islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5184
EURO
34,7312
ALTIN
2.486,00
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
14°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
19°C

Bir Müslümanın İmanî Tekâmül Süreci Nasıl Olmalıdır?

Bir Müslümanın İmanî Tekâmül Süreci Nasıl Olmalıdır?
2 Şubat 2018 14:17
A+
A-

Hangi niyetle olursa olsun Müslüman olmak, yani İslâm dairesine girmek şer’i yönüyle çok kolaydır. Bunun için sözel olarak bir kelime-i şehadet getirmek yeterlidir. İslâm’ın hak dini olduğu inancıyla Müslüman olmak çok önemli ama bazen bazı insanlar, belki de İslâm’ın sağladığı sosyal-ekonomik haklardan yararlanabilmek için, Müslüman olmayı tercih edebilir. Nitekim tarihte bunun birçok örnekleri vardır. Mesela asr-ı saadette bir kıtlık döneminde maddî sıkıntılardan kurtulmak ve ganimetlerden yararlanmak isteyen bazı bedeviler, Medine’ye gelip Peygamberimize (sav) iman ettiklerini beyan ve teyit eder. Zaruretin doğurduğu böyle (zahirî) bir Müslümanlık, her ne kadar kabul edilse de müminlik vasfı yani kâmil derecede bir imanî boyut taşır mıdır? Kuran, bu olayı/meseleyi şu şekilde açıklamaktadır:

“Bedevîler ‘İman ettik’ dediler. De ki: ‘İman etmediniz. Fakat İslâm (teslim/Müslüman) olduk’ deyiniz. (Çünkü) Henüz iman kalplerinize girmedi. Eğer Allah’a ve Peygamberine itaat ederseniz, yaptıklarınızdan hiçbir şeyi eksiltmez. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”(Hucurat: 14).

Görüldüğü üzere Allah ve Resulünü (Kuran ve Sünneti) benimseyerek ve bu salih niyetle imanı içselleştirerek İslâm’ın iklimine giren kişiler, Müslüman olmanın ötesinde gerçek anlamda müminlerdir. Bir başka ifadeyle mümin olmanın ilk şartı, hiçbir menfaat beklemeksizin bilinçli bir şekilde aklen ve kalben Müslüman olmaktır. Mümin olmanın diğer özel şartı ise sağlam bir şekilde iman ettikten sonra hiç tereddüt etmeden Kuran ve Sünnete sadakatle tam bağlılık göstermektir. Buna göre her iyi niyetli ve samimî Müslüman, İslâm’ın emirlerine uyma derecesine göre müminleşme sürecinde imanî yönden tekemmül eder.

İnsanî Münasebetlerde Müslüman ve Mümin Farkı Gözetilmeli Midir?

Başlangıç olarak (zahirde) İslâm’a teslimiyet, imanî tekâmül sürecinde (bâtında) İslâm’ı takva ve ihlâs ile yaşamak ve yaşatmak anlamına gelir. Takva ve ihlâs ise, daha ziyade kişinin iç dünyasına ait manevî meziyetler olduğu için, bu vasıflara gerçek anlamıyla sahip olan müminler dahî, her Müslümanın itikadına (zahiren) hüsn-ü zan besleyerek, onu mümin olarak kabul etmelidir. Gerçi manevî üstünlük, takvadadır ama bir mümin, başkasının iman derecesini/takvasını ölçmeye veya test etmeye memur değildir. Nitekim C. Hak; bu konuda müminleri uyarmaktadır:

“Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye (Müslümana), dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek, ‘Sen mümin değilsin’ demeyin…”(Nisa: 94).

Bu âyet, haddizatında Müslümanlar arasında ‘kim daha çok imanlı/mümin?” gibi değişik tartışmaların ve buna bağlı olarak toplumsal fitnelerin ortaya çıkmasını önlemeye yönelik ciddî bir uyarıdır. Sosyal barışın bir gereği olarak, hiçbir Müslüman ayrımcılığa ve dışlanmaya tâbi tutulamaz ve imanı bir yargılama malzemesine dönüştürülemez. Ancak bu makro boyutlu sosyal içerikli uyarı, Müslümanların mikro âlemlerindeki yani kendi iç dünyalarındaki manevî tekâmül gayretlerinin ihmaline de sebebiyet vermemelidir. Nitekim Allah, mümin olma yolunda Müslümanların her daim takva üzere olmalarını arzu etmektedir.

“….Muhakkak ki Allah’ın indinde en değerli olanınız (en şerefli olanınız), (ırk ya da soy olarak değil) en çok takva sahibi olanınızdır…”(Hucurat: 13).

O halde Müslüman-Mümin ayrımının zahirî yönden değil ama teşvik olsun diye manevî boyutlarıyla ve insan-ı kâmil bağlamında yapılmasında fayda vardır. Güzel insan, yani manevî yönden güçlü bir Müslüman olmanın yolu takvadan geçtiğine göre, takva da müminleşme sürecine hız kazandırdığına göre takvanın sırlı dünyasını keşfetmeye ne dersiniz?

Mümin, Güçlü Bir İmanla Takva Sahibi Olan Müslümandır

Bir Müslümanın manevî temeli yani imanı ne kadar sağlam ve güçlü ise, amel ve ibadetlerini de o nispette hem kolayca, hem de sağlamca ifa edebilir. Onun için İslâm binasının temeli olan imanı korumak, kollamak ve geliştirmek, aynı zamanda İslâm’ı daha güzel yaşamak ve yaşatmak anlamına gelir. İmanı korumak ve güçlendirmek ise ancak takva ile mümkündür. Bu bağlamda takva, bir Müslümanın kendisini Allah’tan uzaklaştıran her şeyden uzak durması, günahları ve nefsanî hazları terk etmesi, masivadan (dünya ile ilgili lüzumsuz şeylerden) sakınması, dinin edep ve erkânına saygılı olması, gönlünde Yaratan’dan başka hiçbir şey görmemesidir.

Takva, manevî ve sosyal boyutuyla kişiye hakikî üstünlük veren ulvî bir meziyettir ve şahsî çabalarla elde edilebilen dinî ve ahlakî erdemlerin bütünüdür. Bir başka ifadeyle, bütün ahlâkî erdemlerin temeli olan takvaya sahip olmakla veya ona sahip olma oranında diğer erdemlere de sahip olunmaktadır. Dolayısıyla muttaki, yani takva sahibi bir Müslüman, aynı zamanda kerem sahibidir. Bu vasfı ile muttaki, başkalarına/muhtaçlara iyilik yapmayı seven şerefli ve muteber bir insandır. Allah, Kuran-ı Kerim’de takva sahiplerinin ahlâkî/manevî/sosyal özelliklerini açıklamakta ve onları bu müspet özelliklerinden dolayı sevdiğini açıkça beyân etmektedir:

“Allah, o takva sahiplerini sever.”(Âl-i İmran:134/76).

“Onlar (muttakiler), bollukta ve darlıkta (Allah için) infak eder ve onlar öfkelerini yener, insanları affeder. Ve Allah, muhsinleri (iyilik edenleri) sever.”(Âl-i İmran: 134).

Zenginlik ve yoksulluktan bağımsız olarak takva ilkesine göre yaşayan müminlerin ortak özelliklerinden birisi, hangi şartta olursa olsun, her zaman hayır işlemeleri ve iyilikte bulunmalarıdır. Allah, iyilikte bulunma anlamındaki “hayır” kavramını çok önemsemekte ve bu kavramı değişik sosyal bağlamda Kuran-ı Kerim’de 176 yerde yer vermektedir. Fevkalade sosyal duyarlı olan müminler de bu doğrultuda, yaşadıkları sürece hayır yapmaktan doyumsuz bir şekilde manen haz alır. Muhtaçları sevindirmek, Allah’ı sevindirmek anlama geldiğini idrak eden müminler, son anlarına kadar hayır yapmaktan bile usanmaz. Peygamber Efendimiz (sav), imanlarını takva ekseninde yaşayan ve gönüllerinde hep iyilik yapmak isteği olan müminler hakkında ne güzel söylemiş:

“Kâmil mümin, sonu Cennet oluncaya (Cennete girene) kadar hayır işlemeye doymaz.”(Tirmizi).

Velhasıl-ı Kelâm

Bir Müslüman, Allah rızasını kazanmak için, ne kadar çok hayır işlemeye yönelik tutum ve davranış sergiliyorsa, imkânı ölçüsünde ne kadar çok infakta bulunuyorsa, o nispette mümindir. Bir Müslüman, kendisini rahatsız eden günlük olaylar karşısında sabrederek, ne kadar çok öfkesini kontrol altında tutabiliyorsa, o nispette mümindir. Bir Müslüman, kendisine karşı bilerek veya bilmeyerek, hata yapan bir insanı ne kadar çok affedebiliyorsa, o nispette mümindir. Kısacası bir Müslüman, İslâm ahlâk ve sosyal adalet anlayışını benimseyerek, günlük hayatında ne kadar çok uygulayabiliyorsa, o nispette mümindir.

Şimdi bir Müslüman, kendi iç dünyasıyla bir vicdanî muhasebe yapmalı ve şu soruya bir cevap aramalıdır: Bir Müslüman olarak, iman ve takva konusunda ne durumdayım ve bu bağlamda ben ne kadar mümin olabildim/olabiliyorum? Namaz gibi şahsî ibadetlerim, sabır ve öfke kontrolü gibi ahlâkî tutum ve davranışlarımın yanında zekât ve/ya sadaka gibi topluma yönelik sosyal görevlerimin ne kadarını ifa edebiliyorum? Soruya cevap vermekte vicdanen zorlanıyorsanız, mümin olma yolunda yeni manevî hamleler atmanız gerekir. Bu durumda hiç gecikmeksizin işe tecdid-i imanla başlayınız, şahsî ibadet ve salih-amellerinizle imanınızı takviye ederek, kibir ve gösterişe kapılmadan kendi iç dünyanızda mümin olmanın manevî hazzını yaşamaya başlayınız. Ne mutlu sesli olarak ‘Müslümanım’ diyene; Ne mutlu sessizce ‘(inşallah) Müminim’ diyene.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.