islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
23°C

“DİN” TANIMININ DİNÎ DÜŞÜNCEYE YANSITILMASI SORUNU        

“DİN” TANIMININ DİNÎ DÜŞÜNCEYE YANSITILMASI SORUNU        

Tarihi süreç içinde “Din nedir?” sorusu  hep sorulmuş, bakış açılarına ve  yaklaşım tarzlarına göre farklı din  tanımları yapılmıştır. Nitekim dini,” Akıl sahiplerini Peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilâhî bir kanun” [1]  olarak tanımlayanların yanında ; “Akıl sahibi şu­urlu insanları, irade ve arzuları ile bizâtihi hayırlı olan şeylere sevk eden bir vaz’ı ilâhîdir;  Peygamberlerin vahy-ü ilhama müstenid tebligatıdır; gayei kemale ermek için tutulacak en doğru yoldur”[2] ; “Din psikolojik/en-nefsî ve dış/el-haricî iki esasa dayanır: Allah’a bağlılık, boyun eğme, huşu, takva (iç) ve dış dünyada  insanın azaları  ve dış görünüşüyle  yaptığı fiilerdir” [3] şeklinde tanımlayanlar da olmuştur. Bu tanımlar,  farklı din tanımlarına sadece  bir örnektir. Bu tanımlardan bazılarında, din tanımının olabildiğince genişletildiği ve hayatın her alanına teşmil edildiği; bazılarında ise daraltıldığı görülmektedir.  Gerçek  olan şudur ki, “Din”nin tanımını yapmak zordur. Bundan daha da zoru üzerinde ittifak sağlanacak bir tanımın  yapılamayışıdır.  Bu nedenle  “ nerdeyse her milletin, her toplumun, her gurubun, hatta her insanın bir din anlayışı vardır ve her din anlayışı da bir din tanımı demektir.”[4]   Hiç  şüphesiz bu da ciddî bir sorun oluşturmaktadır.

Bu sorunların başında ise farklı din anlayışlarına  ve tanımlarına sahip kimi kişilerin,  dini kendileri gibi tanımlamayanları “dindar” olarak görmemeleri, kimilerinin de “tekfir” etme cihetine  gitmeleri gelmektedir. Bundan dolayıdır ki bazı kişilerin dini “Kur’an’daki din”, “Uydurulan din, “Uydurulmuş din”, “Ismarlanan din” , “Hangi İslâm”, “ Gerçek İslâm”  şeklinde  kategorize  ettikleri   görülmektedir. Bu da kafa karışıklığına sebep olmakta, bu kafa karışıklığı da kimi insanları yanlış istikametlere sevk edebilmektedir. Dolayısıyla  günümüzdeki temel sorunlardan birinin, gerçek anlamından uzaklaştırılarak “Din”  ile ilgili farklı tanımların yapılması; diğeri de bu tanımlarda Kur’an’ın genel  muhtevasının  göz ardı edilmesidir.

Bu nedenledir ki “ Din”in ne olduğu veya ne olmadığı  yeterince  anlaşılamamakta; zira  dinden olmayan veya dine uygun  görülmeyen  bir çok bilgilerin ve rivayetlerin de  din gibi sunulduğu görülmekte; dolayısıyla da dinden olan ile  dinden olmayan veya dine uygun   görülmeyen bilgilerin birbirine  karıştırıldığı ve  bunun da bir çok  sorunlara sebep olduğu müşahede edilmektedir. Günümüzde bu sorunların  başında  ateizm ve deizm  gibi  din dışı düşünceler yer almakta ve etkisi altına aldığı insanları da “Din” den uzaklaştırmaktadır.[5]

Oysa din, insana şuurlu bir hayat yaşama imkanı sağlayan, onun değerini yücel­ten, ondaki ben duygusunu ve gu­ruru  kontrol altına alan; fedakarlık, iyilik ve adalet duygularını geliştiren; şahsi çıkar ve menfaat duygularını engelleyen; zulme karşı gelme duygusunu güçlendiren; hakkı sevmeyi ve onu korumayı öğre­ten ilahî bilgilerin, kuraların ve ilkelerin adıdır. Zira  din, ruhu yüceltmeyi teşvik eder, bu ruhun  bede­ne, maddeye, arzu ve içgüdülere galip gelmesini hedefler. Kişiyi karamsarlıktan ve ümitsizlikten kurtarır, ona iyimserlik ve kararlılık kazandırır. Ona güzel ahlâkı ve bu ahlakla yaşamayı, sadece Allah’ın huzurunda eğilmeyi/kulluğu ve  hiç bir be­şeri güce boyum eğmemeyi öğretir.  Ondan yeryüzünü imar etmesini, yapığı her işin doğru olmasını ve  doğru işi de doğru biçimde yapmasını ister. İnsanı, yalnızlıktan ve çaresizlikten kurtarır. Zira  ona moral gücü verir, sıkıntılara şikâyet etmeden dayanmanın, katlanmanın ve  kurtuluşun   yollarını  gösterir; hayatı anlamlı kılar, gelecek için umut verir. Bu nedenledir ki   son dinin son kitabı Kur’an, kendini “ insanlar için bir hidayet rehberi” olarak  takdim eder.

Kur’ân’da kavramsal  anlamda din kelimesinin  94 yerde geçtiği ve “taat/ boyun eğme,  İslâm, ceza, tevhid, şeriat/kanun, idare ve si­yaset” anlamlarında kullanıldığı[6]  ve  biri  “fıtrat” diğeri de “münzel” olmak üzere iki dinden söz edildiği  görülür.

“Ey Peygamber, Hakk’a yönele­rek kendini Allah’ın insanlara yaradılış­ta verdiği dine ver. Zira Allah’ın yaratmasında bir değişme yoktur. İşte doğru din de budur, fakat insanların çoğu bu­nu bilmezler” [7]  âyeti, fıtrat dinini; Hz. Adem’den Hz. Muhammed’e bütün peygamberlerin getirdikleri din de “münzel din”i ifade ediyor.“Münzel din” ise Allah Teâlâ’nın, peygamberleri aracılığı ile  gönderdiği dindir ve  hem genel adı hem de özel adı “İslam”dır.  Bu nedenle Kur’an, Allah katındaki  tek dinin İslâm olduğunu [8]  ve İslâm’dan başka bir dine yönelen kimseden, o dinin kabul edilmeyeceğini  açıklar.[9]  Zira Allah, dinini ikmal etmiş ve din olarak da İslam’ı seçmiştir.[10]   Hz. Peygamber ise dini “İslâm, iman, ih­san[11]  ve “nasihat/samimiyet[12]  olarak  açıklamıştır.

Fıtrat, ilk yaratılış sırasında Allah’ın insan tabiatına bahşettiği yaratanını tanıma eğilimi, ruh temizliği vb. olumlu yetenek ve yatkınlık” [13] olarak tanımlanmaktadır.  Bu da  din duygusunun insanda  fıtrî olduğunu  gösterir. “ Her hangi bir tesir karşısında  duyarlık ve duygulanmak, insanda fıtrî istidat ve  kabiliyettir. Din duygusu da bir insanın dinî konular karşısında duygulanması ve duyarlılığıdır. Bu bakımdan  dinî his de  diğer duygular gibi insanın tabiatına ve yaratılışına bağlı  bir duygudur. Duygulanma öğretilmez, başkasından alınmaz. İnsanın yaratılışına bağlıdır. İnsanın  tabiat ve yaratılışı  herkeste  ve her yerde  birdir” [14]

Nitekim Hz. Peygamber de “Her doğan çocuk İslâm fıtratı üzere doğar[15]  buyurarak bu duyguyu açıklar. Bu nedenle  din duygusu insanın en ayırt edici özelliği­dir. Çünkü hiç bir hayvanın dinî bir ha­yata sahip olduğunu gösteren bir belirti ve kanıt yoktur. Yine hiç bir hay­vanın kendisini, ölümden sonraki bir hayata hazırladığı da görülmemiştir. Bazı insanlar dine karşı ilgisiz görünseler de, insan cinsi bir bütün olarak din duygusuna sahiptir. İnsanlık tarihi içinde şu veya bu biçimde bir dine sahip olma­yan bir toplum da görülmemiştir. En il­kel düzeyde bile insanlar, kutsal tanı­dıkları bir şeye veya bir varlığa inanmış ve bir çeşit ibadette bulunma ihtiyacı hissetmiştir.

“Din” in kaynağı ilahî olsa da anlaşılmasında beşerîlik söz konusudur. Bir başka. ifade ile “Din” Allah’a ait ise de, anlaşılması beşere ait bir olgudur. İlahî mesajların Allah’a ait olan yönüne “Din/İslam”, beşere ait olan yönüne ise dinî/İslamî veya Müslümanlık denilmesi bu farkı belirtmek içindir. Nitekim Müslümanlık ifadesiyle kast edilen de Müslüman’ın İslam’dan anladığıdır. Bunun içindir ki kavramsal olarak Arap İslam’ı, Türk İslam’ı ifadeleri doğru değildir, ama Arap Müslümanlığı, Türk Müslümanlığı veya Hanefî ve Şafiî Müslümanlığı tanımları  daha doğrudur. Zira bu ifadeler Arap’ın, Türk’ün veya Ebû Hanife’nin ve İmam Şafiî’nin anladığı İslam anlamına gelmektedir. Bu nedenle Müslümanlık, kavramsal olarak dinî bir nitelik arz eder.

“Dinî olma” ifadesinin ise iki anlamı mevcuttur: Bunlardan birincisi, “Din”den yani “Din”e ait olan, ikincisi ise “Din”e uygun görülen demektir. Namaz dinîdir dediğimizde birinci anlamı, mevlit dinîdir dediğimiz de ikinci anlamı kast etmiş oluruz. Çünkü namaz “Din”den bir parçadır, ama mevlit “Din”den bir parça değildir. Zira ne “Din”in kitabında ne de Hz. Peygamber’in tebyininde yer alır. Bu nedenle mevlidi “Din”e uygun görenler olduğu gibi, “Din”e uygun görmeyenler de mevcuttur.

Dinî anlayışlar, düşünceler  ve  yorumlar da mevlit gibidir. Zira  kimine göre doğru olan dinî bir düşünce, diğerine göre doğru  olmayabilmektedir.  Dolayısıyla tefsir ve  te’vil başta  olmak üzere  fıkhî, kelamî, tasavvufî ve felsefî görüşler ve düşünceler,  “Din” den olan anlamında  dinî değil, “Din”e uygun olan veya uygun  görülen anlamında dinîdirler.  Zira beşerî  düşüncelerin ve görüşlerin doğru olma ihtimali kadar, doğru olmama ihtimali de söz konusudur. Bu nedenle beşerî  düşünceler ve görüşler,  mutlak doğruyu değil, izafî doruyu ifade  ederler. Mutlak doğru, ancak Allah Teâlâ’nın  vahiy yolu ile  bildirdikleridir, yoksa  beşerin  anladıkları ve yorumladıkları değildir.  Bu nedenledir ki geçmişte ulema, yaptıkları  her yorumun sonunda “En doğrusunu Allah bilir” deme ihtiyacı hissetmişlerdir.  Dolayısıyla bu gelenek, bu  sebeple terk edilmemelidir.

Prof. Dr. Celal Kırca      

 

[1] Seyyid Şerif  Cürcânî, Ta’rîfât, “Dîn”  maddesi.

[2] Ahmet Hadi Akseki, İslam,  İstanbul 1966, s.53.

[3] İsmail Çalışkan, Kur’an’da Din Kavramı, Ankara 2002, s.39

[4] İsmail Çalışkan, Kur’an’da Din Kavramı, s.40.

[5] Deizmin tanımı için bkz. Bedia Akarsu, Felsefe Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1994, s.196.

[6] Râgıb İsfahânî, Müfredât, “dyn” maddesi;  Firuzabadî, Besair,  “dyn” maddesi

[7] Rum: 30/30)

[8] Âl-i İmrân 3/19.

[9] Âl-i İmrân 3/85.

[10] Mâide 5/3.

[11] Buhari, İman, 37.

[12] Buhari, îman, 42.

[13] TDVİA,  Hayati Hökelekli , Fıtrat,  İstanbul, 1996, 13/ 47-48.

[14]  Osman Pazarlı, Din Psikolojisi, Remzi Kitabevi, İstanbul 1968,s.79.

[15] Buhari, K. Cenâiz, 80

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.