islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4376
EURO
34,7889
ALTIN
2.448,85
BIST
9.933,30
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

“Cesaretin Babası”

“Cesaretin Babası”
15 Kasım 2022 09:00
A+
A-

Sultanlığı devraldığında Türk-İslâm dünyası büyük iç ve dış tehlikelerle karşı karşıya idi. Müslümanlar adeta paramparçaydı. Bu durum, Anadolu ve Balkanlarda egemen olup Ortodoks Hıristiyanlığı yaymakla kendini görevli sayan Bizans İmparatorluğu yöneticilerini Müslümanlara karşı cesaretlendiriyordu. Türk ve Müslüman topluluklar kendi içlerinde birbirlerine düşman gruplara ayrılmışken, Bizans her fırsatta Müslüman toplumlara saldırmakta ve kendince İslâm’ın kökünü kazıma planını uygulamaya koymuş bulunmaktaydı… Buna karşılık İslâm dünyasının dini liderliğini temsil eden, fakat neredeyse etkinliği Bağdat’taki saray duvarlarıyla sınırlı kalan Abbasi Halifeliği ise, kendini savunacak durumda değildi. İşte tam da böylesine netameli bir dönemde Türklerin ve Müslümanların büyük bir kısmını tek merkez idaresi altında toplamayı başarabilen Selçuklular tarih sahnesine çıktılar…

Denilebilir ki, böyle bir zaman diliminde İslâm âlemine giren bu taze ve enerjik unsur –Selçuklular– sayesinde İslâmiyet, tekrar ilk zamanlardaki ruhunu ve canlılığını yeniden kazandı; dört asırlık bir yükselişten sonra çökmeye yüz tutan İslâm âlemi ve Müslüman medeniyeti, daha asırlar boyunca yaşayacak ve ilerleyebilecek bir dinamizm ve hayatiyet kazandı. Yıllardır hatta asırlardır durmuş olan İslâmî fetihler Selçukluların gelmesi ve Halife’yi korumasıyla birlikte yeniden başladı (İ.S. Sırma).

Horasan Meliki Davud Çağrı Bey’in oğlu olup 20 Ocak 1029 (Hicri 1 Muharrem 420) tarihinde dünyaya gelen ve Ebû Şuca‘ (Cesaretin Babası) unvanı ile bilinen Selçuklu hükümdarı Sultan Alparslan Muhammed b. Davud Adudü’d-devle Burhânü Emîri’l-mü’minîn (Davud oğlu Muhammed, Devletin Koruyucusu, Otorite, Müminlerin Emiri) zamanında ise Selçuklu Devleti en ihtişamlı dönemini yaşadı…

Tuğrul Bey’le kardeşi Çağrı Beyler daha Selçuklu Devleti’ni kurmadan on yıl kadar önce Karahanlı hükümdarlarından Ali Tekin ile mücadeleye hazırlanırlarken, Alparslan’ın gözlerini dünyaya açması Selçuklu ailesini çok sevindirmişti. Çağrı Bey’in ve Selçuklu soyunun göz aydınlığı olan ve ileride Malazgirt zaferini kazanacak olan bu çocuğa “kahraman arslan” anlamına gelen Alp Arslan ismi verilmişti. ‘Yiğit/kahraman’ anlamındaki “alp” ile gücü simgeleyen “arslan” kelimelerinden oluşan Alparslan ismi, Selçukluların yaşadıkları zorlukları aşma yönündeki beklentilerine tekabül ederken, Muhammed ismi de Selçukluların İslâm Dinine ve İslâm Peygamberine olan bağlılıklarını simgeliyordu (M. Alican)…

Sultan Muhammed Alparslan’ın hükümdarlık yıllarında Büyük Selçuklu İmparatorluğu ile Bizans İmparatorluğu yalnız orta ve yakın doğunun değil, o zamanın dünyasının en kudretli iki devleti idi ve orta doğunun geleceğini bu iki imparatorluk arasındaki mücadele belirleyecekti. Nitekim, uzun mücadeleler sonucunda Bizans imparatorluğu Malazgirt Meydan Savaşında Selçuklulara yenilmekle kalmayacak, kaybettiği Anadolu toprakları Türk-İslâm yurdu olacaktı. (Birçok tarihçi bu büyük zaferi, Hz. Ömer (r.a.) devrinde Bizans’a karşı kazanılan Yermuk ve Sasanilere karşı kazanılan Kadisiye zaferlerine benzetmiştir; sadece İslâm dünyasını değil Batı dünyasını da etkileyen bu zaferden birkaç yıl sonra Anadolu ve Suriye’de hâkimiyetin Müslüman Türklerin eline geçmesi üzerine bütün Avrupa bir araya gelip Haçlı seferlerinin hazırlıklarına başlamıştır.) Zaferden sonra, Çin seddinden Akdeniz kıyılarına ve Aden körfezinden Harezm bölgesine kadar bütün Müslüman ve Türk coğrafyasındaki toplulukların birliğini büyük oranda sağlayan Büyük Selçuklu Devleti dünya Müslümanlarına İslam tarihinin en parlak dönemlerinden birini yaşatacaktı… Selçukluların mirası üzerinde doğan Osmanlı Devleti ise Anadolu ve Balkanlardan başlayarak üç kıta ve yedi denize hükmeden bir “cihan devleti” olarak ortaya çıkacaktı…

Bugün Orta Doğu, Orta Asya ve Balkanlar üçgeni başta olmak üzere, bütün dünyada sömürgeci güçlere karşı Müslüman ve mazlum dünyanın haklarını korumaya ve onları himaye etmeye çalışan Türkiye Devleti de, tıpkı Sultan Alparslan gibi, bütün Müslümanları ve Türkleri birleştirerek modern Haçlı saldırılarına karşı varlık mücadelesi vermek zorundadır. Geçmişten ders alarak bugünü yorumlama ve geleceğe yön verme görevi kendilerini bekleyen genç kuşaklarımız, Sultan Muhammed Alparslan’ın eşsiz mücadelesinden güç almak ve onun misyonunu çağımıza taşımakla yükümlüdürler.

İmdi, özelde Muhammed Alparslan’ın, genelde ise Selçukluların kutlu direniş ve diriliş mücadelesini ele aldığımız “Sultan Alparslan – Cesaretin Babası” kitabımız Pınar Yayınları arasında çıkmış bulunuyor.

Abdullah Yıldız

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.