islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5767
EURO
34,9899
ALTIN
2.462,54
BIST
9.892,20
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Hayatta Ölçüler Kaybolurken

Hayatta Ölçüler Kaybolurken

İnsan, şuur sahibi bir varlıktır. Bunun manası, neyi, niçin yaptığının farkında olmaktır. Bu farkındalık, ele aldığı konuyu bilmesi, onu  çok önemli bir kriter ile değerlendirmek yoluyla anlaşılır. Aksi halde insan, ihtiras ve arzuları ile baş başa kalır ve neyi niçin yaptığını bilemez hale gelir.

Müslüman kesimdeki ölçüsüzlük:

Müslüman kesim, inanç değerlerini nerede ve ne kadar  kullanacağı konusunda uzun zamandır hatalı tutumlar içinde bulunmaktadır. Bu hata, olaylara ait bilginin kaynağını araştırma ve o bilgiyi nasıl değerlendirmedeki sistem  bağlantısı için ortaya çıkmaktadır. Bu konuda onlar için bir mazeret öne sürülebilir. O da, yaşanan hayatın İslami bilgiye imkan vermemesi ve başka bilgi sistemleri ile Müslüman toplumun yanlış yönlere kanalize edilmesidir.

İnançlı insanın en önemli özelliği, imanın, yani inanma özelliğinin  sağlıklı bir şekilde kavranılmasıdır. Çünkü İslam, iman ile  kendi varlığını  bulmaktadır. Fakat bu iman, her bilgi ve kaynağa yönelik bir değerlendirme süreci değildir.
Çünkü, hayatta karşılaşılan her konuda imanla bağlantı kurulamaz. Hayat faaliyetleri temelde ahlak ve akıl fonksiyonları ile açıklanabilmektedir. Çünkü iman, samimi bir teslimiyet gerektirmektedir. Ama, çeşitli iş ve programlar, inanç dışında bilgi ve tecrübe ile gerçekleşmektedir. Dolayısıyla bu kriterler ile, hayata yönelik etkinliklerinin düzenlenmesi gerekli olmaktadır.

Müslümanın tabi olduğu  hukuk ve ahlak sistemi, ilahi inançla bağlantılı olmakla birlikte, çeşitli program ve sistemlerin işleyişi ve bunların değerlendirilmesinde, aklın adaletli bir şekilde çalıştırılması önem taşımaktadır. Özellikle fıkıh, olayların kişi ve ortam şarlarıyla değerlendirilmesini gerektirir. Böyle bir durumda, insan aklının olayın gerçekliğini ortaya koyacak bir değerlendirme ve analiz yapması gerekir.

Akıl ve yorum bazlı hareketin gerekliliği:

Müslümanlarda sıkça görülen yanlışlık, dini ve ahlaki konularda geçerli olan değerlendirme kriterini; iktisadi, siyasi veya şahsi durumlarda da kullanarak, dini olmayan konuları da dini ölçülerle yorumlamasıdır.

Günlük hayatımızda bu konu iktisadi ve ticari konularda sıkça görülmekte, müslümanlar arası ilişkilerde, inancına bakıp, kişi ve olaylar hakkında güven duygusu ile ciddi aldatılma ve aldanmalar ile karşılaşılmaktadır.

Aynı durum, siyasette de yaşanmış ve uzun yıllar müslüman kesim, bazı dini tutum ve tavırlar ile aldatılmış ve istismar edilmişlerdir. Ama bütün bunlara rağmen, hala aynı hatalar yapılmakta ve sözler ile davranışlar arasındaki bağ ilişkisi gözden kaçırılmaktadır. Halbuki İslam ahlak ve kültürü, söylediklerini gerçekleştirmeyenleri iki yüzlü (islami terim olarak nifak) kavramı ile adlandırılmaktadır.

Bu konu, özellikle Müslümanların çoğunlukta olduğu toplumlarda görülen bir hastalıktır. Hedefi, müslüman kitleyi aldatmak veya belli bir istismara uygun hale getirmektir.  Bu durum, belli menfaat gruplarının bir taktiği olup, bilinçsiz grupların da buna alet olmasıyla gerçekleşen bir olaydır.

Bu ortam, bazan kişilerin farkında olmadan, ihtiras ve  aşırı zaaflarının sonucu olarak da ortaya çıkabilmektedir.. Kişilerin kendilerini hatasız ve vazgeçilmez olarak görmesi de, yapmadıklarını veya yapamadıklarını da idealleştirerek kitlelere sunmasına sebep olmaktadır. Bu tür kişiler, tarih boyunca “ haktan yana  olduklarını söylemelerine rağmen, kendi arzu ve isteklerini “ hak” gibi göstermek durumunda olmuşlardır.

Böyle durumlarda yapılacak iş, “ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz” atasözünün hikmetiyle meselelere bakabilmektir. Böyle bir değerlendirme şahsi tutumlar için geçerlidir. Sosyal ve siyasi konularda ise,  bilgileri doğru kaynaklardan alarak, hangi konumda olursa olsun; kişilerin sadece sözlerine güvenmemek, olay ile davranışlar arasındaki bağlantıyı inceleyerek karar vermeyi gerektirir.

Prof. Dr. Sami Şener

 

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Şeyh Şamil dedi ki:

    Hocanız çok önemli noktalardan birine daha değinmiş yine. Sağ olsun. Lakin Müslümanların derdi Allah’ın kanunlarını hala uygulayamamalırıdır. Kefere Fransız ihtilali ile resmi olarak yaygınlaşan laikliğin, sekülerazmin biz mü’minlere de zorla uygulanıyor ilmasıdır. Demokrasi, özgürlük, cumhuriyet adına dayatılan bu sistem için inananlara soruldu mu? Referandum veya bir şekilde oylama mı yapıldı? Zorla dayatìldı asarak, keserek kanunla zorla uygulandı ve uygulanmaya da devam edoyor. Kaldı ki Allah’ın kanunları oylamaya tabii de değildir. Kısacası biz bu mantıkla Allah’a haşa sen gökleri yönet ama biz yeryüzünü yönetmeye muktediriz dediğimiz sürece Allah CCH burnumuzu sürter durur eğer helak etmeyecekse tabii.

  2. Hafiz Gökgöz dedi ki:

    Allah razı olsun Sami (ağbi) hocam o kadar güzel izah etmişsiniz ki bu yazıyı çerçeveletip duvar aşmak geliyor içimden.