Türkiye siyasetinin çalkantılı sularında yeni fırtına kapıda! Eskilerden Bülent Arınç’ın canlı yayındaki şok edici “zerzevatçı” benzetmesi ve “turbun büyüğü” göndermesi, iktidar koridorlarındaki gizli hesaplaşmaları gün yüzüne çıkardı.
Arınç’ın doğrudan Fahrettin Altun’u işaret etmesi, Saray içindeki güç dengelerinin ne denli kırılgan olduğunu ve yönetimin perde arkasındaki gerçek yüzünü ifşa ediyor sanki. Bu çıkış, basit polemik olmanın ötesinde, derinleşen çatlakların ve yaklaşan siyasi depremin habercisi niteliğinde.
Arınç, yılların siyasetçisi olarak yaptığı çıkışla sadece Erdoğan’ı hedef almadı; aynı zamanda iktidarın iletişim stratejilerini yöneten Fahrettin Altun‘u da doğrudan itham etti. “Turbun büyüğü” gibi siyasi literatüre geçen ifadenin Altun’a ait olduğunu öne sürmesi, Saray içindeki karar alma mekanizmalarının ve güç odaklarının nasıl şekillendiğine dair ciddi soru işaretleri doğuruyor. Bu benzetmeler, siyasi nezaketin ötesinde, iktidar bloğundaki derin fikir ayrılıklarını ve kişisel husumetleri gözler önüne seriyor. Erdoğan’a yönelik “zerzevatçı” yakıştırması ise, saygı sınırlarını aşan, alaycı ve küçümseyici tavrıyla dikkat çekiyor.
Arınç’ın sözleri, AKP içindeki farklı kanatlar arasındaki mücadelenin artık saklanamaz boyuta ulaştığının kanıtı olarak yorumlanıyor. “Güvercinler” olarak adlandırılan eski tüfeklerle, Erdoğan’a sadakatiyle bilinen ve “Şahinler” olarak nitelendirilen yeni güç odakları arasındaki gerilim tırmanıyor.
Fahrettin Altun gibi isimlerin yükselişi ve Saray’a yakınlık yarışının kızışması, parti içindeki dengeleri altüst ediyor. Konumunu korumak isteyenlerle daha fazla güç arzulayanlar arasındaki amansız çekişmeler, partinin geleceği hakkında karanlık senaryoları beraberinde getiriyor. Bu kavga, sadece kişisel hırsların değil, aynı zamanda ideolojik ve politik yönelim farklılıklarının da yansıması.
Peki, Bülent Arınç’ın bu çıkışının ardındaki gerçek nedir? Kamuoyunda Arınç’ın samimiyetine yönelik ciddi şüpheler hala mevcut. Genel kanaat, Arınç’ın kritik anlarda ortaya çıkarak “vicdan” rolü oynadığını ancak hiçbir zaman sorumluluk almadığını belirtiyor. Geçmişteki FETÖ bağlantıları, Gökçek hakkındaki sözleri ve ardından gelen sessizliği, onun güvenilirliğini sorgulatıyor. Acaba Arınç, kendince Erdoğan’ı temize çekmek için Altun’u mu feda ediyor? Yoksa bu, “tavşana kaç, tazıya tut” taktiğinin parçası mı? Yoksa tasfiye edilmiş eski kadroların intikam hamlesi mi? Arınç’ın her çıkışı, yeni spekülasyonları tetikliyor ve siyasi satranç tahtasındaki yerini belirsizleştiriyor.
“Turp” ve “zerzevat” metaforları üzerinden yürüyen tartışma, siyasetin ne denli semboller üzerinden ilerlediğini gösteriyor. Çiftçinin “turpla devlet yönetilmez” çıkışı, bu metaforun halk nezdindeki karşılığını özetlerken, “ayvayı yediniz” yorumları ise durumun ciddiyetine işaret ediyor. Öte yandan, Arınç’ın konuştuğu programın sunucusu Talat Atilla’nın geçmişteki tartışmalı rolü ve Altun ismi geçince sergilediği tavır, medyanın nasıl bir baskı altında olduğunu ve manipülasyona ne kadar açık hale geldiğini düşündürüyor. Sunucuların konukların sözünü kesmesi, manşetleri kontrol etme çabası, medyanın bağımsızlığına dair endişeleri artırıyor.
Tartışmaların odağında sıkça FETÖ iddiaları yer alıyor. Arınç’a yönelik “FETÖ’cü”, “asrın fetöcüsü” suçlamaları havada uçuşurken, bazı yorumcular FETÖ ile mücadele ediyormuş gibi görünen iktidarın aslında farklı hesaplar içinde olduğunu iddia ediyor. Kamuoyunda “Gerçek AKP bitti, Saray rejimi kuruldu” söylemi, partinin kuruluş ilkelerinden uzaklaştığı ve tek adam yönetimine evrildiği eleştirilerini pekiştiriyor.
Muhalif kanatta FETÖ’cülerin yer bulduğu iddiaları ise, siyasi kutuplaşmanın ne denli derinleştiğini ve suçlamaların nasıl kolayca araçsallaştırıldığını ortaya koyuyor. Bu karmaşık denklemde, herkes kendi tezgâhının peşinde koşarken, halkın gerçek sorunları göz ardı ediliyor.
Ortaya çıkan tablo nettir: Türkiye, iç çekişmelerin, güç savaşlarının ve siyasi manipülasyonların gölgesinde yolunu kaybetmektedir. Bülent Arınç’ın açıklamalarıyla görünür hale gelen Saray içindeki çatlaklar, sadece iktidar partisinin sorunu değil, tüm ülkenin istikrarını tehdit eden dinamitlerdir. Bu kısır döngü, enerjiyi tüketmekte, güveni sarsmakta ve ülkenin gerçek potansiyelini heba etmektedir.
Siyasi aktörlerin kişisel hesaplaşmaları ve iktidar mücadeleleri, Türkiye’nin geleceğini karartmaktadır. Bu gidişata dur demek, ancak halkın gerçekleri görmesi, sorgulaması ve bilinçlenmesiyle mümkündür. Türkiye’nin bu anlamsız kavgalardan sıyrılıp gerçek gündemine dönmesi için toplumsal uyanış kaçınılmazdır.
Sadi ÖZGÜL
İSLAMİ HABER ‘MİRAT’ -YOUTUBE-
NOT: Yazıda açıklanan görüşler yazarına aittir.