islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3190
EURO
35,0421
ALTIN
2.282,74
BIST
8.981,63
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
20°C
İstanbul
20°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

BİR DEVRİN İZLERİ

BİR DEVRİN İZLERİ
29 Ocak 2023 09:30
A+
A-

H. Carr, “ Tarihi tanımadan tarihçiyi tanıyın” diye bizi uyarır. Tarihçiyi tanımak, geçmişimize hangi aynaların tutulduğuna bakmak demek. (Tarihi Yargılıyorum- Gündüz Vassaf)

Tarih, daha çok sipariş üzerine egemenleri memnun etmek için yazılır ki, bunların çoğu da uydurulmuş safsatalardır. Bunun en somut örneği, Cumhuriyet’in ilk yıllarında Mustafa Kemal’in sipariş ettiği “Güneş Dil Teorisi”dir. Yeni bir ulus yaratmak adına vatandaşlar için katıksız, saf bir tarih yazımı için işe koyulan tarihçiler, Cumhuriyet’le birlikte Osmanlı, Selçuklu ve İslam geçmişini tarihin çöplüğüne attılar. Halil İnalcık’a göre Atatürk, ‘Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’ni bu tezi ispatlamak amacıyla kurdu.

Sorgulanmadan ezberlenen efsaneler, zamanla gerçek gibi algılanıyor. Hangi ülkenin geçmişine bakarsanız kocaman yalanlarla karşılaşırsınız. İşlerine gelmeyen hususlardan söz etmezler. Bu iktidarlar için de geçerli. Kendilerinden önce hiç hizmet yapılmadığını iddia ederler veya yapılan hizmetleri görmezden gelirler.

Bunun için gerçeği yalın biçimde ortay çıkaran tarih anlatıları, hatıratlardır diye düşünüyorum. Bu minvalde Türk siyasal yaşamının önemli aktör ve tanıklarından Sümer Oral’ın siyasi hatıratı, Türkiye’nin 1977-2002 yılları arasındaki dönemin politik ve sosyal atmosferine ışık tutuyor.

Adalet Partisinde başlayan siyasal serüveni, yedi dönem milletvekilliği boyunca, farklı dönemlerde Sosyal Güvenlik, Maliye ve Gümrük ve Maliye bakanlıkları yaparak Süleyman Demirel’in en yakın çalışma arkadaşı olur.  Ülkenin en çalkantılı döneminin bire bir tanığı ve aktörü olan Sümer Oral, gerginliklere, krizlere, darbelere rağmen nezaketin hiçbir zaman liderler ve siyasiler arasında kaybolmadığının altını çiziyor, çok önemli anekdotlar anlatıyor.

“28 Eylül 1986 tarihinde milletvekili ara seçimi yapıldı. Ben de bu seçimlere Manisa’dan Doğru Yol Partisi adayı olarak katılmıştım. Henüz üç yıllık iktidar olan Anavatan Partisi ise o tarihte Hazine Müsteşarı olan Ekrem Pakdemirli’yi bana karşı milletvekili adayı olarak göstermişti. Liderler ve önde gelen politikacıların tamamı Manisa’ya geldi. Çetin bir yarış oldu. Fakat ne benim ne de Ekrem Bey’in ağzından birbirimizi incitecek tek bir kelime çıkmadı. Sonunda Manisalı kararını verdi. Ben seçilmiştim. Böylece altı yıl önce darbe ile uzaklaştırıldığım Meclis’e bu kez millet iradesi ile dönüyordum.” (Bir Devrin İzleri, s. 11). Bugüne bakıldığında, adeta başka bir ülkeden veya galaksiden bahsediyor Sümer Bey.

Kitapta “ Maliye Teftiş Kurulu” ile” Hesap Uzmanları Kurulu”nun 2011’de KHK ile tasfiye edildiğini anlatır ki, bu gelişmeler; kurumsallaşmadan uzaklaşmanın ilk adımlarıydı.

Sümer Oral 1968 yılında maliye müfettişi olarak teftiş amaçlı olarak Elazığ’a gider. Elazığ’da ilginç iki gelişme yaşar. Birincisi Süleyman Demirel’i ilk defa orada görür.

İkinci olayı ise şöyle anlatır: “ Bir akşamüzeri defterdarlıktan çıktım, karayolları arabalarının hareket ettiği noktaya doğru gidiyordum. Elinde bir siyah çanta ile yürüyen Ferit Melen’i fark ettim. Hemen yaklaştım, yalnızdı. Kendimi tanıttım. Çok memnun oldu. Ferit Melen de eski bir maliye müfettişi idi. (aynı zamanda eski bir Maliye Bakanı, sonradan Başbakanlık ve Milli Savunma Bakanlığı da yaptı) o tarihte, yani Elazığ’da karşılaştığım tarihte, Güven Partili idi. Elazığ’a partisini ziyarete gelmiş, buradaki mesaisinin bittiğini, Diyarbakır’a gitmek için otobüs garajına doğru ilerlediğini ifade etti. Kendisine garaja kadar refakat ettim. Biraz sohbet ettik. Koca Ferit Melen’in, tek başına otobüsle Diyarbakır’a gidişinden çokça etkilenmiştim.” (s. 42)

Kitapta 65 yaşını doldurmuş muhtaç vatandaşlara yaşlılık aylığının 1976 yılında Demirel’in başbakanlığı döneminde bağlandığını öğreniyoruz.

1977 seçimlerinde siyasete atıldığında aday tespitleri ön seçimle belirleniyordu. Bu demokrasinin gelişmişlik düzeyi bakımından önemlidir. Demokrasiden o kadar uzaklaşmışız ki, yeni nesil ön seçimin ne olduğunu bile bilmez.

Kitapta Demirel’in bilmediğimiz bir özelliğini şöyle anlatır: “Hükümetin ilk günlerinde başbakanlık konutunda Demirel ile beraber bir konuyu değerlendiriyorduk. Konuşmamızdan sonra ayrılırken Demirel bana şunları söyledi: Bürokrasinin tepesinde uzun süre görev yaptın. Bunlar siyasette senin için büyük kazanç. Siyasette henüz çok yenisin ve ilk bakanlığın. Belli konularda size talimat verebilirim. Bu telefonla ya da doğrudan olabilir. Yanımda biri bulunabilir; siyaset bu, o sıra öyle konuşmam gerekebilir: Eğer uygun bulmuyorsan, mevzuata aykırı ise, kısaca doğru bulmuyorsan kesinlikle yapma. Benim talimatım olması fark etmez.” (s. 102)

1980 darbesinden sonra Kenan Evren’in bakanlık teklifini reddetmesi, siyasal yaşamımızda az rastlanan demokratik ve erdemli bir duruştur.

1986 milletvekili ara seçimlerine Manisa’dan katılıyor ve seçim çalışmalarını bir partiliye ait Murat 124 ile yapıyor. Yıllarca bürokrasinin tepesinde bulunuyor, milletvekilliği ve bakanlık yapıyor ama araba sahibi olamıyor, tıpkı gelişmiş Batılı demokratik ülkelerdeki gibi.

Bir düğünde İhsan Sabri Çağlayangil ile beraber otururlarken Vehbi Koç masalarına gelir. Çağlayangil onları tanıştırır. Vehbi Bey; “ Tebrik ederim ancak Sümer Bey’in esas mesleği ne? Ben ona önem veririm” (s. 172) der. Dikkat çekici bir değerlendirme.

DYP ile SHP koalisyonunda Sümer Oral Maliye ve Gümrük Bakanlığını üstlenir, Mehmet Moğultay ise Çalışma Bakanlığını. Moğultay kendisinden İstanbul Defterdarı Zekeriya Temizel ile Gelirler Genel Müdürlüğünden (Daire Başkanı) Kemal Kılıçdaroğlu’nu ister. Sümer Oral, iki ismin de oluşturacağı kadroda bulunmaları nedeniyle olumsuz cevap verir. Ancak bir hafta sonra Moğultay bakanlığına gelip sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nda ısrarcı olunca Kılıçdaroğlu’nun Çalışma Bakanlığına geçmesine muvafakat eder.

Sümer Oral İstanbul Defterdarı Zekeriya Temizel’i Gelirler Genel Müdürlüğüne getirmeyi düşünüyor ancak DYP çevreleri sol tandanslı olması nedeniyle bundan rahatsızlık duyuyor. Konuyu Demirel’e açtığında Demire; ehliyetine inanıyorsan, dürüstlüğünden emin isen kararnameyi getir imzalayayım der.

Siyasette diyalog ve uzlaşının demokrasinin gücünü ve kalitesini artıran ilkeler olduğunu belirtir Oral.

Kitapta Türkiye’nin G-20 ‘e AK Parti iktidarından çok önce girdiğini ve Sümer Oral’ın Maliye Bakanı sıfatıyla 14 Aralık 1999 tarihinde Almanya’daki toplantısına katıldığını belgeleriyle öğreniyoruz. 2001’deki toplantısına da Kemal Derviş iştirak eder. TL’den 6 sıfırın atılması da bu dönemde kanun tasarısı haline getirilir.

Marmaray projesinin 57. Hükümet döneminde yapıldığını, Ulaştırma Bakanı Oktay Vural’ın yabancı kaynaklı kredilendirme çalışmalarını önemli bir aşamaya getirdiğini ancak hükümetin ömrünün buna yetmediğini belirtir.

“Devletin elinde esasen proje stoku bulunur. Bu stokta da, ülkenin farklı sektörlerine ait, bir hayli alt yapı projeleri hazır vaziyette bekler. Zira devlet günlük çalışmaz; geleceğe dönük projeleri de hazırlar. Türkiye’nin önemli yatırım projeleri bu kapsamda gerçekleşmiştir.” (s. 333)

Faysal Mahmutoğlu 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.