Eğitim, çokca dile getirildiğinin aksine; bilgiden çok bir kültür ve hayat tarzı aktarılan bir süreçtir. Batı’da yoğun olarak kabul edildiği gibi, insanı mesleğe hazırlayan yönü, eğitimin daha küçük ve uygulamalı özelliği ile ortaya çıkan sonucudur.
Eğitim, insanın kişiliğinin inşasında ortaya konulan değerler, terbiye ve hayatın ve kainatın anlaşılmasına yönelik temel bilgilerin öğretimidir. Bu haliyle eğitim, insanın inşası ve bu inşa hareketinde eğitimin hedeflediği bir yaşayış sistemi ile insanın bağdaştırılması ve o sistem içerisine adapte edilme sürecidir.
Eğitimi, sadece meslek ile karşılamak ve insanı mesleğe götürücü bilgi ve uygulamalar ile açıklamak yeterli olmadığı gibi, eğitimin gerçek hedefinden uzaklaştırılması olarak düşünülmelidir. Çünkü bu durum; mesleğin de, ahlaki ve sosyal tarafının unutulmasını sonuçlandırabilir.
Türkiye’de eğitim, bir zamanlar toplumu Batı’ya ve onun yaşayış sistemini kabule doğru tasarlanan ve Batı’nın kaynakları ve ideolojisi ile şekillenmiş kültürü sürdüren bir “yabancılaştırma aracı” olarak rol oynadı. Böyle bir dönemde, toplumun dindar kesimleri; çocuklarını okutmayarak, böyle bir yabancılaşmadan uzaklaştırmak istedi. Özellikle, kız çocuklarının dini ve ahlaki değerlerden uzaklaşmasından endişe ettiği için onları “bilgiye kapatmak” gibi, yapılmayacak bir işe mecbur kaldı. Böylece onu korumaya çalıştı. Ama, bilgiden ve eğitimden uzak kalan gençler, cehaletin karanlığı içinde kaldılar. Bu açığı kendi çabaları ile kapatmayan çalışanlar aileler oldu ama, bunlar azınlıkta kaldı. Sonuçta, eğitim görmemenin tehlikeleri ile yüzleşen aileler çocuklarını okula göndermekten başka çare bulamadılar. Fakat bu durum, onların birçoğunun batılı gibi yetişmesini de çoğunlukla engelleyemediler.
Türkiye’de eğitim, uzun yıllar toplumun dini, ahlaki ve geleneksel değerleri ile şekillenen mantığını ve hayata bakış şeklini değiştirdi. Müslüman aileler içinde, modern giyimli ve modern düşünüşlü gençler çoğaldı. Fakat işin garibi, bu gençlerin çok büyük bölümü, eğitimin kaliteli ve mukayeseli bilgi ve kültüründen uzak kalarak, kaliteli hale gelemediler. Türkiye’de yüksek kalitede yetişen öğrenciler yabancı okullardan ve kolejlerden çıktılar ama, onlar da kendi kültür ve tarihlerine yabancı kaldılar.
Eğitim’de İmam-Hatip okulları, halkın dinini ve ahlakını bilen ama aynı zamanda bilgili insanlar yetiştirme çabası ile gerçekleşti. Her ne kadar, modern din adamı yetiştirilme hedefi ve planı olmasına rağmen, bu okulların idealist öğretmenleri ile dindar ve bilgili nesiller yetişmeye başladı. Fakat, bu süreç de bir iki nesil sonra, çeşitli etkilerin sonucunda istenilen seviyede bir eğitimin gerçekleşmesini engelledi.
Bir yandan öğretmenlerin niteliklerinin düşmesi, diğer yandan Türkiye’deki siyasi sistemin topluma ters ideal ve hedefler içinde olması sebebiyle, İmam Hatip okullarının önü kesilmeye ve öğrencilerin Üniversiteye girişlerine kasıtlı engeller konularak, bu okulların öğrencileri ve velileri cezalandırıldı.
Muhafazakar Ak Parti iktidarının gelmesiyle birlikte, İmam Hatip okullarının önündeki engeller aşıldı ve okullara yeniden itibar verildi ve öğrenciler Üniversite’ye girme imkanına kavuştu ve sadece İHL değil, diğer okullara da din ve ahlak dersleri, arapça ve kur’anı kerim gibi dersler seçimlik olarak yer aldı.
Fakat, eğitimin bir türlü istenilen kalitede öğretmen ve idareci kadrosuna sahip olamaması, öğretmen kesiminin aynı düşünce, çaba ve anlayış içerisinde bulunmaması sebebiyle, okullarda eğitim kalitesi zayıfladı ve eğitim giderek kolaylaştırılarak, nihayet sınıfta kalmama kuralı getirildi.
Eğitim sisteminin; öğretmen, bina, derslik ve araç-gereç gibi eksiklikleri zaman içerisinde karşılanmaya çalışılırken, eğitimin batıcı felsefesi ve batı kaynaklı eğitim modeli, bazı derslerin içeriklerine dini, ahlaki ve milli bilgiler konulmak suretiyle giderilmeye çalışıldı. Fakat, Onaltı yıllık muhafazakar iktidar döneminde, başarısız bir eğitim sistemi devam etti ve öğrenciler; bilgi, disiplin, kalite yönüyle ciddi bir seviye düşüklüğü içine girdi. Bunun yanında, değil normal okullar, İmam Hatip liselerinde bile, dini, ahlaki ve geleneksel değerleri bilinçli olarak öğrenip, onları hayatlarında yaşatacak insanlar azınlıkta kaldı.
Burada, eğitimin aile ile olan bağlantısının yetersizliği ile eğitim sisteminin istenilen türde insan yetiştirememesi, meselenin temelinde yattığını açıkça belirtmemiz ve eğitimi aileden koparma gayretlerinin eğitimin görevini yerine getirememesinde önemli bir etken olduğun belirtmek gerekiyor.
Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi