile emperyalizmin gölgelemeye, gizlemeye çalıştıkları ve fonksiyonunu icra etmeye mani olmak istedikleri arasında, haccın bu yönü de vardır. Bunu fark ettiğimiz zaman, Müslümanların ve İslam’ın birçok meselesinin niçin yüzüstü kaldığını da kavramış oluruz. Şunu da belirtelim ki, gerçek kimliği ve bütün boyutlarıyla bir hac, küfrün uykularını kaçıran bir hac, İslam’ın egemenliğinde, mü’minlerin tâbi olacağı Mü’min ve râşid bir siyasal otoritenin organizesinde, Allah’ın istediği Tevhidî ruh ve tağûtî bütün güçlere karşı kıyam eden bir manzara içerisinde gerçekleştirilebilecek bir hacdır… Unutmayalım ki, küfrün en çok korktuğu ve İslamî uyanışın anahtarı olabilecek iki önemli müessesemiz vardır: HAC ve CİHAD… Haccın evrensel İslamî bir kongre oluşuna gölge düşürmek için ona birtakım cahilî uygulamalar ilave edilmektedir.

Cahiliyye döneminde de hac vardı. Cahiliyye devrinde insanlar kavim kavim gelirler, her kavim belli mekânlarda meskûn olur ve neticede her ırk kendi atmosferini yaşardı. Günümüzde de buna benzer uygulamalar göze çarpmaktadır.

Haccın teşrii hikmetlerinin en başında sayılması gereken bir husus vardır. O da İslam’ın evrensel kardeşliğidir. Bunu Müslümanların çok canlı olarak yaşaması gerekmektedir. İslam coğrafyasının değişik yerlerinden gelen hacıların birbirleriyle görüşmelerini, tanışmalarını, sosyal ve siyasi fikir alışverişinde bulunmalarını engellemek, haccın meşru kılınma hikmetine ters düşer. İslam vahdeti yerine ırkçılık gündemde kalır. Özellikle vahdet tahrif edilmiş olur. Bilindiği üzere hac, İslam’ın beş temel esasından biridir. Bu hüküm, ruhuna uygun olarak yerine getirilmeli ki, teşrii hikmetleri gün yüzüne çıkabilsin. Bugünkü şekliyle, yalnız farz borcu ifa edilmiş olur. Cahiliyye dönemindeki hacca ya da Kâbe tavafına benzetmek isabetli değildir. Ama bugünkü uygulamalara birtakım cahili kırıntılar ilave edilmiş denilebilir.

Kemalettin Kamu gibi çağdaş Ebu Cehiller:

Ne örümcek ne yosun

Ne mucize ne efsun

Bize Çankaya yeter

Kâbe Arabın olsun

diye küfürlerini kussalar da, Yüce Allah, o mukaddes toprakların altına petrolü yerleştirerek kâfirin yönünü, toprağın üstüne de Kâbe’yi inşa ettirerek müminin yönünü o tarafa çevirmiştir. Mü’min, imanının gereği oraya yönelirken kâfir de petrol sebebiyle oraya yönelme mecburiyetinde kalmıştır. Bütün yönelişlerin Tevhid için olması dileğiyle hac ibadetimizin, İslam âleminin dirilişine vesile olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ederim.

Musab SEYİTHAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.