islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5696
EURO
34,9113
ALTIN
2.423,36
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
18°C

Bir Ârife Soralım: Salgın Dönemlerinde Ölüm Korkusunu Nasıl Yenebiliriz?

Bir Ârife Soralım: Salgın Dönemlerinde Ölüm Korkusunu Nasıl Yenebiliriz?

Soru: Hocam! Bugün tatsız bir konuyu ele almak istiyorum. Bilhassa şu Koronavirüs meselesi çoğumuzu korkutmaktadır. Bu korkunç virüse yakalanabiliriz fobisi bütün hücrelimizi sardı ve ölürüz diye korkuyoruz. Gerçi bir gün hepimiz şu veya bu şekilde öleceğiz ama. Ne bileyim ölümden iste korkuyoruz? Bundan kurtuluş yok mu Hocam? Neden ölümden bu kadar çok korkmaya başladık?

Ârif: Dünyaya maddî yönden fazla bel bağladığımızdan ve ahirete yeterince manevî hazırlık yapmadığımızdan dolayı olabilir mi?

Soru: Hocam! Bilmiyorum. Ben de işte size soruyorum. Dünyevileştiğimizi mi ima etmek istiyorsunuz Hocam?

Ârif: Evet evladım. Peygamberimiz (sav), bu psikolojik hâlimizi tek bir kavram ile açıklamaktadır. O da Vehin’dir. Yani dünya sevgisine bağlı olarak ortaya çıkan ölüm korkusu.

Soru: Bununla ilgili bir hadis-i şerif var herhalde, değil mi?

Ârif: Evet. Şöyle buyurmaktadır Allah’ın Resulü (sav): “Yemek yiyenlerin yemek kabının başına üşüştükleri gibi, insanların size karşı birleşip başınıza üşüşmeleri yakındır.” Biri “O gün biz sayıca az olduğumuz için mi (bu duruma düşeriz)?” diye sorunca, “Hayır, bilakis o gün sayıca oldukça fazlasınız. Fakat selin kenara attığı çar çöp gibi (değersiz)siniz. (öyle ki:) Allah, düşmanlarınızın kalbinden sizin mehabetinizi çekip çıkarır ve sizin kalbinize de VEHİN koyar.” diye buyurdu. “Vehin nedir, ey Allah’ın Resulü?” diye sorduklarında, şöyle buyurdu: “Dünya sevgisi ve ölüm korkusu.” (Ebu Davud, Melahim: 5).

Soru: Hocam! Siz ölüm korkusunun sebebini dünya sevgisine yani sizin ifadenizle dünyevileşme eğilimiyle irtibatlandırarak açıklık getirdiniz. Ama dünya sevgisi sanki ayrı bir manevî sapma gibi ele alınmış bu hadiste. Ölüm korkusunun kendine has özel sebepleri olamaz mı?

Ârif: Aferin sana. Bak ben bu boyutunu düşünememişim. Dünya sevgisinin yanında elbette ölüm korkusuna yol açan birçok faktör vardır. Bunların başında Allah’ın emir ve yasaklarını, müjde ve uyarılarını göz ardı etmenin bir sonucu olarak namaz, zekât gibi manevî ve sosyal kulluk görevlerimizi ihmal etmek gelir. Allah’a kulluk görevlerini ihlas ve takva şuuruyla yerine getirme düşüncesinden kalbe doğan muhabetullah aşkı, ölüm korkusunu yenmeye yeter.

Soru: Şimdi iyice anlamış oldum. Yani diyorsunuz ki Allah’ın emirlerini yerine getirmeye engel olan dünyevileşme, nefse uyma, şirk koşma, zulüm işleme gibi kötülüklerden uzak durur ve kulluk şuuruyla ibadetlerimizi belki de Allah korkusu ile ihlasla yerine getirirsek Allah’ın bizleri sevdiğini kalbimizle hissederiz, bizde de Allah sevgisi yeşerir ve böylece ölüm korkusundan kurtuluruz. Doğru ifade etim mi acaba?

Ârif: Evet, gayet güzel izah ettin evladım.

Soru: Ama içimizde ölüm ve sonrası için yine de bir tereddüt kalıyor. Bize ümit veren müjdeli bir açıklama yapamaz mısınız Hocam?

Ârif: Evladım, ölüm bir mümin için her halükârda güzel bir sonuçtur. Ölüm, takva ehli Müslümanlar için, dünyanın sıkıntılarından kurtulup daha güzel bir âleme yerleşmek anlamına gelir. Kabir hayatı, ehl-i iman için bu dünyadan daha güzel bir âlemin kapısıdır.

Soru: Hocam! Kabir hayatı, tam inançlı müminler için güzel bir âlem dediniz. Ama bütün Müslümanlar o kadar takva sahibi değil ki. Günümüzün birçok modern Müslümanı “elhamdülillah Müslümanım” dediği halde namaz kılmadığı ve zekât vermediği gibi, içki içiyor, faiz yiyor ve tek tek saymaya gerek yok anlarsınız ya birçok günah işliyor. Bunların durumu ne olacak? Günahkâr kesim de mi ölümden korkmasın?

Ârif: Doğru bir uyarıda bulundun evladım. Allah ve Resulüne iman eden, ahireti tasdik eden ancak buna rağmen sefahat, delalet ve gaflet içinde kulluk görevlerini ifa etmekte ihmalkâr davranan Müslümanların akıbeti, günahlarının düzeyine göre az veya çok çetin geçer. Onların kabir hayatı, Said Nursi’nin izahı ile mahşere kadar bütün dostlardan tecrit edilmiş bir hapishaneye benzer. Günahkârlar, inandıkları gibi yaşamadıkları için, maalesef böyle azaplı bir muamele göreceklerdir.

Soru: Öyle ise bu elem verici akıbetin kurbanı olmamak için, günahkâr Müslümanlara ne tavsiye edersiniz?

Ârif: Ecel gizlidir, ama en nihayetinde hepimiz er veya geç öleceğiz. Arkadaşlıklar, kabir kapısına kadar. O vakitten sonra herkes, kendi yoluna devam edecektir. Kabirden başka hiçbirimizin başka bir mekânı olmayacak. Ecelimiz her geçen gün yaklaşıyor ama sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi emellerimizden de vazgeçemiyoruz. Fani dünyaya gönül vermekten vazgeçelim, acizliğimizi ve dünyevî hayatın geçiciliğini kabul edelim, tevbe ederek kulluk görevlerimizi layıkıyla ifa etmek için gayret gösterelim. İşte o zaman C. Hak, bizlere Rahman ve Rahim isimleriyle hem dünyada, hem kabirde, hem de mahşerde merhametiyle muamele edecektir. İşte o zaman tek geçerli manevî dayanak noktamız olan âlemlerin Rabbine sığınırsak ölüm korkusundan kurtulabiliriz ve ölüm bize Rabbimize kavuşmanın ilk adımı olarak güzel gelir.

Soru: Hocam! Anladığım kadarıyla ölümden korkmayalım ama ölümü de unutmayalım, değil mi?

Ârif: Aynen öyle. Ölüm anını yaşamadan önce manevî hazırlıklarımızı ölümü hatırlayarak yapmalıyız. Gerçekten nasihat istersen ölüm yeter demiş büyüklerimiz. Ölümü düşünürsek dünya sevgisinden, dünyevileşmekten kurtuluruz. Gerçi hiç ölmeyecek gibi dünya için çalışabiliriz ama bu ahiret inancı ile dengeli olmalıdır, bu da ancak yarın ve hatta yarından daha yakın bir zamanda ölecekmiş gibi ahiretimizi de düşünerek her yaptığımızı Allah için yapmalıyız. Bu dengeli tutum ve davranışlarımızla Allah’a kalben daha yakın oluruz ve ölüm, korku olmaktan gündemimizden çıkar.

Soru: Hocam! O halde mümin bir tavırla ölümle karşılaştığımızda ona nasıl bir reaksiyon gösterelim?

Ârif: Ölüm, sadece bir mekân değişikliği olduğuna göre ve kaderde de ölüm alnımıza yazılmış olduğuna göre ölümün geldiğini hissettiğimizde bize düşen görev buna razı olmak ve bundan sonra bize sadece ”Hoş geldin, baş üstüne geldin” demek kalır.

Soru: Hocam! İnşallah bizler de ölümü böyle karşılayanlardan oluruz.

Ârif: İnşallah.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.