islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5997
EURO
34,7996
ALTIN
2.404,43
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
24°C
İstanbul
24°C
Hafif Yağmurlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
17°C

Bugünlere Kolay Gelmedik

Bugünlere Kolay Gelmedik

Önceki yazımızda merhum Mahmud Celaleddin Ökten’in İmam Hatip okullarını hangi zorluklarla kurduklarına dair hatıratına ve “Bunları bilmek lazım; tarih ibret almak içindir” ihtarına yer vermiştik. Geçmişte yaşananları iyi bilmeden bugünü doğru ve sağlıklı değerlendirmemiz mümkün olmadığı gibi, gelecek tasavvurumuzu gerçekçi temeller üzerine oturtmamız da zorlaşır.

Bu bağlamda, o döneme tanıklık edenlerden merhum Süleyman Hilmi Tunahan’ın geçen hafta vefat yıldönümü dolayısıyla medyada paylaşılan şu sarsıcı cümleleri herkesçe ve özellikle de genç kuşaklarımızca ibretle okunmalıdır ki, bugünlere kolay gelmediğimizin idrakine varalım:

“Selefin mum ışığında yazdığı baha biçilmez hazine misali eserlerin toprağa gömülerek çürüdüğünü, bakkallara satılarak çöplüklerde çiğnendiğini, bir kısmının da kütüphane raflarında tozlanmış ve çürümeye terk edilmiş olduğunu gördüm. Medreseleri kapanmış, yazısı değiştirilmiş, din ilimleri yok olmaya yüz tutmuş olan bir zamanda, kitap yazmaktansa, yazılan ilmî eserleri anlayarak anlatacak ve ilmi satırdan sadra intikal ettirip yaşatacak talebe yani canlı kitap yetiştirmeyi daha lüzumlu buldum.”

Canlı kitap yetiştirmek de elbette kolay olmamıştı… Kur’an okumanın, okutmanın hatta bulundurmanın bile yasak olduğu, polis ve jandarma baskısının adeta nefes aldırmadığı o zorlu yıllarda Süleyman Hilmi Hocaefendinin Haydarpaşa tren istasyonundan Sakarya veya Ankara’ya gidiş-dönüş bileti alıp, bilet kontrolünden sonra da kompartıman kapılarını kapatarak o gürültü-patırtılar arasında öğrencilerine Kur’an-ı Kerim öğrettiği, çok bilinen ve kulaktan kulağa aktarılan dramatik bir hatıradır.

“Tek Parti devri” de denilen o mahut dönemde ‘ya ilim ya ölüm’ parolasıyla İslâmî ilimleri öğrenmek için çalmadık kapı bırakmayan Ahmet Muhtar Büyükçınar hocamızı da analım: Polis takibinden bıkan Gaziantep Tahtânî Camii imamı Câbizâde Abdullah Efendi’nin eşiğini günlerce aşındırdıktan sonra onu kendisine Kur’an ve Arapça öğretmesi için ikna eder. Hocasının dizi dibinde gizli tedrisatını sürdürürken, gruplar halinde evine gelen öğrencilere de gizlice ders vermeye başlar. Dersler yoğunlaşınca Şeyh Camiinde bir hücreye yerleştiği sırada, polisler evini basar; ama ne hocayı ne de talebelerini bulurlar. Geceleri mum ışığının dışarı sızmaması için pencereleri kilimlerle sıkıca örten Muhtar Hoca dikkat çekmemek için talebelerini küçük gruplara ayırır; cemaatle birlikte gelen gruplara namazlardan sonra ders verir. Polise ihbar edildiğini öğrenince, bu kez derslerini her vakit ayrı bir camide yapar. Sonra bu yöntem de anlaşılır; hücresini basan polisler talebelerini ve kitaplarını alıp götürürler. Aranmakta olan Hoca pes etmez; metruk Kabasakal Camiinde, bir ara arkadaşının çay ocağında, Şeyh Feyzullah Efendi Çilehânesi’nin duvarındaki mezar büyüklüğündeki mekânda derslerini sürdürür. Sonunda bu baskılar ve ilmini ilerletme arzusu onu yurtdışına; Halep’ten Şam’a, oradan Mısır’a sürükler…

Nihayet o zorlu yıllar biter; 1951’de Celaleddin Ökten’in gayreti, Başbakan Adnan Menderes ve Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin onayı ile İmam Hatip okulları açılır. Bu güzel haberi duyanlardan biri de Hayrettin Karaman hocamızdır. Onu dinleyelim:

‘Tellal Hüseyin diye bir zat vardı; dervişti, çok samimi, hoş birisiydi, Çorum’un tellalı; meydanlarda dolaşır, “Duyduk duymadık demeyin! İlan olunur!” diye söze başlar ve resmî duyuruları halka okurdu… Bir gün Tellal Hüseyin Amca “İmam Hatip” diye bir şeyden bahsediyor… Yıl 1951. İmam Hatiplerin açılmasına karar verilmiş; burada orta mektebin ve lisenin de dersleri okunacak… Tellal Hüseyin Amca bunları sayıyor ve sonra: “Bunlara ek olarak da Kur’an-ı Kerim okunacak elhamdülillah!” diyor. Devam ediyor: Fıkıh okunacak!”, ağlıyor ve Allahu ekber!” diye de ekliyor. Ya Rabbi bu günleri de mi görecektik?!” diyor, Sübhânallah diye bağırıyor… Üç ayrı yerde dinledim… Baktım haber doğru; koşarak eve geldim, haber verdim ve Konya İmam Hatip maceramız başladı…’

Evet, geçen hafta vefat yıldönümü dolayısıyla hatırlanan merhum Adnan Menderes’in idam edilerek, merhum Tevfik İleri’nin ise pencereden atılıp intihar süsü verilerek öldürülmelerinde İmam Hatip okullarını açmalarının da payı olduğunu, ayrıca bugünlere gelmek için nice bedeller ödendiğini biliyor, bu kutlu davada emeği geçen herkese yürekten dualar ediyoruz.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.