islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4733
EURO
34,9494
ALTIN
2.436,73
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
16°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Seviyesiz Macron ve Seviyesiz Batı

Seviyesiz Macron ve Seviyesiz Batı

Yazılarımıza bir hikaye ile başladığımız zaman, o yazılarımız daha fazla okunuyor ve tıklanıyor. O zaman biz de bu yazımıza da bir fıkra ile başlayalım.

Seslendiren: Şaban Doğan

Bizim Temel, Dursun ve Cemal kendi aralarında bir yarışma yapmaya karar vermişler. “Suyun altında en çok kim kalacak” yarışması. Dursun dalmış, beş dakika kalmış suyun altında ve çıkmış. Cemal dalmış o da yedi dakika kalmış. Sıra bizim Temel’e gelmiş ve o da dalmış suya. Beş dakika, on dakika, yirmi dakika derken bir türlü çıkmıyormuş suyun altından. Cemal ile Dursun’u almış bir merak ve endişe. Dalmışlar ve bakmışlar ki bizim Temel mevta…

Çaresiz çıkarmışlar Temel’in cansız bedenini sudan. Ölümüne arkadaş ya bu üç kafadar… Cemal ve Dursun Temel’in karısı Fadime’ye başsağlığına gitmişler. Fadime ilginç bir şekilde, üzülmek ve sevinmek arasında bir ruh halinde cevap vermiş Dursun ve Cemal’e:

“Olsun, önemli olan yarışmayı kazanmaktı ve bunu benim kocam Temel başardı”

Olaylara bakış açısı önemlidir. Özellikle bunu siyasiler çok güzel yapmaktadır. İktidar partileri herdaim bardağın dolu kısmını görürken, muhalefet ise bardağın boş kısmını görürler ve göstermeye çalışırlar.

Dünya konjönktürüne baktığımız da bir olay var ki, nereden bakarsanız bakın, değişmeyen bir gerçek  var. O gerçek, dünyada bulunan Müslümanların ezildiği, kan ve gözyaşına boğulduğudur.

Osmanlı’nın adaletli yönetimi altında rahat ve huzurlu bir şekilde yaşayan insanlar, 1. Dünya savaşından sonra o rahat ve huzuru bulamıdılar ve özellikle de Müslümanlar kan ve gözyaşına boğuldular. Müslümanların bulunduğu topraklar bir bir işgal edilirken, kendini Medeni gören batı, aslında bu söylemiyle kendini Medeni değil, Müslümanlardan ve siyah ırktan üstün görüyordu. Medeni görme işi bu sahtekarlığın veya faşizmin, sadece üzerine giydirilmiş kılıfıydı.

Filistin Topraklarına Yahudi devletinin kurulması, kutsal topraklarımızın Şerif Hüseyin’in “Büyük Arap imparatorluğu” vaadiyle kandırılarak bizden koparılması, Hindistan topraklarına İngilizlerin, Afrika topraklarına Fransızların çöreklenmesi ve sömürmesi, medeniyet değil, ancak ve ancak canavarlıktı. Bunu çok iyi gören ve bilen M. Akif Ersoy istiklal marşımızda “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diyerek olayı tespit etmiş ve özetlemiştir.

Eskiden, gerçek yüzünü ve niyetini gizlemeye çalışarak şirin görünme ve bu şekilde medeniyetsizliğini ortaya koyma küstahlığını gösteren batı, şimdi İslam’a ve Müslümanlara olan kinini ve nefretini gizlemeden, her haltı yemeye başladı. Bu haltı yiyenlerin başında da Fransa’nın, seviyesiz ve kalitesiz başkanı Macron gündemde.

Peygamberimiz’e (sav) her türlü hakareti içeren karikatürleri devlet binalarına yansıtacak kadar akıl ve izan yoksunu bu adam, İslam’a ve Müslümanlara hakaret noktasında sınır tanımıyor.

Aslında şuna eminiz ki, dünya döndükçe Ebu Cehiller, Ebu Lehebler, As bin Vail’ler tabiki de bitmeyecek. Önemli olan, küfrün karşısında tek bir yumruk olabilen bir ümmet var mı? Hz. Ebu Bekir gibi malının tamamını İslam davasına harcayacak, Hz. Ömer gibi cesaretli bir şekilde davasını haykırabilecek, Hz. Osman gibi haya sahibi, Hz. Ali gibi ilim erbabı Müslümanlar neredeler? Yani demem o ki, İslam’a ve Müslümanlara saldıranlara karşı, tek bir vücud olup emin adımlar ile başta Fransa’ya daha sonra da Batı’ya karşı koyabilecek ümmet bilinci nerede?

Peygamberimiz’in (sav) karikatürlerini yaparak, İslam’ı ve Müslümanları küçük düşürmek ve alaya almak günümüzün As. Bib Vail’i, Ebu Cehil’i olan Macron ve saz arkadaşlarına; tepki olarak Fransız mallarını boykot etmek yeterli değildir. Burada önemli olan Macron değil, Macron zihniyetinin karşısında önemli adımlar atabilmektir. Bizlere, laiklik adı altında sahte din ve vicdan özgürlüğü pazarlayan zihniyet ile mücadele edebilmektir.

Batı nedeniyetsizliği gerçek yüzünü göstermişken, sahte din ve vicdan özgürlüğünün adı olan Laiklik’i bir tarafa bırakarak, yüzümüzü ve gönlümüzü gerçek din ve vicdan özgürlüğünün teminatı İslam’a dönmenin zamanı gelmedi mi daha? Peygamberimiz’in (sav) Medine devletinde, çeşitli etnik gruplar ile yaptığı ve Yahudi ve Hıristiyanlar dahil insanları kendi dinlerinde serbest bıraktığı ama son din İslam’ın da tebliğinden bir lahza geri durmadığı Medine sözleşmesini, dünyaya haykırmanın zamanı bugün değilse ne zaman acaba?

Ne macron ne de bir başkası, İslam güneşini ağızlarıyla (söylemleri ve yaptıklarıyla) söndüremezler. Burada önemli olan, Müslümanım diyenlerin hangi fikirler etrafında konuşlandığıdır.

İzmir Depremi

İzmir’de meydana gelen 6.8 şiddetinde ki deprem hepimizi derinden üzdü. Depremler ülkemizin bir gerçeği ve depremle yaşamayı öğrenmemiz gerekiyor. Deprem konusunda uzman olanlar yine ekranlara çıkacak ve bu konuda gerekenleri söyleyecekler ama maalesef bu söylemler deprem acılarının sarılmasından sonra unutulup gidecek.

Ama benim burada asıl söylemek istediğim, deprem gibi büyük afetlerde bile, siyasi kamplaşmanın tezahürlerini sosyal medyada görmek bizleri derinden üzüyor. Maalesef daha önceki depremlerde bunu fazlasıyla gördük ve üzüldük. Oysa hiç değilse, deprem gibi büyük afetlerde her şeyi bir tarafa bırakıp bir ve beraber olmamız, yardımlaşmamız, hiçbirşey yapamıyorsak bile İzmir’de bulunan depremzede kardeşlerimiz için dua etmemiz en güzeli olacaktır.

Deprem gibi büyük afetlerde bile;

 Sosyal medyada birbirine laf sokmaya çalışmak…

Orada bulunan insanları, kafamızda kurguladığımız siyasi kalıplara oturtarak “Oh iyi oldu” demek…

Devletimiz bu durumlarda depremzedeler için elinden geleni yaparken, devleti kötülemek ve yerden yere vurmak…

Bunlar küçük ve basit beyinli insanların yapacağı şeylerdir…

Onun için diyorum ki,

“Geçmiş olsun İzmir’im! Geçmiş olsun İzmir’in güzel insanları! Geçmiş olsun Türkiyem!”

Selam saygı ve muhabbetlerimle…

Şaban DOĞAN

ETİKETLER: Emmanuel Macron
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.