islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
17°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Cehaletin Koyu Karanlığı…

Cehaletin Koyu Karanlığı…
1 Eylül 2022 09:30
A+
A-

Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki, kendini bilgiç zanneden cahiller ile etraf dolu durumdadır. Bilginin birden fazla ayrımını yapmak mümkündür. Ama tek bir anlama ihtiva edilen bilgi; modern bilgi çeşitlerini kutsamak, cehaletin basamaklarından yukarı doğru bir tırmanma için yeter sebep hükmündedir.

Modern bilgi, bilgiyi sınırlandırarak çeşitlendirmiştir. Bu çeşitliliğe aldanan zihin ise bunu bir zenginlik olarak görmektedir. Ama bilginin parçalanması beraberinde bütünlüğün kaybını ve parçalar arasında bir iktidar savaşını başlatmıştır. Her ne kadar modern olmak farklılığa tahammül edebilmeyi içerse de… Çünkü farklılık, modernliğin başlangıcından bugüne kadar hep bir var olma mücadelesinin şiarı konumunu taşımıştır. Bu da doğal olarak çatışmayı ve ötekinden farklılaşma ile birlikte yabancılaşmayı da getirmiştir.

Modern düşünce bir güç savaşının tezahürü olarak açığa çıkmaktadır. Güç savaşı ise çatışmayı ve ötekileştirmeyi öncelemek zorundadır. Bu da hala yapılmaktadır. Modern düşünce kendi içinde bile çatışmayı ortadan kaldıracak beceriyi açığa çıkaramamıştır. Demokratik söylem ve hak, hukuk ve özgürlük meselesi de bir var olma meselesi ile örtüştürülmüştür. Savunanlar, kendi varlığını ikame etme ve modern dünyada bir yer kapma mücadelesi bağlamında savunmaktadırlar.

Sanılmasın ki bu sadece modern düşünce için geçerlidir. Bilakis, Müslümanlar içinde de aydın ve entelektüellerin geleneğe yönelik saldırıları veya kendilerini İslam’a nispet eden farklı eğilimleri reddederken ve eleştiriye tabi kılarken kendi varlığının ikamesini öncelediklerini bilmemizde yarar var. Tekfir meselesi ile geleneğe yönelik uydurulmuş din, şirk kokan yaklaşımlar ve benzeri modern yakıştırmalarda aynı duygu içinde var olma mücadelesinin bir parçası olarak öne çıkmaktadır. İlahiyat ve medrese ekolleri içindeki tartışmalarda bir var olma mücadelesi içinde okunduğu zaman sosyo-psikolojik vasatı daha doğru anlaşılır. Modernist yaklaşım ile geleneksel yaklaşım, radikal yaklaşım ile tasavvuf yaklaşımları arasındaki derin uçurum, tarihsel bir seyri taşısa da bugün için bir var olma mücadelesi bağlamında işlevselleştirilmiştir. Dernekler ve sivil arayışlardaki çoğullaşma da modern düşüncenin kazandırdığı var olma yönelimini ve eğilimini gerçekleştirmekten öteye geçmemektedir.

Ezcümle, modern düşüncenin tabiatında mündemiç bulunan farklılaşmanın var olma ile özdeşliği, kendisinin tahakkümüne giren diğer bütün toplumsal katmanlarda da bir karşılık bulmuştur. İslam dünyası da buna bigâne kalamamıştır.

Cehalet, var olma eğilimini hakikat arayışı olarak görme ve öyle pazarlama arzusunu mutlak doğru olarak görmek ve ona göre muhatabına söz söylemede yatmaktadır. Cehalet,  elde ettiği bilgiyi, farklı bilgilerin varlığını dikkate almadan bildiğini kabullenmek ve ona göre ilişkiler ağı geliştirme arayışındadır. Cehalet, bildiğini varsayarken, elde ettiği bilginin niteliğini ve niceliğini değerlendirecek bir kıstasa sahip olmamaktadır.

Cehalet, okuduğu iki ayet ve bir hadis ile meseleyi künhü içinde çözdüğünü kabullenen ve kendi görüşünün dışında kalan görüşleri bir sapkınlık olarak görüp suçlamaya yeltenmededir. Cehalet, kelami bir meseleyi, fıkhi bir zeminde tartışarak doğruya ulaşacağını sanmaktır. Cehalet, fıkhi bir meseleyi ise felsefi bir zeminde tartışmaya açarak reddettiğinde hakikati ortaya çıkardığını sanmadadır. Cehalet, modern bakışı mutlak doğru kabul ederek buna uygun hale getirilebilecek ayet ve hadisleri öne sürerek tarihsel birikimi harcamaktır.

Yani bilgi çağında cehaleti bütün boyutluluğu içinde yaşamaya devam ederken bilgiye övgüler dizmekten de geri durulmayan bir dünyada yaşamaya devam ediyoruz. Hakikati kendi bütünlüğü içinde anlamak yerine aklımıza yatan somut veya bilimsel bir bilgiyi öne çıkartarak parça üzerinden genelleyerek hakikatin künhüne varıldığı düşünüle bilinmektedir.

Maalesef, eğitim sistemimizden tutunda sosyal medya ve her türlü bilgi ve iletişim aygıtları bilgiyi çoğaltırken cehaletin karanlığını kalınlaştırmaktan öteye geçmemektedir.

Yukarıda dile getirdiğim tespitler biraz abartılı değil mi, sorusunu duyar gibiyim… Ama mesele şu: herhangi bir olguyu değerlendirirken sorunun çözümünü ve sonucunu değerlendirme asli bir özellik olmalıdır. İşte bende son iki yüzyılın başat egemeni olan bir bilginin ve türevlerinin insanlığın sorunlarını çözme becerilerini ve gelinen sonucu dikkate aldığım zaman yukarıdaki tespitler kendiliğinden zihnimden kalemime düşmektedir.

Aynı mesele modern müslümanlaşma ve düşünce geliştirme şemalarında da mevcuttur. Son iki yüzyılı dikkate alan ve son ellili yıllarda iktidar olma imkânını da yakalayan yapılarda Müslüman olmanın keyfiyeti ve sosyalleşme zeminini dikkate aldığımızda, modern cemaatler ve tarikatlar dâhil, sahip oldukları cemaate ve cesamete rağmen ortaya çıkanı gözlemlediğimizde sonuç farklı olmamaktadır. O zaman benzer bir akıbeti onlarda yaşamaktadırlar.

Çözüm nedir, sorusunu da yüksek sesle duyurma gayretlerini gözden ırak tutamayız: çözümü o kadar basite almamakta yarar var. Aslında çözüm, mevcudu dışlamakta yatmaktadır. Ama bu gerçekçi görülmeyecektir. Ayrıca buna yeltenenleri de sindirme adına her şey yapılabilecek bir potansiyel güç her zaman mevcuttur. İşte bu temel gerçeklik zemininde yapılması gereken ilk şey; bilgi ve türevleri bağlamında oluşturulan iktidarı dikkate alarak önce bu iktidar alanını reddetmek ve bu iktidar alanının belirlediği eğitim modellerini yeniden düşünmek ve etkisinden kurtulmanın imkânlarını yoklamaktır. Ayrıca nefes bile aldırmayan bu sosyal gerçeklik zeminini görmek, kirleten özelliğini kavramak ve yeni bir sosyal gerçekliğe yönelebilecek irade ve cesarete sahip olabilmektir. Çözüm, baskıcı ve totaliter yapıyı reddetmek, özgürlük, sivilleşme ve demokratlaşma gibi sorunlu kavramların üstündeki kalın cehalet perdelerini yırtarak belki yeni kelimeler inşa ederek o kavramların anlamını yükleyerek yeni bir dünya görüşü içinde yeniden betimlemeye yönelmektir. Yani modern dünya görüşüne dayalı düşüncenin bel kemiğini oluşturan özgürlük, haklar ve demokratik yapı gibi total ve ayrıştırıcı, ötekileştirici unsurları ortadan kaldırmadan, onlara asli hüviyetlerini geri kazandırmadan bu baskıdan ve otoriter yapıdan kurtulmak mümkün görünmemektedir.

Meselenin farkındalığı, yeni bir bilgi ve türevlerine yönelme, yeni bir yöntem ve bakışlar geliştirme, yeni bir ahlaki zemin ve dünya görüşü ile birlikte yeni bir ilişkiler ağını gerçekleştirme ve bunun ahlaki zeminini asla kaybetmeden yol almak çözümün mayasını oluşturur.

Abdulaziz Tantik

Yorumlar
  1. Cemal oğuzhan dedi ki:

    Teşhis güzel, tedavi muğlak kaldı.
    Bir başka değişle;teşhis soyutsa da olur ama tedavi somut olmalı.(Bence)