islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3691
EURO
34,9702
ALTIN
2.326,20
BIST
9.075,78
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
19°C

Geliştirip Yüceltecek Olan Halden Şikâyet Edilir Mi?

Geliştirip Yüceltecek Olan Halden Şikâyet Edilir Mi?
22 Ocak 2019 13:07
A+
A-

Şam’ın Beseniye köyünde yaşayan[1] Eyyûb Peygamber son derece zengindi. Çok sayıda deve, sığır, davar, at, merkep ve her cins mala sahip olan[2] Hz. Eyyûb’un (a.s.) rivayete göre on üç oğlu vardı.[3] Kendisi halim-selim olmakla birlikte çok sabırlı ve öfkesini yenebilen bir yapıya sahipti.[4] Fakir-fukaraya karşı da çok merhametli idi. Allah’ın kendisine lutfettiği nimetlere karşılık olarak etrafındaki ihtiyaç sahibi kimseleri görüp gözetir, herkesin imdadına yetişmeye çalışırdı.[5]

Yaşamış olduğu saltanat ve güzel hayat hep böyle sürmedi tabii. Gün geldi, diğer peygamberlerde olduğu gibi Cenâb-ı Hak, Hz. Eyyûb’u da (a.s.) ağır bir imtihana tâbi tuttu. Eyyûb Peygamber, sahip olduğu malını mülkünü, neyi varsa hepsini hatta evinin yıkılması sonucunda bütün çocuklarını kaybetti.[1] Fakat “Veren de Allah, alan da…” diyerek her şeyin kendisine emanet olarak verildiği idrakiyle olanları büyük bir metanetle karşıladı.[2]

Bu kadarla kalmadı Hz. Eyyûb’un (a.s.) başına gelenler. Aynı zamanda şiddetli bir hastalığa yakalandı. Ona hastalığı sırasında refakat eden, bakımını üstlenen ve yaşadığı zorluklara şahit olan eşi, bir gün kendisine “Sen duası makbul bir zatsın. Dua et de Allah sana şifa versin.” dedi. Bunun üzerine Eyyûb (a.s.) başına bela ve musibet gelip de ahlanıp vahlananlara büyük bir ders niteliğinde şu tarihi cümleyi kurdu: “Yetmiş yıl nimetler içinde yaşadık. Bırak yetmiş yıl da bela ve sıkıntı içinde yaşayalım.”[3] Başka bir rivayette de Hz. Eyyûb (a.s.) eşine “Rahatlık içinde yaşadığımız yıllara mukabil Rabbimizin bizi uğrattığı şu imtihan ve belaya seksen yıl sabretmemiz gerekmez mi?” dedi.[4]

“Ey Rabbim! Bundan önce, beni gündüzleri mal sevgisi ve telaşı, geceleri de kendilerine olan şefkatimden dolayı evlat sevgisi oyalıyordu. Ne mutlu ki şu anda, kalbim onlarla meşgul değil. Gecemi, gündüzümü, seni zikrederek, sana şükrederek ve seni tesbih edip yücelterek geçiriyorum.” cümleleri[5] Hz. Eyyûb’un (a.s.) yaşadığı sıkıntılara bakış açısını net bir şekilde ortaya koymaktaydı. O, durumdan şikayet etmek yerine derdine şükran duyuyordu. Belki de bu yüzdendir ki uzun süre içerisinde bulunduğu sıkıntının ortadan kalkması ve hastalığının iyileşmesi için dua etmedi. Eyyûb Peygamber’in (a..s.) hastalığı on sekiz yıl devam etti.[6] Dile kolay… Sabır ve ibadet içerisinde geçen zorlu on sekiz yıl…

Hastalık iyice ilerlediğinde hatta iman ve zikir mahalli olan kalbine ve diline ulaştığında Allah’ı zikretmekten mahrum kalacağım düşüncesiyle Eyyûb (a.s.) Rabbinden şifa istedi.[7] Cenâb-ı Hak da onun duasını kabul buyurdu. Ayağını yere vurmasını, oradan çıkan suyla yıkanmasını ve içmesini emretti. Bu emri yerine getiren Hz. Eyyûb’da (a.s.) hastalıktan eser kalmadı. Allah (c.c.) ondan mal-mülk ve evlat namına neyi eksiltmişse ziyadesiyle ona geri verdi, dert ve sıkıntılarını tamamen giderdi.[8] Nitekim Yüce Rabbimiz Eyyûb Peygamber’e (a.s.) olan nimetlerini şöylece beyan buyurdu:

“Eyyûb’u da an! Hani Rabbine ‘Başıma bu dert geldi. Ama sen merhametlilerin en merhametlisisin.’ diye niyaz etmişti. Biz de onun duasını kabul ettik.”,[9] “Ayağını yere vur (dedik), işte yıkanılacak ve içilecek serin bir su! Tarafımızdan bir rahmet ve akıl ve iz’an sahipleri için de anılacak bir örnek olmak üzere ona aile efradını, ayrıca bunlarla birlikte bir mislini daha bağışladık.”[10]

Rivayete göre Eyyûb (a.s.) bir anda öyle şifa buldu ki kısa süreliğine yanından ayrılan eşi, geri döndüğünde onu tanıyamadı. Hatta bıraktığı yerde Hz. Eyyûb’u (a.s.) bulamayınca telaşa kapıldı.[11] Orada tertemiz giyimli bir zâtı görünce ona sordu. O da kendisinin Eyyûb olduğunu belirtti. Eşi dikkatlice o zata baktı ve gözlerine inanamadı. Gerçekten de Eyyûb (a.s.) gayet sağlıklı bir şekilde karşısında duruyordu. Eyyûb (a.s.) şaşırmış olan hanımına: “Allah sana rahmet etsin. Ben Eyyûb’um. Allah bana sağlığımı geri verdi.” dedi.[12]

Peki Hz. Eyyûb’u (a.s.) bu nimetlere kavuşturan neydi? Bu kadar uzun süren ağır bir hastalıktan sonra sağlığını ve kaybettiği her şeyi nasıl geri alabildi? İşte Eyyûb (a.s.) bela ve musibet anında, hastalık sürecinde gösterdiği sabır ve metanetle, bununla birlikte yaptığı samimi dua ile Rabbimiz tarafından nimetlendirildi.

Öyleyse elindeki nimetleri alınanlar, işini-aşını kaybedenler, malı-mülkü eksilenler, sahip olduğu imkanlarını yitirenler üzülmesin. Bunun en katmerli örneği Eyyûb (a.s.)’da var. Belalara karşı gösterdiği sabır sebebiyle Allah’ın “Ni‘mel-abd: Ne güzel kuldur o”[13] takdirine mazhar olan Eyyûb (a.s.)’da… Ne geldiyse başa; onun gibi “hoş geldin!” demeli, durumdan şikayet etmek yerine şükretmeli… Her musibetin bir vazifesi var. O vazifeyi icra edip sonra çekip gidecek. Günahkâr bir kulsa belki onu günahlardan arındıracak. Abid bir kulsa belki onu veli bir kul yapacak.

Terakkiye sebep olacak halden şikâyet edilir mi? Belki de aczini, fakrını, za’fını anlamanın tam sırası… Rabbinin kudretini, ona olan ihtiyacını ziyadesiyle hissettiğin güzel bir zaman dilimi… Yana yana, samimane, katışıksız duygularla dua edebildiğin nadir bir dönem…

Öyleyse bu vakitlerin kıymetini bil. Derdinden şikayetçi olma, aksine müteşekkir ol. Hatta yaşadığın imtihandan dolayı seçilmiş olabileceğini düşün ve sevin.

[1] Bkz. et-Taberî, Ebû Ca‘fer Muhammed b. Cerîr, Târîhu’l-Ümem ve’l-Mülûk, I, 166; Mes‘ûdî, Ali b. Hüseyin, Mürûcüz’z-Zeheb, I, 48, İbn Asâkir, Ebü’l-Kâsım, Târîhu Medîneti Dımaşk, III, 194.

2 es-Sa‘lebî, Ebû İshâk Ahmed b. Muhammed b. İbrâhîm, Arâ’isü’l-Mecâlis, s. 153,

3 İbn Asâkir, Târîh, III, 198; İbnü’l-Cevzî, Ebü’l-Ferec, et-Tebsıra, I, 191; Köksal, M. Asım, Peygamberler Tarihi, I-II, 306.

4 İbn Ebî Şeybe, el-Musannef fi’l-Ehâdîs ve’l-Âsâr, XIII, 201; Ahmed b. Hanbel, Kitâbü’z- Zühd, 106.

5 Bkz. Ahmed b. Hanbel, Kitâbü’z-Zühd, 54; İbn Asâkir, Târih, III, 194; Taberî, Câmiʿu’l-Beyân, XVII, 65; Harman, Ömer Faruk, “Eyyûb”, DİA, XII, 16-17.

6 Taberî, Târîh, I, 166; Câmiʿu’l-Beyân, XVII, 69; el-Beyzâvî, Nâsırüddîn Ebû Saîd Abdullāh b. Ömer b. Muhammed, Envârü’t-Tenzîl ve Esrârü’t-Te’vil, II, 79; İbnü’l-Esîr, Ebü’l-Hasen İzzüddîn Alî b. Muhammed b. Muhammed, el-Kâmil fi’t-Târîh, I, 128.

7 Taberî, Târîh, I, 166; Sa‘lebî, Arâ’is, s. 155; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 128.

8 İbn Asâkir, Târîh, III, 196.

9 Bkz. Taberî, Câmiʿu’l-Beyân, XVII, 70; Sa‘lebî, Arâ’is, s. 161.

10 Taberî, Câmiʿu’l-Beyân, XVII, 69-70.

11 Sa‘lebî, Arâ’is s.122; İbn Kesîr, Ebü’l-Fidâ, el-Bidâye ve’n-Nihâye, I, 223.

12 Bkz. Nursi, Said, Lem’alar,s. 6.

13 Taberî, Câmiʿu’l-Beyân, XVII, 71; Sa‘lebî, Arâ’is, s.161.

14 Enbiyâ, 21/83-84.

15 Sâd, 38/42-43.

16 Bkz. Taberî, Câmiʿu’l-Beyân, XVII, 68; Sa‘lebî, Arâ’is, s.159; Köksal, Peygamberler Tarihi, I-II, 310.

17 Bkz. Taberî, Câmiʿu’l-Beyân, XXIII, 167; Sa‘lebî, Arâ’is, s.160; İbn Asâkir, III, 200; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, I, 131; İbn Kesîr, Tefsîrü’l-Kur’âni’l-Azîm, I, 223; III, 189.

18 “Muhakkak ki biz onu sabırlı bulduk. O ne güzel bir kuldu. O, Allah’a çok yönelen bir kimse idi.” Sa’d, 38/44.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.