islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4487
EURO
34,7895
ALTIN
2.446,57
BIST
9.940,33
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Bir Tıp Bayramı Anısı “İSLÂM İNSANINA MUHTACIZ” HUTBEM

Bir Tıp Bayramı Anısı “İSLÂM İNSANINA MUHTACIZ” HUTBEM

Süleymaniye Camii hatipliğim süresinde, yarım asır sonra gönlüme düşecek bir ilhamla “Bir Kuşluk Vaktinde Güzel Kul Olma Mücadelem” isimli bir hatırat kitabı yazabileceğimi düşünmedim. Düşünemezdim de. Bana bu ilhamı verebilecek bir kültürel çevrem yoktu. Bu sebeple yaşadığım hatıralarımın bazılarını mucize nimet olan hafızamın, yazılı notlar ve belgelerin yardımı ile günü gününe tespit edebiliyorsam da bazılarının değil tam ayını bazen yılını bile tespit etmekte güçlük çekiyorum. Yorucu araştırmalar yapma gereğini duyuyorum.

Her Cuma Sevgiliye Vuslat Günü Gibiydi

Konusunu ve işleniş şeklini belirlemede fikir sancıları çektiğim hutbelerimi yorucu bir çalışmayla ancak yazabiliyordum. Her Cuma benim için sevgiliye vuslat günü gibiydi. Nasıl bir şevkle minbere çıktığımı gereğince anlatamam. Minberden baktığımda cemaatimizin oluşturduğu muhteşem görüntü büyüleyiciydi. Hele hele yakıcı bir iç ezan okunduysa hutbeye başlamak için çırpınırdım.

Hutbelerim yavaş yavaş kıvamını buluyordu. Haftalar birbirini takip etmiş ve ilk Kurban Bayramı’na ulaşmıştık. Süleymaniye’de bayram sabahları hakikaten bir başka olurdu. Güzelim ülkemizin her köşesinden insanlar bir araya gelir, Millet ve Ümmet olmanın hazzını yaşarlardı.

Yahya Kemal’in “Ezansız Semtler” isimli makalesinde iç hüznü ile dile getirdiği üzere, kendisi gibi ana Ümmet – Millet gövdesinden koparak batılı bir yaşantının izini sürenler içinden süzülüp gelenler de olurdu.

Yahya Kemal ve Prof. Dr. Derviş Manizade

Bir bayram sabahında Büyükada camiine gelip iki hamal kardeşinin arasına yerleşen Yahya Kemal gibi bir Kurban Bayramı sabahında Süleymaniye Camiine gelerek cemaatin arasına karışan Prof. Dr. Derviş Manizade de batıcı yaşantının içinden kopup gelenlerden biri miydi bilmiyorum ama muhtemelen öyleydi. Süleymaniye Camii Hatibi olarak varlığından bile haberdar olmadığım Kıbrıslı Derviş Manizade’yi sonraları da yüz yüze tanıyamayacaktım ama o kendisini bize tanıtacaktı. Biz de bir batılı yaşantı içinden gelen bir entelektüel tarafından nasıl görülüp değerlendirildiğimizi öğrenecektik. Daha da önemlisi Hakka çağrıda yaşadığımız eksiklileri fark edebilecektik.

***

Elli yıl kadar önce İstanbul’un nüfusu günümüzle kıyaslanamayacak

kadar azdı. Özel arabalar sayılıydı. Ulaşım imkânları yetersizdi. Böyle iken

her iki bayram sabahlarında da Camimiz dolardı.

Ben gerekli hazırlığımı yapmıştım. Bayram namazını kıldırdıktan sonra minbere çıkıp mahşerî bir kalabalık oluşturan cemaatimize hutbemi sunmak için Mihrab’ta yerimi almıştım. 25 yaşında dikkatleri çekecek kadar gençtim ve üzerimde de bilinen siyah bir cübbe değil ama vücuduma uygun dikilmiş bembeyaz bir cübbe vardı. Beyaz cazibeydi, saflıktı, güzellikti.

Vaaz etmek üzere kürsüye çıkan İ.S. Hoca Eminönü Müftüsüydü.

Hocamız şartlara göre Sünnet/Vacip ölçüsünde görevimiz olan kurban kesimini Hz. İbrahim ve İsmail ile irtibatlandırarak anlatmaya çalışıyordu. Anlatım geleneğimiz böyleydi. Ama günümüze ilişkin değerlendirmeler kopuk kopuktu ve son derecede yüzeyseldi.

Burada bu vesile ile ifade etmiş olalım: Yüce kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’e göre Kurban kesimi, Allah’ın bizlere ihsan ettiği hayvanlar nimetine karşılık en fazla yararlandığımız küçük ve büyükbaş hayvanlardan sunulacak şükür görevidir. ( Bakınız. Yâ Sîn, 36/71-73; Hac, 22/36)

***

Bayram namazını kıldırıp minbere çıktım ve “İslâm İnsanına Muhtacız” başlıklı hutbemi sundum. Minberde ayakta konuşma, cemaate hakimiyetimi pekiştirdiği için sunarken derin bir haz içindeydim. Böylece ilk Kurban Bayramı sınavını vermiş olduk. Yıl 1971…

Mit’in Arşivi Var da Görevli Meleklerin Yok mu?

Tam bu bölümü yazarken birden aklıma İsmail Müftüoğlu’nun Adalet Bakanlığı döneminde Mit’i ziyaretine ilişkin kendisinden bizzat dinlediğim açıklamaları ve değerlendirmeleri geldi.

Mit’i ziyarete gittiğinde kendisini, fi tarihinde falanca yerde yaptığı konuşması ile karşılamışlar. Verilmek istenen mesaj; dün olduğu gibi bugün de gözetim altında olduğuydu.

Mit kişiyi arşivinden çıkardığı geçmişine ait bir konuşması ile karşılar da, Rabbimin görevlendirdiği melekler Mahşer Günü beni Süleymaniye Camii’nde sunduğum bu veya bir başka bayram hutbemle karşılayamaz mıydı? Mahşer O’nun, Melekler O’nun ve Cennet de O’nun değil mi?

Manizade ve Süleymaniye’den İlhamlar

Kurban Bayramı’ndan sonraydı da ne kadar sonraydı kesin olarak hatırlayamıyorum.

Bir Cuma günü Süleymaniye Camiine doğru gelirken Cuma cemaatimizden olup tıpta talebe olan bir gencimiz elindeki bir dergi ile bana doğru geldi. “Bu dergiyi gördünüz mü hocam” diyerek bana uzattı. Tıp bayramı sebebiyle çıkarılmış özel sayı bir dergiydi. Sormama fırsat vermeden dergide Prof. Dr. Derviş Manizade tarafından yazılmış ‘Süleymaniye’den İlhamlar ‘başlıklı yazıyı gösterdi.

Manizade tıpkı Yahya Kemal’in Büyükada Camiine geldiği gibi Süleymaniye Camiine gelmiş, caminin ihtişamı içinde bayram sabahının rûhaniyetini soluklamak için kendisini cemaatin arasına bırakıvermişti.

Vaaz başlayınca da vaaza kulak vermeye başlamıştı. Bayram namazının ardından zevkle dinlemeye başladığı genç ve gür sesli hatibin, beğenisini kazanan hutbesiyle şahsı ve ülkesi adına ümitleri yeşermişti. Değerlendirmesi şöyleceydi:

“Hocanın vaazı derinlikten yoksundu. Üslubu da yetersizdi. Hz.İbrahim’in oğlu İsmail’i kurban etmesi olayını anlatımı sıkıcıydı. Bütün rûhani neşemi yitirmekte iken bembeyaz bir cübbe giyinmiş genç bir adam Minbere çıktı. Davudi sesi ve düzgün Türkçesiyle ülkemizin problemlerini ve çözüm yolarını tam bir vukufla dile getirdi ve muhtaç olduğumuz insan tipinin özelliklerini verdi.

Bu bilgin genç hatibi derin bir iç huzuru ile dinlerken düşündüm. Ülkemizin geleceği için vaazda örneğini izlediğimiz Şerîatçi kafaları gidermeli ama bu bilge gencin benzerlerini yetiştirmeliydik.

Hatibi dinlerken gönül dünyam aydınlandı, huzurum arttı. Süleymaniye’den hayat yolumu ışıklandıran ilhamlarla ayrıldım.”

Yazı bu minvalde kaleme alınmıştı. Hutbemiz nitelendirildiği kadar doyurucu ve etkili miydi?

Hatiplik hayatımın ikinci yılının ikinci yarısında ilk hutbelerimi yayınladığım Süleymaniye Minberinde İslâm Nizamı’nın birinci cildinde yer verdiğim bu hutbemin linkini veriyorum:

http://www.alirizademircan.net/islam-insanina-muhtaciz-3-60h.html

Manizade Hutbemizi Beğenmişti

Manizade yukarıda linkini verdiğim hutbenin yazarı genç hatibi beğenmişti. Beğenilen hatip İslâm Şerîat’i bağlısıydı. Beğenilen görüşler Şerîat’i yansıtıyordu. Belki kendisi de bilmiyordu ama Manizade’nin gerçek Şerîat adamı olan kişilerle problemi yoktu. O İslâm Şerîati adına oluşturulan olumsuzluklara karşı idi. Bir diğer anlatımla o;

İlim ve tekniğe karşı tutucu ve karanlık fikirlere, babadan oğula geçen fert ve zümre istibdadına, kadına hak ve hürriyet tanımayan katı dogmalara, sömürücü kişi ve düzenlere karşı sabrı ve kanaati öneren öğütlere, yakan yıkan fikri prangaya vuran ve hürriyeti kısıtlayan cihad ülküsüne, insan doğasıyla çatışan ilkel ceza yasalarına, sıkıcı ve bunaltıcı dinî merasimlere, yaşama arzularını körelten felçli emirler ve yasaklara…” karşıydı. Oysaki karşı çıkılan bu görüşler-ilkeler zaten İslâm değildi.

Bütün mesele Şerîati ile birlikte Kur’ân ve Sünnet İslâm’ını öğretecek hutbeler sunabilmektir. Pek tabii ki cami içi söylemleri geliştirmek yeterli değildir. Çünkü bir hatibin yapabilecekleri sınırlıdır. Biz de Süleymaniye Camii hatibi olarak gücümüzün yettiğini yapmaya çalışıyorduk. Çünkü Rabbimizin bildirdiği üzere biz yapabileceklerimizden sorumluyuz:

O halde elinizden geldiği kadar gücünüz yettiğince yolunuzu Allah  kitabıyla bulmaya çalışın. O’nu dinleyin ve itaat edin ve kendi iyiliğiniz için Allah rızasını kazanma yolunda karşılıksız harcamada bulunun. Kim nefsinin zekât vermek ve faizden kaçınmak gibi dinî – malî görevlerini yapmamak hırsından korunursa işte onlar kurtuluşa erip umduğuna nail olanlardır.” Teğabun, 64/16)

Ali Rıza Demircan/Bir Kuşluk Vaktinde GÜZEL KUL OLMA MÜCADELEM, sh.81-84

ETİKETLER: makale
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.