islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4915
EURO
34,9207
ALTIN
2.436,78
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

BİZ DE  İNCİL’İ VE TEVRAT’I YAKABİLİR MİYİZ?

BİZ DE  İNCİL’İ VE TEVRAT’I YAKABİLİR MİYİZ?

İsimleri açıklan(a)mayan Müslüman bir grubun ! Tevrat’ı yakmak izni için İsveç makamlarına başvuruda bulunduğu ama İsrail büyük elçiliğinin girişimi ile iznin verilmediği haberi medyamızda yer aldı.

Biz bilinçli Müslümanların böyle bir başvuruda bulunabileceğine inanmıyoruz. Çünkü İslam böylesi bir girişime izin vermez.

Bu tür konular Mütekabiliyet yani yapılana benzeri ile karşılık verme ilkesi ile yorumlanarak çözümlenemez. Çözümleme girişimi kendi iman esaslarımız ile çelişme ve çatışma olur.

Dönemimizde ve tarihimizden örneklerle yüce dinimizin kaynağı olan Kur’ân’a ulaşarak başlığa aldığımız soruya cevap arayalım.

a.) Dönemimizden ve Tarihimizden Örnekler

Aliya İzzet Begoviç’in Cevabı

Bir gün bir asker gelip kendisineSırplar bizim kadınlarımıza tecavüz ediyorlar, onlar bizim kadınlarımızı, yaşlılarımızı ve çocuklarımızı öldürüyorlar; biz de onlara yaptıklarının benzeri ile karşılık  veremez miyiz,”  dediğinde, Aliya İzzet, inancımız ve yolumuzu özetleyen çok veciz bir açıklama yapar:

 “Bizim öğretmenimiz Sırplar değildir.”

Aliya’nın örneğini İslamî ilkelerin bütününden veya tarihimizden aldığında şüphe yoktur.

Hz. Ebû Bekirin Tepkisi

Bir Hıristiyan din adamının başını keserek hilâfet merkezi Medîne’ye gönderenlere yerici ve derin bir öfke duyduğun­da, bu davranışlarını, mütekâbiliyet uygulaması olarak meşrûlaş­tırmaya çalışanlara İslâm’ın çocuğu olan Halîfe Hz. Ebû Bekir şöylece kükrer:

Ben Kendime Farslıları ve Bizanslıları mı örnek alacağım.

Hz. Ebu Bekir’i  de Kuran ve Sünnetin yönlendirdiğine de şühe yoktur. Görelim:

b.) Kur’ân’dan Örnekler

Hüdeybiye’de Hz Peygamber ve Ashâbının Mekke müşrikleri tarafından Umre’den engellenmesi onlara pek ağır gelmişti. Dönüşlerinde Câhiliye geleneği çizgisinde Umre yapmak için Mekke’ye giden putperest bir kafileye rastladılar.

Ashâb-ı Kirâm, bize  yapılana karşılık olarak biz de onları engelleyelim, dediler. Bu olay üzerine din hürriyetini kısıtlamada mütekâbiliyet yani birebir benzeri ile karşılık verme  yoluna gidilemeyeceğini beyân eden Mâide sûresinin ikinci  âyeti indirildi:

“…Mescid-i Haram’ı ziyaretle Umre yapmanızı engellemelerinden ötürü Mekke müşriklerine duyduğunuz derin kin ve öfke sizi (mütekâbiliyet yöntemiyle) saldırganlığa sevk etmesin… “ (İbn-i Kesîr Mâide 2. Bir diğer örnek için bak. Kur’an Yolu, Mâide 2)

Bire Bir Karşılık Kâfirliğe Bile Götürebilir

Açıkça anlaşılacağı üzere aslında haram olan işlemler bire bir karşılık yöntemiyle helal olmaz .

Bizim kadınlarımıza tecavüz edenlerin kadınlarına tecavüz edebilir miyiz?

Çocuklarımızı öldürenlerin çocuklarını öldürebilir miz? 

Bize iftira atanlara iftirada bulunabilir miyiz?

Elbette yapamayız. Kaldı ki bu yol bizi İslam dairesinden çıkışa bile götürebilir.

Bilinmesi gerektiği üzere İslam’ın Kur’an ve Sünnet kaynaklı iman esaslarından biri de Allah’ın Kitaplarına örneğin yalnızca İsrail oğullarına gönderdiği Tevrat ve İncil’in hak kitaplar olduğuna inanmaktır. Gerçi Peygamberimizin zikredeceğimiz şu buyruğu gereği, biz mevcut Tevrat ve İncil’i doğrulamamak gibi yalanlamamakla da yükümlüyüz:

“Ehl-i Kitap’ın size haber verdiklerini tasdik de etmeyin, yalanlamayın da. ‘Allah’a ve Resulüne inandık.’ deyin. Böylece verilen haber batılsa tasdik etmemiş, doğruysa da onu yalanlamamış olursunuz.” (Abdurrezzak, Musannef, 6/111; Ahmed b. Hanbel, 4/136; Ebû Dâvud, İlim 2)

Ama küçük bir kısmına Kur’ân’ın da yar ver verdiği Tevrat ve İncil’in asıllarını tasdik eder, Rabbimizin gönderdiği kitaplar olduğuna inanırız.

Bizim inanç sistemimizde Kur’ân’a inanmayanlar gibi Tevrat ve İncil’e inanmayanlar da kâfir olur.

Bırakınız genelde Avrupalı ve özelde İsveçli ateist ve deistleri, Yahudileri ve Hıristiyanları da Kur’ân’ın Allah’ın Kitabı olduğuna inanmadıkları için barbarlık sergileyerek Kur’ân’ı yakabilirler ama biz Müslümanlar tahrif edildiğine inandığımız Tevrat ve İncil’i bile yakamayız.

Yakamayız, çünkü Kur’ânın diliyle ifade edersek biz Müslümanlar insanlık için çıkarılmış hayırlı bir ümmetiz:

“Sizler, insanların dünya ve âhiretteki kurtuluş ve saadeti için yeryüzü sahnesine çıkarılmış ve bizzat Allah tarafından görevlendirilmiş en hayırlı ümmetsiniz. Hayata doğrudan müdahale eden toplumsal bir güç olarak insanlara adaleti, doğruluğu, iyiliği tavsiye ve emreder; zulme, haksızlığa, isyankârlığa, günaha ve kötülüklere engel olursunuz. Çünkü siz, Allah’a ve O’nun gönderdiği bütün kitaplara ve elçilere yürekten inanırsınız.

Eğer Kitap Ehli olarak bilinen Yahudi ve Hristiyanlar da sizin inandığınız gibi Allah’a ve bütün elçilerine gereğince inanmış olsalardı, elbette bu, kendileri için hayırlı olacaktı. Gerçi içlerinde inananlar da var; fakat onların pek çoğu, Allah’a başkaldırarak doğru yoldan çıkmış olan fasıklardır.” (Al-iİmran 3/110)

 Ali Rıza Demircan 

 

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar