islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3674
EURO
34,9625
ALTIN
2.325,24
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Beka Sorunu Nedir !..

Beka Sorunu Nedir !..

Seçime çeyrek kala, ülkemizin gündemine oturan BEKA sorununun ne olduğuna dair bir sorgulama yapalım birlikte.. BEKA; kalıcılık, devamlılık ve ölmezlik anlamındadır lügatlerimizde. Bu dünya ve üzerinde yaşayan canlıları adına, bence gelin; “ölmezlik” sıfatını hiç üstümüze almayalım, kalıcı ve devamlı olabilmenin koşullarına göz atalım sadece !.. Sizce, tarih boyu; geçici bir erkin hatta bazen sadece bir hevesin tanımı olan siyaset midir acaba BEKA sorununun koruyucusu ?.. Bence, güldürmeyelim birbirimizi !..

Siyaset; devlet işlerini düzenleme ve yürütme sanatı, yada yurt yönetimi diye tanımlanıyor.. Haa bir de siyasetin, “seyislik” kökünden geldiği için, atların bakımı ve yönetimi ile uğraşmak anlamı var ki, atları çıkarıp yerine insanları koyduğumuzda bence, tam da karşılığını buluyoruz günümüzdeki siyasetin. Elinden kamçıyı eksik etmezsen ve yemini suyunu da ihmal etmezsen, at senin emrindedir.. Ama dedim ya, şakanın sırası hiç değil !..

Bence, bu güncel soruna getirilecek çözümün de, sadece üç ayağı vardır, dört değil !.. Aşağıdaki ilk iki madde üzerinde önemle ve öncelikle durmamın sebebini; “bu dünyada var olmamızın namusu adına”, bir başka deyişle de “Allah’a borcumuz adına !” diyerek özetleyebilirim.. Çünkü, şükrün en doğru yöntemi, var olan nimeti kullanmasını bilmektir !..

Üçüncü madde de ise; yaşadığımız ülkenin, kaçınılmaz gerçeği olan deprem adına yapabileceğimiz ne çok şey ve alınacak önlem olduğuna değineceğim.. Çünkü hayatta ve ayakta kalmanın yegâne çaresi; “kendi enerjisini üretebilmenin yanında, seçtiğimiz yapısal teknik ve malzemeler sayesinde, doğal döngü ile barış içinde yaşayabilme” becerisine sahip olmaktır. Bu bir; “kalıcılık ve devamlılık”, özetle “var olma !” savaşıdır. İşte BEKA sorununun bence ve sadece budur özeti !.. Gelelim çare ve çözümlere…

MADDE BİR: ENERJİ..

İzninizle bu kez, bir önceki “yapısal strateji” içerikli, yine BEKA sorunlarına değindiğim makalemin aksine, söze deprem adına ahşap yapılardan değil, enerjiden başlayacağım.. 20 yıl kadar önce, Einstein’in, enerji ve ekolojinin ayrılmaz bütünlüğünü ifade eden; E=Mc2 formülünden yola çıkıp; “Enerji Mimarlığı” başlığı altında bir tanım yapmıştım. Yavaş yavaş, uluslararası kabul görmekte !.. Kendi enerjisini nefes alma kolaylığında üretebilen ve çevresel sorun yaratmadan inşa edilip, yaşamını zararlı atık vermeden sürdürebilen yapılardı demek istediğim.. Çünkü bir canlının, kalıcı ve devamlı, yani yaşamının sürekli olabilmesi için, ilkin kendi enerjisini üretebilmesi gerekir. İşe oradan başlamak gerek.. Yıllardır; enerjisini üretemeyen bir yaprak, çiçek açamaz, bir ağaç meyve veremez, koskoca bir balina bile suda yüzemez” deyip durdum. Yani; ekolojik bütünlük içindeki çeşitlilikte; bitkisinden hayvanına, ki yaradılış bütünlüğü içinde insan da onun ayrılamaz bir parçasıdır; enerjiye para ödeyen tek fütursuz aymaz; insandır.. Salak demeye dilim varmıyor !..” demekteyim tüm konferanslarımda…

Demek ki neymiş ?.. Bir ülke olarak, metrekareye düşen enerji kaynaklarımızı ve kapasitelerini doğru hesaplamalıymışız !.. Yâni; Almanya’nın en az üç katı olan güneşimize, dağlarımızın ve denizlerimizin rüzgârına, üç yanımız üç nimet denizlerimizin dalgasına , boğazlarımızın muhteşem akıntısını ve kaynaklarımızın toplamı dünya ölçeğinde dördüncü sırada iken, kullanım değerlerimiz nerede ise sonuncu sırada olan jeotermali de mutlaka ilave etmeliyiz. Ayrıca; yer kabuğunun iki-üç metre kadar altında, ekvatordan kutuplara zaten var olan ve çağdaş iklimlendirme yöntemi olan ısı pompalarına da ışık tutan, artı eksi 5 derece fark eden, Mimar Sinan ustamızın 450 sene önce kullanmasını bildiği 15 derece sabit ısıyı hiç unutmamalıyız. Yeraltındaki enerji ambarlarımız olabilecek akiferlerimizi de göz ardı etmemeliyiz. Bütün bunlara ilaveten, dünyadaki kaynakların % 72’sine sahip olduğumuz Bor madeninin, artık geleceğin temel enerji kaynağı hidrojene de, en verimli depolama ve kullanım şansı verdiğini bilmeliyiz. Aya yolculuk ile başlayan süreçte ve günümüzde, tüm uzay araçlarının başka alternatifi zaten yoktur. Çünkü uzayda, benzin istasyonu yoktur !.. Yakın gelecekte yegâne yakıt haline gelecek olan ve kâinatın % 97’sini dolduran, yâni kaynak sorunu hiç mi hiç olmayan Hidrojenin, H2O yani suyun farklı yöntemlerle ayrıştırılması yoluyla değil, yıkanan Bor’un suyu ile H6 formülüne terfi ederek; 3 kat daha fazla üretilmesi de mümkündür artık. Bütün bunlara ilaveten, yakıt pili üretiminde kullanılan, Borhidrür’üde kaynaklarımıza katarsak, DÜNYANIN EN ZENGİN ÜLKESİNDE yaşadığımız âşikâr olur… Elbette, görmek isteyenlere !.. Bunların üzerine zaman zaman, maksatlı bir zihinsel kalkan çekme savaşı veren bazı siyaset ehillerine fırsat vermemeliyiz !..

Mevcut araçların bile %50’’yi aşacak tasarruf ve güç sağlamasına giden yegâne yolun hidrojenden geçtiğini, üstelik bu kulvarda %99.9 saflıkta hidrojen üretmeye dair uluslararası patentin, Çin’de atölyesi olan, çok değerli bir Türk vatandaşına ait olduğunu ve örneğin Toyota, onun cihazını hibrit araçlarında kullanırken, kendi ülkesinde hiç de hoş karşılanmadığını söylemeden edemeyeceğim.. Neden mi ?.. Egzozdan karbondioksit yoğun bir duman değil, nerede ise su buharı çıkmaya başlaması, motorun kendiliğinden temizlenmesi ve elde edilen görünür güç artışına ilaveten en önemlisi; petrol tüketiminde oluşacak, ortalama % 50 tasarruf, bir takım tedarikçi menfurların gelirini % 50 azaltacaktı da ondan !..

Böyle bir cennette yaşarken ve maalesef, kendi yarattığımız sahte ayrımcılıklar ile güç kaybederken, bir yandan da fakiri oynamak, Yaratan’a da, insanlığa da, ülkemize de, düpedüz ihanettir !.. Tekrar soruyorum; demek ki neymiş ?. Öncelikle yaşamsal ölçekteki enerjimizin, bizzat kendimizce ve kendi kaynaklarımızca üretilmesine öncelik vermeliymişiz !.. Ne borç alması, ne yalvarması ?.. Komşu ülkelerin bile tedarikçisi olabilecek ve sürmekte olan çatışmalara birçok kılıf giydirilmeye çalışılsa da, temelde, kapitalizmin dayatması olan ve artık kuyunun dibi görülen petrol ve doğalgaz adına sürdürüldüğü apaçık olan savaşı bile durdurabilecek güce sahip olacağımızın anlaşılması imiş hedefimiz.. Salt iç ve dış savaş tehlikeleri yaratıp, onların üzerine BEKA sorunu inşa edenlere önemle duyurulur !..

MADDE İKİ: EKOLOJİ..

Bir evin; sahibi olabildiği, yâni “kendisi kadar” 1+1 alanda yıllık sebze ve meyve ihtiyacını “doyurucu gıda olarak”, üstelik ekolojik biçimde ve önemli ölçüde karşılayabileceğini kent soylular pek bilmezler.. Sözüm ona sanayileşme adına kente göç zorunda bırakılan köylülerimize de, başarı ile unutturulmuştur kadim bilgiler.. Ben nereden mi biliyorum ?. Rahmetli eşimin cesareti sayesinde İstanbul’dan canımızı kurtararak, 1980’den bu yana yürekten tercihimiz olan ve çocuklarımızın da orada büyüdüğü, 33 yıllık köy yaşantımız yüzünden !. Tarım politikamızdaki derin yanlışlar ve siyasi ihmaller sonucu, dedelerimizden aktarılan, yâni  zaten var olan bilgiler maalesef, Permakültür uydurma başlığı adı altında, para ile satılır hale gelmiştir sosyetik zeminlerde !..

Proje ve inşaat sektöründeki BEKA mücadelesinin de ancak; mimar ve mühendislerimizin hataları sonucu; tüm yapısal malzemelerin, geri dönüşümlü ve yenilenebilir olmasını öngörerek ve; güneş, rüzgâr, toprak, ve yeraltı suları ile yağmur gibi zaten var olan yaşamsal kaynakların, bize aşırı gelen boyutlarından sadece korunmaya kalkışmakla değil, yararlanmakla yapılabileceğini bilmeliyiz.. Cumhuriyet döneminin son 80 yılında, kent ve doğa ilişkisini tamamen koparıp, köylerimizi yalnızlaştırmanın ekonomik kalkınma göstergesi olduğunu sanan zavallı siyasetçilerimizi de hiç unutmamalıyız !..

1-Anadolu, bir kıtanın sahip olabileceği bütün ekosistem ve habitat özelliklerine tek başına sahiptir.

2-Ülkemiz Biyolojik Çeşitlilikte 27 AB ülkesinin toplamından daha zengindir.

3-AB Ülkelerinin toplamının flora çeşidi 11.000 civarında iken, sadece ülkemizde bu sayı 12.000’e ulaşmıştır. Silah sanayii mali kapasitesini geçebilen ilaç sanayii temel hammadde toplamının en az yarısının, tıbbi bitkilerden elde edildiğini unutmamalıyız..

4-AB Ülkelerinin tümünde fauna yani en küçüğünden en büyüğüne canlı hayvan ve böcek  çeşidi 60.000 iken, ülkemizde bu sayı 80.000’dir.

5-Dört mevsimi hakkı ile yaşayabilen çok nadir ülkelerden birisi olan ülkemiz aynı zamanda; aynı anda 3 coğrafik bölgenin özelliklerini üzerinde bulunduran, dünyadaki 3 ülkeden birisidir.

“Daha ne versin Allah ?..” diyesi geliyor insanın.. Dünyanın en zengin ülkesinde fakiri oynamaktayız adeta !.. Saman ve çoban ithal etme olayına az kalsın alışacak iken, yıllardır bizi, genleri ile oynanmış ve bir defalık ekim şansı veren kısır tohumlara mahkûm edenler tarafından, bu kez; patatesin üretimi kuşkulu nedenlerle yasaklanarak, Kanada’dan ithal edilmeye kalkışılmasının aslında; olası sorunu çözecek değil, öncelikle BEKA sorunu yaratacak neden olduğunu fark edemeyenler var ülkemizde !..

Ayrıca, böyle bir su zengini ülkede, içilecek su kaynaklarımızın da yakın bir zamanda tamamen yabancı firmaların tekeline geçeceğini idrak edemeyen siyasilerin, yatacak yerinden bahsedebilir miyiz acaba ?.. Su yaşamdır. İnsan vücudunun % 50-65’i sudan oluşmaktadır. Bir insanın bir günde, kilosuna bağlı olarak 2 ila 4 litre arasında su tüketmesi gerekir.. Yani suyumuza sahip çıkanlar için günlük tüketimin; 160 milyon litreden aşağı olmayacağını söylemek, işin ciddiyetini ve gizlediği BEKA sorununu ortaya koyar. Ayrıca bilinmelidir ki, dakikada 1 çocuk, su ile bulaşan bir hastalık nedeni ile yaşamını yitirmektedir.. Satılmakta olan sularımızın içeriğinin, bizi çok seven ülkelerin insâfına terk edilmesini ise, nasıl bir BEKA formülüne sığdırabileceğimizi hiç bilemiyorum !.

MADDE ÜÇ: DEPREM GERÇEĞİ !..

Böyle bir deprem ülkesinde, aslında yerden bol bir şey yok iken, olmayan ülke planlaması yüzünden, fay hatlarına isabet eden ve ilaveten sıvılaşma tehlikesi olan ovaları işgal ettiğimiz yerlerde yoğunlaşan bir çok kentimizde, zaten bilimsel ömrü 60 yıl olup, 20-30 yıldan sonra kentsel dönüşüm ihtiyacı doğurmaya başlayan betonarme konusundaki anlamsız ısrarımızı anlamak mümkün değildir.. Bu yüzden, o bölgelerde oturdukları için âdeta ölüme terk ettiğimizi düşündüğüm vatandaşlarımız için ise, BEKA sorununun ne ifade edeceği bir muammadır !..

Elbette en doğru yapısal malzeme, tartışmasız olarak ahşaptır.. Yine izninizle bir önceki, yâni 21 Ocakta yazdığım “BİR YAPISAL STRATEJİ” başlıklı makalemde yaptığım detaylı açıklamayı aynen tekrarlayacağım.. Bu dünya gerçeğini bilmesi ve öğretmesi gereken üniversitelerimizin, âdetâ beton lobisini destekleyen maksatlı cehaletini anlamış değilim. O yüzden, böyle bir dünya gerçeğini anlatmak mı zor, yoksa anlamak mı, inanın henüz karar veremedim !..

“Şu anda Amerika, Kanada ve Avusturalya’nın % 90’dan fazlasının, Avrupa’nın ise % 60’dan fazlasının ahşap yapılardan ibaret olması ve ağaca verdikleri değer yüzünden ormanlarının büyüyor olması, bunun sonucudur.. Bu tarz yapılanmanın mühendisliğini, atalarımızdan öğrenmiş olduklarını itiraf etmeleri ise bizim için, ilkin bir gurur, ama şu halimize baktığımızda ise maalesef yüz kızartıcıdır !.. Dolayısı ile, Türkiye’mizin % 90’ı aşan oranlarda betonlaşarak dünya rekoruna sahip olması, milli ayıbımızdır !.. Bu arada kısaca belirteyim ki, yangın ve çürüme riski çoktan hayâti tehlike olmaktan çıkmış ve o yüzden dünyayı süratle sarmıştır bu teknoloji. Ve dediğim gibi, o ülkelerin ormanları uzun yıllardır, ahşaba verilen olağanüstü önem oranında süratle büyümektedir. Küçülmekte hiç değil !…     

Sanırım, artık gündemi saran ve sarsan BEKA sorununa, bu pencerelerden bakmakta fayda var. Hedef saptırmaktan ve topluma maksatlı sınırlar koymaktan hoşlananlar, beni bağışlasın !..

Çelik ERENGEZGİN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.