Dilipak, “ne sen sor, ne ben söyleyeyim” diye başladı, “ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi” diye bitirdi.
Editör: Sayın yazarımız Narin olayını soracaktım, ne oluyor, nereye gidiyoruz!
Dilipak– Ah! Aslında bu iki harf yeter. Ne sen sor, ne ben söyleyeyim diyeceğim de, olmuyor işte. Aslında sözün bittiği yerdeyiz.
Eğer Narinin katili, ona yardım ve yataklık edenler tesbit edilip cezalandırılmazsa ve bunun ardından yeni bir olay daha yaşanırsa, bunun sebeb olacağı olayların altından hiçbir iktidar kalkamaz. Evet, bu olayı birileri istismar etmek isteyecektir. Onları eleştirmek, bu yangını söndürmeye yetmez. Huylu huyundan vazgeçmez. Yarın tersi bir olay olsa, bu defa bu kesim aynı şeyi yapacak. Bu işin bu noktaya gelmesinde, geçen zaman içindeki cevabını arayan sorulara gerekli cevabın verilmemesinin payı büyük.
Editör: İmamın cenaze namazında söyledikleri de bu ah’ın içini dolduruyor sanki!
Dilipak– Narin için cenaze töreninde konuşan imam şöyle demiş: “Cenaze bugün toprağa verilecek. Cami imamı: “Aslında sözün bittiği yerdeyiz. İnsanlığımızdan utandığımız, vicdanımızdan utandığımız bir andayız, bir gündeyiz. Bugün burada musallada yatan aslında bizim vicdanımızdır, insanlığımızdır.” Evet, “Bir insanı öldüren, bütün insanlığı öldürmüş gibidir!” (Maide 32). “Diri diri gömülen kıza hangi suçundan dolayı öldürüldüğü sorulduğunda” (Tekvir 8-9) biz ne diyeceğiz? “Kenarı Dicle’de bir kurt bir kuzuyu” değil, cahillik bir masumu evinde öldürdü! Hani ”Haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz Şeytan”dı! Konuşması gerekenler dut yiyen bülbül oldu! Cinayet kadar bu sessizlik de öfkeli tepkilere sebeb oldu.
Editör: Bir çok ayet aslında bizleri uyarıyor.. Ama olanlar ortada.
Dilipak– Nisa 75-76’da ne deniyordu: “Size ne oldu da Allah yolunda ve “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!” diyen çaresiz erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz? İman edenler Allah yolunda savaşırlar, inanmayanlar ise bâtıl dava uğrunda savaşırlar”. Bizim vicdanlarımız Gazze’de bu olaylar yaşanırken nasır bağladı. Bugünkü öfkeli tepkilerin büyüklüğü, insanlar sıranın kendi çocuklarına gelmesinden korkuyor ve şuur altlarındaki biriken öfke, yaklaşan açık ve yakın tehdit sebebi ile dışa vuruyor. Siyaset ise bildik bir şekilde, bu işten iktidara karşı bir tepki örgütlemeye çalışırken, karşı taraf, muhalefete PKK ve CHP ilişkisi ve PKK’nın geçmişte, kadın, çocuk, yaşlılara karşı yaptıkları üzerinden yükleniyor.
Anlayacağınız insanlık can derdinde, siyasiler oy derdinde! Söylem ve eylemleri ile sloganları farklı olsa da uslubları farklı değil. Siyaset, her ahval ve şerait altında olduğu gibi, bir çocuk cesedi üzerinden de oy devşirme peşinde. Aslında bu tarafların çoğunun “arz-ı ihlas ettikleri sistem” aynı, ama o uluslararası sistemin taşeronluğu için kendi aralarında derin bir kıskançlık, yarış ve hatta düşmanlık var. Herkes ötekilerin yokluğunda kendine varlık imkanı sağlama peşinde. Zaten ABD’nin, MOSSAD’ın, MI6’in, NATO’nun istediği de tam olarak bu. Ve birlikte başarılan şey de ortada. Kazanan (içeride kazanan kim olursa olsun) bu şartlar da yine ötekiler oluyor.
Editör: Ölenler yanında intihar edenler de var.
Dilipak-Bakın, bu ölüm ne kadar trajik olursa olsun, kimi intihar süreçleri ve sonuçları da en az bu ölüm kadar trajik olabiliyor. Ya da ölmemek bir başarı mı, sorun sadece ölmemek değil ki, uyuşturucu ve fuhuş bataklığında çırpınanlar, kaçırılıp satılan çocuklar, ölmekten de beter. Say say bitmez.
Geçenlerde bir mahkemenin zabıt katibi intihar etti, daha önce Silivri’de bir emniyet müdürü intihar etmişti. Kimin umurunda. Türkiye’de her gün, her ay, her yıl sokaktan kaçırılan, kaçırılan kayıt dışı göçmen çocukları, kayıt dışı gayrimeşru çocuklardan birilerine evlatlık verilmesi, ya da kimi sağlık kuruluşlarında öldü denilen, yaşayan sağlıklı ya da engelli çocukların hepsinin piyasada ayrı bir yeri var. Organ mafyası, ya da bunların kanlarından üretilen iksirler, deneyler, kirli işlerde kullanılanlar, uyuşturucu işinde, terör örgütleri tarafından kullanılanlar daha neler neler..
Sadece parkta oynarken kaçırılan çocuklar sorunu yok. Okula giden çocuklar da tehdit altında, evdeki çocuklar da. Subliminal mesajlarla çocuklar annelerini de öldürebilir, kardeşlerini, babalarını da. Mavi Balina olayını biliyorsunuz. Onu da geçelim, bütün çocuklar oyun oynarken, öldürme eğitimi alıyor. Ölmek ya da öldürmek bir oyun gibi geliyor. “Vaka-i adiyeden bir iş gibi” gözüküyor. Çocukların aklı çeliniyor ve vijdanları çalınıyor. Yani çocuklar sadece kurban değil, katil de olabilir. İnternet üzerinden BioHackerler tarafından bir canlı bombaya dönüştürülebilirler.
Editör: Çocukları ailelerinden çaldılar. Aile de dağılıyor, sonuç ortada.
Dilipak– Çalışan anne, çocuğunu gündüz bakımevine veriyor. O çocuklar artık kuluçka tavuğu gibi. Endüstriyel gıdalar, eğlence ve oyunla yetiştiriliyor. Sokak malum. Ana dil, gelenek yok. Evde anne-baba çalışıyorsa, çocuk bilgisayar ve ekran başında. Unutmayın ana okulunda anne yok, huzur evinde huzur yok. O çocuk büyüyünce anne babasını huzur evine yatıracak, o zaman ödeşmiş olacaklar. İstanbul sözleşmesi bunu getirdi. Lanzorete bunun tuzu biberi oldu. Çocuklarınız cinsiyetsiz şekilde yetiştiriliyor. Onları kafaları okula, sağlıkları SGKya, güvenlikleri sokağa, boş zamanları ekranlara emanet. O çocukların siz sadece biyolojik anne-babası değilsiniz. Bu sözleşmeyi başımıza bela eden ve uygulayanlar, Fatma Şahidi, KADEM’i bu vebalin sorumluluğunu taşıyorlar. Artık kimliklerimizde GENDER yazıyor. Cinsiyetsiz bir topluma dönüştürüyoruz. Bu gençler din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetlerinden bağımsız, anne-baba, akrabadan uzak bir şekilde yetiştiriliyorlar. Onlar Nesnelerarası iletişimin bir NESNEsi olan GENOM bir BİREY. Bunlar da öldürülüyorlar aslında. Ama canlı ceset olarak aramızda dolaşıyorlar.
Editör: Bu konuda başka söyleyecekleriniz varsa.
Dilipak– Evet, “nefes alıp vermekle canlı mı sayılır, sanki şerir. Demirci körüğü de nefes alıp verir.” Ne diyeyim ki, sözün bittiği yerdeyiz. “ağlayın su yükselsin, belki kurtulur gemi”. Bazı konularda çok geç kaldık ve hala da aklımızı başımıza toplamış değiliz. Geçen gün 10 emir ve 10 belayı yazmıştım. Def-i mazarrat celbi menafiden evladır. 10 emre uyalım, yoksa 10 bela bizi bulacak. O çocukların başlarına gelenler, bizim çocuklarımızın da başına gelebilir. Yunus peygamberin kavmini hatırlayalım. Belki son gün, ama gidişin ihmalin, eleştirileri ve uyarıları dinleme konusunda aklımız başımıza gelebilir. Ha bu masumun başına gelenler bize ders olsun. Aynı şeyin, Gazzeli ya da bu çocukların başına gelenlerin sizin çocuklarınızın başına gelmemesi için elinizi çabuk tutun. Gelin şimdi, övünmeyi, dövünmeyi bırakıp inni küntü minezzalimin diyelim ve tevbe edelim.
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-