islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5277
EURO
34,9465
ALTIN
2.440,09
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Depremin Sonuçlarına Bir de Ahlâk Felsefesi Açısından Bakalım

Depremin Sonuçlarına Bir de Ahlâk Felsefesi Açısından Bakalım

İzmir depremi, hepimizi fevkalade üzdü…

Allah, depremden dolayı hayatını kaybedenlere rahmet etsin, enkazdan yaralı olarak kurtulanlara da şifalar diliyoruz…

Türkiye olarak hep birden tek yürek olduk…

Devlet, elinden geldiği kadar bütün kurumlarıyla yardım elini uzatıyor…

Milletçe sosyal dayanışma içindeyiz…

Bununla beraber yine bazı olumsuz haberler alıyoruz…

Mesela polislerimiz hırsızlık olaylarına karşı geceleri nöbetçilik yapıyor…demek ki insanların felaketleri üzerinden fırsat kollayan insan siluetinde mahluklar var…

Diğer taraftan depremde evsiz barksız kalmış insanlardan iyi durumda olanlar, yeni kiralık bir daireye taşınmak için ilanlara bakıyorlar, bir de ne görsünler? Daha dün 2.000 TL olan bir kiralık daire, birden 2.500 TL oluvermiş.

Bu nasıl bir ahlâk anlayışı? Peki, Ahlâk Felsefesi bu duruma ne diyor? Daha doğrusu görülen bu ahlâkî sorun, hangi Ahlâk Felsefesi Ekolü üzerinden ele alınması gerekir?

İlk önce şunu ifade edeyim ki Ahlâk Felsefesi, ahlâkî olanın özünü, kaynaklarını ve temellerini araştıran bilim dalı olarak tanımlanır. Bu yönüyle Ahlâk Felsefesi, ahlâkî değer hükümlerinin mahiyetini inceler, bunlar üzerinde yorumlar yapar, bu hükümlerin nerden doğduğunu ve ne maksatla yapıldığını araştırır. Gerçekten hepimizin ahlâk hakkında vicdanî, rasyonel, tutarlı, geniş kapsamlı ve sistemli düşünmeye ihtiyacımız var.

Ahlâk ile ilgili onlarca felsefik ekol mevcut. Bu ekoller, ahlâk anlayışında ve özelliklerinde ortaya çıkan, değişen veya gelişen olay ve olgulara göre bir değerlendirme yapar. Söz gelimi depremler, bizim ahlâkî yapımızı daha da iyileştiriyor mu yoksa bozuyor mu? Yoksa daha önce fark etmediğimiz bazı ahlâkî bozulmalarımız vardı da biz bunları ancak deprem sayesinde mi görebildik? Deprem, bazıları için bir felaket iken, başkaları için bir fırsat mıdır?

Makyavelizmin Deprem İle İlişkisi

Bu sorunsala parmak basmak için zannederim makyavelist ahlâk ekolü bize yardımcı olabilir. Daha çok rekabetçi ve çatışmacı toplumda vicdana ve ahlâka yer vermeden, siyasî/maddî güç elde etme yöntemlerini anlatan Makyavelizm, yüksek bir hedefe ulaşabilmek için, meşru veya gayrî meşru fark etmez, her türlü vasıtayı kullanmanın bir sakıncasının olmadığını ileri süren bir doktrindir.

Siyasî düşünce tarihi alanında ün yapmış olan İtalyan fikir adamı Niccolo Machiavelli (1469-1527) tarafından insan davranışları, sosyal etkileşim ve şahsiyet özellikleri ilgili olarak daha çok siyasî alanda geliştirilen bir sosyal teorinin varsayımlarıdır. Ancak bu negatif varsayımların bugün başka alanlarda da kendisini göstermesi, toplum olarak nereye doğru gittiğimiz gösterir. Bu varsayımlara göre insanlar, genelde bencil ve korkaktır. Dolayısıyla, sevdiklerinden ziyâde, korktuklarına daha fazla hürmet ederler. İdareciler-siyasetçiler, insanların bu özelliklerinden dolayı, yüksek hedeflere ulaşmak için, her türlü vasıtayı kullanıp, yönetilenler üzerinde gayrî ahlâkî davranışlar (yalan söylemek, aldatmak, söz verip, yerine getirmemek vb.) sergileyebilir.

Bu varsayımların en azından bir kısmının ülkemizde de görüldüğü açıktır. Siyaset arenasında ahlâkî değerler kaybolmaya başladığında bunun bir sonucu olarak topluma da yansıdığını unutmamak lazım. Nitekim balık, baştan kokar. Dolayısıyla Makyavelizmin belirli varsayımları, varsayım olmaktan çıkmış ve gerçek bir unsur olarak toplum hayatının belirli kesimlerinde de görülmektedir. Bunların başında bir yerde maddî menfaat varsa, bu menfaati elde etmek için, fırsat kollamakta bir beis yoktur. İşte deprem de kira fiyatlarını yukarıya doğru çekmek için, makyavelist ruhlu ev sahipleri için çok iyi bir fırsat olsa gerek. Liberal sistem, serbest piyasa ekonomisi de zaten buna imkân veriyor.

Faydacı Ahlâk Ekolünün Deprem İle İlişkisi

Faydacı Ahlâk Ekolü (Yararcı Etik Felsefesi; Nef’iyyet) de deprem sonrası yaşanan bazı olumsuz olaylar hakkında biraz aydınlatıcı bilgi verebilir. Şöyle ki bu ekol, tüm insanî faaliyetlerin temelinde faydanın yer aldığını iddia eder, sosyal aktivitelerde bulunmaya yönelten temel güdünün de yine fayda olduğunu savunur. Buna göre ahlâkî değerleri yaşamak, kollamak ve yaşatmaktan ziyâde en çok tercih edilmesi gereken şey, menfaattir, maddî ve nefsanî doyumdur.

Mesela İngiliz filozof Jeremy Bentham’ın faydacılık anlayışında zevk, haz, heva ve heves, tek geçerli olumlu değerdir. Buna göre, her türlü nefsanî ve şehvanî arzuların tatmini, mutluluğun bir gereğidir. Bu mutluluğu tatmak, fayda sağlamak açısından yeterlidir. Hedonizm anlayışında heva ve mutluluk, aynı kategoride değerlendirilir.

Zevk ve sefaya dönük bireyselci bir hayat modelini elbette bütün filozoflar kabul etmez.

Örneğin politik ekonomist John Stuart Mill, “mutlu bir domuz olmaktansa memnun olmayan bir Sokrates olmayı tercih ederim” derken, aslında faydacılık esaslarını ve temellerini hazzın/menfaatin ötesinde başka daha ideal olan unsurlara bağlanması gerektiğini söyler. Bu bağlamda hakikaten bilgi, hikmet, sevgi, idrak; kendini manen geliştirme gibi faktörler de olumlu değerlerdir. Çünkü asıl bunlar, insanlara gerçek fayda ve mutluluk sağlayabilir.

İslâm Ahlâk Felsefesi Ne Diyor?

İslâm ahlâk felsefecileri de tam da buradan hareketle ideal faydacılık teorisini daha da genişleterek, en önemli bireysel faydanın manevî lezzet ve toplumsal faydanın ise isar (başkaları için fedakârlıkta bulunma) olduğunu belirtmiştir. Bu bağlamda İslâm mütefekkiri Said Nursi, C. Hakkın, merhamet ve adalet isimlerinden dolayı insanlara, yaptıkları iyiliklerine/fedakârlıklarına karşılık dünyada manevî mükâfat verdiğinden bahseder. Buna göre Yaratan, bu iyiliklerin içinde, ahiretin maddî sevabını andıracak manevî lezzetler yaratmıştır.

Meselâ, dost meclisinde muhabbet, inançlı insanlar için güzel bir iyiliktir. O iyilik, insanlara manevî bir zevk ve kalp ferahlığı sağlar. İster şahsî, isterse sosyal ahlâk alanında olsun, Allah rızası için sergilenen bütün güzel davranışlar, kişilere birçok manevî ve sosyal fayda temin etmektedir. Âlicenap (yüksek ahlâklı) kişiler, bu manevî zevkleri ve hazları kalplerinde hissedebilir. Dolayısıyla, manevî faydacılığın temel kriteri ve kaynağı, Allah rızası için ilâhî emirlere ve güzel ahlâk esaslarına uygun bir biçimde yaşamaktır.

Velhâsıl

İnsan, tutum ve davranışlarını belirleme safhasında hür ve özgürdür. Güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderilmiş bir Peygamberin (sav) ümmetinin fertleri olarak hür irademizi, Kur’ân ahlâkına göre ayarlarsak, sadece içinde yaşadığımız toplumun ve devletin kaidelerini ve kanunlarını göz önünde bulundurmakla yetinmeyiz, bunun ötesinde Allah rızasını kazanmak ümidiyle topluma faydalı olabilecek ideal ve örnek davranışlarda bulunuruz. Çünkü insanların en hayırlısı kendinden ziyade toplumuna en faydalı olandır.

O halde her depremden sonra, depreme tedbirler boyutuyla daha hazırlıklı girmiş olduğumuzu görmek bizi nasıl ki mutlu edecekse, güzel ahlâk anlayışı doğrultusunda kusursuz olarak karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde olduğumuzu da müşahede bizi o kadar memnun edecektir.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.