islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5548
EURO
34,9380
ALTIN
2.443,23
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
17°C

Ben Olsaydım Ayasofya’nın Açılışında Nasıl Bir Hutbe Okurdum?

Ben Olsaydım Ayasofya’nın Açılışında Nasıl Bir Hutbe Okurdum?

Rabbimin lütfuyla 1970 Ocak ayında 24 yaşında Süleymaniye camiine Hatip oldum. Görevimden alınıncaya kadar bu ulu mabette 500 kadar hutbe okuduğum için hutbelerimle bilir olmuştum…

Hamd olsun rüyalarımız gerçek oldu. Ayasofya’nın yeniden ibadete açılışına katıldım.

Namaz sonrasında karşılaştığımız kardeşimiz Şevki Yılmaz “ Bu gün açılış hutbesini Ali Rıza Demircan  okumalıydı,” diyerek hamdimizi mûcip temennisini dile getirdi.

Eve döndüğümde Ankara’da mukim olup 86 yaşını doldurmuş  üstad  Mehmet Soysal ağabeyimiz de telefon ederek “ Siz okusaydınız nasıl bir hutbe okurdunuz. Çok merak ediyorum,” demez mi?

Bizim anlayışımıza göre müessir bir hutbe için  İslâm’a bir hayat düzeni olarak iman etmek ve  iyi bir çalışma yapmak gerek. Hutbenin sunumu için de yürek sızısı ve sevdası lazım.

Ben de kendi kendime sordum, sen olsaydın nasıl bir hutbe irâd ederdin? Aklıma, tam elli yıl önce hatipliğimin ilk yılı olan 1970 Mayısında 24 yaşında iken  Süleymaniye camiinde hazırlayıp okuduğum hutbem geldi. “İstanbul’un Fethi” başlıklı, Ayasofya’nın prangalı oluşunun hüznünü de içeren bu hutbem benim için de sorumun cevabı oldu.

Mevcut şerait içinde Ali Erbaş kardeşimizi başarılı bulduğumuzu belirtmek isterim. Sizlere eğindiğim hutbemi sunuyorum:

İSTANBULUN FETHİ

İstanbul’un Fethi Manâ ve madde fâtihi olan Peygamberimiz,
İstanbul’un fethini müjdeleyen mucizevî bir hadislerinde şöy­lebuyurmuşlardır:

«Kostantiniyye elbette feth olunacaktır. Onu fethe­den kumandanne güzel kumandan, onu fetheden asker ne güzel askerdir.» (C.Sağîr, 2/123, B.Lam)

Her haberi doğru, her sözü gerçek, her işareti hak olan Yüce Peygamberimiz, bu mübarek sözleri ile İs­tanbul’un fetih emirlerini vermiş, bu emri yerine geti­recek kumandanı sevmiş,  fetih mücâhidlerini bağrına basmıştı.

Sevgili Peygamberimizin inanan kalpleri fetih aş­kıyla çağlatan bu iltifatı, İstanbul’un Müslümanlar ta­rafından defalarca muhasara edilmesine yol açmıştı. Fakat bu manevî devlet Osman Oğulları’ndan Fâtih Sultan Mehmet Han’a nasîb olmuştu.

İslâm Dini’nin hayat nizâmı ve adalet ilkesi üze­rinde kurulan Osmanlı Devleti’nin, Ulu Peygamberimi­zin izinde yetiştirilmiş 22 yaşındaki bu genç bilgin hü­kümdarı, Peygamberimizin «O ne güzel kumandandır» müjdesine mazhar olma aşkıyla yanmıştı. Gece-gündüz fetih sevdasıyla yaşamış, sağlam bir imanla lüzumlu bü­tün hazırlıkları yapmış, gerekli tedbirleri almıştı.

6 Nisan 1453 Cuma günü surların dibinde kılınan Cuma namazından sonra ufukları inleten tekbir sedâları ile muhasara başlamıştı.

İstanbul’un fethi arzusuyla tutuşan maddî ve ma’nevî güçle mücehhez üç yüz bin mücahid ve yüz yirmi parça donanma ile başlayan muhasara, elli üç gün sür­müştü. Güllelere dayanan surlar, candan, canandan ge­çen mücâhidlerin gazâ ve şehâdet mefkûresine mağlûp olmuştu.

Ebû Eyyüb-elEnsârî Yeşil Sancağı…

Muhasara uzadıkça bazen ümidler kınlıyor, fakat âlimler cihâd âyetlerini okuyarak mücâhidleri teşci edi­yor, asırlar önce İstanbul surlan önünde şehid düşen büyük sahâbî Ebû Eyyüb-elEnsârî’yi misâl vererek as­kerleri gayrete getiriyorlardı.

Medine’ye hicretinde Peygamberimizi hanesinde misafir etmiş, Bedir harbinde İslâm ordusunun yeşil sancağını taşımış bu yüce sahâbî 80 yaşında bir pîr iken İslâm ordularıyla Konstantiniyye’ye (İstanbul’a) gel­miş, muhasara sırasında arzusuna ermiş; şehid düş­müştü.

İstanbul’un manevî fâtihi Akşemseddin’in bu yüce sahâbînin kabrini keşfetmesinden sonra fethin müyes­ser olacağına imânı artan Anadolu ve Rumeli askerleri, birer kahramanlık örneği kesilmiş, Ebû Eyyüb-el Ensâ­rî’yi yeşil sancağı ile aralarında hissetmişlerdi. Her ne­fer bir Ulubatlı Hasan olmuştu.

«Ya ben İstanbul’ualırım, ya İstanbul beni» diyen genç Fatih, hocası Akşemseddin ile kumandanlarını, as­kerlerini coşturuyor, sarsılmayan azmî ve Allah’ın inâyetiyle 70 parça gemiyi Kasımpaşa sırtlarından Halic’e indiriyordu.

27 Mayıs Pazar günü askerine oruç tuta­rak fethe hazırlanmalarını emreden Fâtih Sultan Mehmed Han, 29 Mayıs sah sabahı, sabah namazından son­ra okunan Fetih sûresini dinleyen mücahidleriyle son hücumu yapmış, surlar açılmıştı.

Tekbir sadâları içersinde şehre giren Fâtih’in Pey­gamberimizin; «O ne güzel kumandandır» medhine mazhar olmanın bahtiyarlığı içerisinde kalbi sürurla dolup taşıyordu.

«Allah cihâdını mübarek kılsın hünkârım.» diyerek etrafını çevreleyen kahramanlarına «Allah’a şükürler olsun, Allah şehîdlerimize rahmet etsin, mücâhidlerimize şeref ve saadetler ihsan buyursun» diye cevaplar veri­yordu.

Fatihin İfadesi

Fâtih Sultan Mehmed Han böylece etrafında yükselen «Maşallah Padişahım, çok yaşa» âvâzeleriyle şehrin ortasına varmış, burada durarak mücâhidlerine şu kısa hitabelerini irâd buyurmuşlardır:

«Ey kahraman mücâhidler! Allah’a hamd olsun. İş­te bundan böyle sizler Kostantiniyye fâtihlerisiniz. Hz.Peygamberin medih buyurduğu şerefli askerler sizler oldunuz, gazanız mübarek olsun. Asla çocukları, din adamlarını, sizinle harbetmeyen kimseler iöldürmeyin, kadınlara dokunmayın ki Peygamberin size lâyık gör­düğü şerefin ehli olasınız

Sonra atından inerek kıbleye dönmüş, yüzünü top­raklara sürerek Allah’a şükran secdesine varmıştı. Kor­ku içerisinde dehşete düşen İstanbul halkına haberciler salmış: «Herkes işine baksın, malından, canından, ırzından emin olsun; huzursuzluğa meydan verilmeyecek» diye nidalar olunmuştu.

Sınırsız bir din ve vicdan hürriyeti tanıyarak ge­çek adaleti tesis etmişti.

Büyük Fatihimiz böylece, İstanbul’un yalnız topra­ğını değil, Bizanslıların gönüllerini de fethetmişti.

Fethin 3. Günü İstanbul’da ilk Cuma namazını, ca­miye tahvil ettiği Ayasofya’da kılan, çağ kapayıp, çağ açan yüce ceddimize, Cenab-ı Mevlâ’dan rahmet niyaz ederim.

Saygı Değer Mü’minler!

Görülüyor ki, İstanbul’umuzun hakikî fâtihi, müj­deli talimatı veren Peygamberimizdir. Peygamberimiz, Fâtih’in ve fetih askerlerinin gönlünde taht kurmasaydı İstanbul alınmaz, bu mabedler diyarı İslâm’ın malı olmazdı.

Evet, Ayasofya’sıyla beraber İstanbul İslâm’ın malıdır. Yalnız İstanbul değil, tarihi ile beraber-bü­tün Anadolu İslâm’a âiddir.

İslâm’la yücelmiş milletimizin Anadolu’daki tari­hini başlatan Malazgirt zaferi, İslâm’a vatan, adaleti götürecek mekân arayan Müslümanların zaferidir.

Alpaslan Gazi

26 Ağustos 1071 Cuma günü Cuma namazından sonra askerlerinin önüne geçerek onları teşcî eden ve: «Allah’ım, Sen’i kendime vekil yapıyor, azametin karşı­sında yüzümü yere sürüyor ve Sen’in uğrunda savaşı­yorum. Allah’ım, niyyetim hâlistir. Bana yardım et, söz­lerimde hilaf varsa beni kahret» niyazı ile Allah’a tes­lim olan, şehîd edildiği yerde gömülmesini vasiyyet eden Alparslan Gazi ve kahraman mücâhidleri İslâm Nizamı’ndan güç alan insanlardı.

Süleyman Şah

Antakya’yı fethedince yüzon müezzinle şehrin bü­yük kilisesinde ezan okutan Anadolu Türk Devleti ku­rucusu Süleyman Şah âdeta insan arzu ve irâdesine da­yanan zulüm idâresinin yıkıldığını, İslâm Nizamı adına âdil ve bereketli bir idarenin kurulduğunu ilân ediyor­du.

Osman Gazinin Vasiyeti

Osman Gazi’nin ölüm döşeğinde, oğlu Orhan Gazi’ye yaptığı aşağıdaki vasiyet, devletimizin temel felsefesiydi.

« Oğlum, senden dileğim, zulüm ve fenalığa iltifat etmemektir. Dünyayı doğruluk ile şenlendirmeli. Benim ruhumu da cihâda devam ederek şâd eylemelisin. Dinî hükümlerin intizamla yapılması için ilim adamlarına hürmet et. Asker ve mal ile gururlanma. Dinimizin ada­letine aykırı şeylere heves etme. İstediğim Allah’ın di­nidir. Yoksa dünya padişahı olmak için kavga etmek maksadını gütmeyesin. Ben yalnız din için, Allah’ın rızâsı için harb ettiğim gibi, sana da benim yolumda gitmen yaraşır.»

İstiklâl Harbi

Evet… İslâm Nizamı’nın hediyesi olan Anadolumuzu İstiklâl Harbi ile kurtaran yine halkın İslâmî imanı, gönüllerde yaşayan gaza ve şehâdet mefkûresiydi. 

Ezan­lar dinmesin, ma’bedlerimizin göğsüne nâmahrem eli değ­mesin, namusumuz lekelenmesin, ecdada makber şühe­dâya türbe olmuş İslâm’ın bu son yurdu çiğnenmesin, İstiklâl-i Din ve Vatan elden gitmesin diyen her imanlı yiğit candan geçmiş, İslâm’a vatan olmuş bu topraklar­da yedi düvele baş eğmemişti.

Biz İslâm İle Var Olmuşuz

Tarihimizin, dinimizi gerçek manasıyla yaşadığı­mız her devrinde, İslâm mübarek topraklarımıza rah­met gibi sinmiş, ecdadımızın gönüllerinde filizlenmiş, millî zevklerimizde ve sanat eserlerimizde renk renk te­celli etmiş ve 6 asır yaşayan büyük devletimizin hayat iksiri olmuştur. Evet, aziz ecdadımızın inşa ettiği medeniyette, icra ettiği adalette, tesis ettiği vahdette görülen diriltici ruh İslâm’dı. Bizim ,her muvaffakiyetimizin sırrı İslâm’dı. Gerileyişimizin ve çöküntüye uğrayışımızın  ana sebebi de, İslâm şeriatından ayrılışımız olmuştur.

Biz İslâm’la var olmuşuz, bu nizamla yaşamışız. Ah­lâkımızı, adaletimizi, var olma gücümüzü, kudretli olma aşkımızı Allah’ın dininden devşirmişiz.

Tarihimizde olduğu gibi devrimizde de fert ve top­lum olarak manevi yönden yücelmek, madi bakımdan gelişmek istiyorsak biricik yol İslâm’a dönmek, O’nun hayat yasalarına göre hayatımızı düzenlemektir.

Mahzun Ayasofya

Fethin bu mukaddes hatıraları içinde yüzerken mahzun Ayasofya’dan bahsetmeden geçemeyeceğim. Beşyüz sene  minarelerinden okunan ezanlar dinmiş, kubbelerinden gönüllere akan Kur’ân sesleri kesilmiş, zemininde yapılan secdelere hasret kalmış Fatih Ayasofya’sı için yıldızlar göz yaşı olarak dökülse, cılız bir matem ifadesi olamaz.

Ayasofya bir müddet daha açılmayacak. Ayasofya’nın kapanan kapıları bizi öz şahsiyetimize kavuşturacak geçidin kapılarıdır. Ayasofya’da okutulmayan Kur’an, gençliğimizin kalbinde bir nizam olarak yerleşmesi istenmeyen Kur’ân’dır. Ayasofya’da susturulan ezan, Hz. Muhammed’in cemiyet önderliğini ilan eden ezandır.

Bu gün Hak nizamımıza ve şanlı Önderimize tâbi olamadığımız için güçsüz ve mefkûresiz kalışımızın feci halini remzeden Ayasofya’mızın açılmasını beklemeyiniz.

Onu açacak, aziz yurdumuzu İslâm adına yeniden fethedecek Fetih gençliğimizin yetişmesi için bütün gücünüzle çalışınız. Bu mübarek neslin zaferi için Allah’a dua ediniz.

Istanbulumuzun fethinin bu yıldönümünde Yüce Rabbimden cümlemize tarih şuuru vermesini, İslâmî çizgide yürüme aşkını ihsan etmesini dilerim.

Hutbemizi bir âyetle bitiriyorum:

«(Ey  Mü’minler!)    Gevşemeyin,  üzülmeyin. Eğer gerçek mü’minler iseniz en üstün sizlersiniz.» (Al-i İmran, 139)

 NOT: Bu hutbe 1971 yılında yayınladığımız “Süleymaniye Minberinden İslâm Nizamı” isimli hutbe kitabımızın  404 – 410. sayfaları arsında yer almaktadır.

Ali Rıza DEMİRCAN

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.