Önce gençlerimizden özür dileyerek başlamak istiyorum yazıma.
İşte ülkemiz hali. Bu işler bu hale gelirken kim nerede ne yapıyordu. AK Partiyi uyardığım için 81 il, genel merkez KADEM’ciler topyekun dava açmışlardı. Hem mediaları, hem Vasıfları dernekleri, hem siyasi erkan, iş adamları, STK’ları topyekun boykot a başladılar ve bu boykot hala devam ediyor.
Biliyorum, benim şahsımda, “Dilipak sana söylüyorum, ey ahali siz dinleyin” kabilinden bir iş idi bu. Başardılar, bu sonuç sizin eseriniz aynı zamanda, iktidarı, muhalefet hep birlikte, müştereken ve müteselsilen. Başardığınızı zannediyordunuz ama o gün süreç hızlanmış ve daha hızlı kaybetmeye başlamıştınız aslında.. Kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşuyordunuz, NARİN olayında akraba ve köylülerinin sessizlik sebeplerinde olduğu gibi, gözleriniz var görmüyor, kulaklarınız var duymuyor, kalpleriniz var hissetmiyordunuz. Bugün o köyden işin aslını bilen birileri niçin konuşmuyorsa, aynı hesap o gün sizden birileri (Bugün adaletsizlik, hırsızlık, vurgun konusunda olduğu gibi) susuyor, konuşmak isteyenlere beni gösteriyordu.
Artık Çocuğunu Kur’an kursuna gönderip evde zina eden anneler, amcalar var. Zina edip gusül abdesti almadan işe başlamayan dayılarımız var, Gusül abdestine hayır diye pankart açan Kemalist ablalarımız var. Dinsizlerin cenaze namazını kılıp, evlerde camilerde Mevlid okuyan dua eden duahanlarımız var. “Nasıl bilirsiniz” deyince hep beraber “yalancı şahidlik” edip “iyi bilirdik” diyen bir cemaatımız var.
İhaleye hile karıştırıp, torpil ve rüşvetle kamu malına çöküp günahını affettirmek için çaldıklarının rüşvet değeri kadar bile etmeyen bir para ile hacca gidip, camiye minare yaptırıp günahlarını sildireceğini ya da tevbe alıp vererek, günahlarını çıkartacağını zanneden iş adamlarımız var. Uyuşturucu, fuhuş ticareti yapıp Cumaları, bayram ve VIP-CIP kaçırmayan hayırsever (!?) abilerimiz var. Millete küfreden iş adamının adını İlahiyat Fakültesinin kampüsüne yazan ilim ve siyaset adamlarımız var. Böyle bir toplumun yetiştirdiği bir nesilden ne bekliyordunuz. Sonuçta onların müfredatı, onların. Hocaları ve sonuç: “Cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür.”! Ve sonuç, bunlar sizin çocuklarınız, istihbarat raporları, yetmedi mülakatlarla seçerek aldıklarınız sonuçta size kılıç şakırdatır. Ve sonuç, din günü onlar sizden davacı olacaklar. Ve sonuç, onların arasında Puthane’de büyüyen İbrahimler, Firavun sarayında yaşayan Asiyeler geliyor. Ve onlar gelene kadar bizler dere kenarlarından cesedi çürümüş çocuklarımızın cesetlerini toplamaya devam edeceğiz.
Sahi bu insanlara ne verdik te ne istiyoruz!. Yaşadığımız zamana ilişkin bir çok soruya cevap vermeyen “atalarımızın dini”, övgü ve sövgüden ibaret bir tarih, yeri gelince “bu milletten bir adam olmaz” diye dövünen, biraz sonra “tarihe şan vermiş bir ırkın ahfadı” diye övünen, Akrabaları, komşuları, arkadaşları ile selamı – sabahı kesmiş kalabalıklar.
Allah’ın dini, yeri-göğü, ölümü ve hayatı açıklar, ama bizim yaşadığımız din, karı-koca, gelin-kaynana arasındaki ihtilafı bile çözmüyor. Cemaat dediğimiz yapılar, herkesi camiye çağırması gerekirken, cami cemaatını kendi dergahına çağırıyor. Din ve devlet büyüklerini, liderlerini ve örgütlerini adeta İlah ve Rab edinen yığınlar. Hani “Raina” demeyecek, “Unzurna” diyecektik!
Hani peygamber, savaş sırasında gençlerle istişare ediyor ve gençler, “Ya Resulullah bu fikir kendinize mi aid, yoksa Vahiy mi geldi” diye sorunca, “benim fikrim” demiş, gençler farklı bir görüş beyan edince Resulullah fikrini değiştirmişti ya! Böyle bir cemaat ya da böyle bir gençlik kaldı mı? Kelime-i tevhid, “La İlahe” diye başlıyordu değil mi? “Allah’tan başka hiç kimse benim üzerimde bana rağmen hüküm koyamaz diyen özgür gençlik” nerede! Bize Yusuf’lar gerek, bize Hz. Yusuf’un soyundan gelen Hz. Yuşa’ların manevi mirasçısı “Veresetül enbiya” karekterli gençler gerek. Bize Sapanı ile Tanrı Kıral Calud’u / Goliath’ı devirecek gençler gerek.
Biz İbrahim olursak ateş bizi yakmaz, Musa olursak su bizi boğmaz, Davud olursak, tanrı kıral Goliath’ı yenmek için bir sapan taşı yeter. Gençlere hep rehberlikten söz ediyorlar. Hz. İbrahim’in bir rehberi yoktu. Hz. Yusuf’un da bir rehberi yoktu. Peygamber evinde, en güzel rehber önlerinde iken, Hz. Lut ve Hz. Nuh kavmini hatırlayın. Böyle bir dünyada yaşamak zorundayız artık. ABD’de her yıl yaklaşık 840.000 çocuk KAYBOLMAKTADIR. Bu ayda yaklaşık 70.000 ve günde 2300’dür. Biz dostumuz, müttefikimiz, Stratejik ortağımız, Eş başkan olarak OSMANLI MİLLETLER TOPLULUĞUNIUN sınır , rejim ve iktidar yapılarını yeniden şekillendirmek için birlikte şekillendirmeye çalıştığımız için Uyuşturucu, sanal kumar ve fuhuşte geldiğimiz nokta ortada.
Florida’daki özel uçaklar artık dev yeşil lazerler kullanıyor ve geceleri insanları tarıyor ve yalancı ana akım medya bile ne olup bittiğini bilmiyor. Holocost’u tartışıyor insanlar. Din, tarih, bilim, sanat bir çok şey artırılmış sanal gerçeklik ürünü. 11 Eylül’de ne oldu? Yoksa her şey bir algı da kurgu mu? Bir çok Hollywood yapımı gibi…
Benim gençliğimde “Evlenmeyin bekarlar naylon kızlar çıkacak” bir şarkı vardı. Bu bugün gerçek oldu.. Avatar sevgili ister misiniz, MeteVerse de herşey var ve yasal, henüz bu konuda fıkıhçılar bir fetva vermedi. Belki yakında helal sertifikalı MeteVerse’ler de çıkar. Rüyada herşey serbest. Peki size LucidDream, yani kurgulanmış rüya uyar mı? İsterseniz bir “Astral yolculuğa” ne dersiniz. Kumanoid ya da Klonoid de olabilir, sen paradan haber ver. Biraz beklerseniz Klonoidler de gelecek. “Şakira kadın budu” köfteye ne dersiniz? Biz Siyonistlerin Kudüs için yazdıkları şarkıyı, kendi ülkemiz için yazılmış bir şarkı gibi hep birlikte söyleriz: “Bir başkadır benim memleketim”. Lay lay lom. Ah! Bugün şu anda bir çok kişi, genç, kadın erkek, bilgisayarda ölüyor, öldürüyor. Subliminal mesaj bombardumanına tabi tutuluyor. Gençler sanal bir bir savaş ortamında “Siber avcı”ların kurbanı oluyor. “MaviBalina” örneğinde olduğu gibi. Sanal uyuşturucu bağımlısı gençler, BioHacker’lerin elinde oyuncak oluyorlar. Onlar Siber bir dünya savaşının içine doğdular. Ama bir çoğu “ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler misali” farkında değiller. Sanki anneleri-babaları, amcaları, dayıları farkında mı ki!
Bakın, en az 3 Fakülte okumadan bütün bunları anlamak mümkün değil. Fakültelerden biri meslek için, biri mutlaka İlahiyat olsun (İlahlarla tanışın!?), biri de dünyayı daha iyi tanımak için, Ekonomi, siyaset, tarih, felsefe birini okuyun işte. Yüksek Lisans ve doktorayı, mesela Tıp okumuşsanız, Farmakolojide okuyun, Jeoloji okumuşsanız Astronomi de, ekonomi okumuşsanız Siyasette yapın. Ya tamamlayıcı ya işin öteki ucundan bakın. Ve sezgilerini güçlendirmek için ve güzelliğin farkındalığı için sanat, belagat için mutlaka edebiyatla ilgilenin. Ama, mutlaka, asla okulda, Üniversitede okutulanla yetinmeyin ve size öğretilenlerin bir çoğuna inanmayın. Hangi Fakülte olursa olsun. Kafanızı bunlara kiraya vermeyin. Size bilim diye anlatılanların, öğretilenlerin çoğu kurgulanmış, sanal gerçeklik. Din de, Tarih de, siyaset de, ekonomi de öyle. Fizik, Kimya, Biyoloji, Matematik de eksik ve ciddi yanlışlar var.
Eğer bir şeyler yapmak istiyorsanız, önce yaratanın yaratılana vahyettiği, özel elçisi bizlere gönderdiği mesaja kulak vermemiz gerek. Biz burada Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmak için, Allah (cc)nin rızasının tecellisinin vesilesi olmak üzere, yaşadığımız zamana, mekana, kişilere ve olaylara karşı adil şahidlik edelim diye yaratıldık. Sakın din ve devlet büyüklerini (Allahtan başka hiç kimseyi) İlah ve Rab edinmeyelim. Aklınızı kiraya vermeyelim. Bilmediğiniz bir şeyin peşine düşmeyelimm, Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun malumdan yana, zalime karşı olun. Zalim babanız da olsa, mazlum düşmanınız olsa, bir kişi ya da topluluğa olan düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Evet, evet.. Haksızlıklar karşısında susanlardan olmayalım.
Bakın, bu dünyada yaptığımız herşeyden, yapmamız gerekirken yapmadığımız herşeyden; söylediğimiz her sözden ve söylememiz gerekirken söylemediğimiz her sözden hesaba çekileceğiz. Bizi, gören, duyan, bilen , kadere rızga ve ecele hükmeden, “ol” deyince olduran, “öl”deyince öldüren bir Allah var! Yalnız Allahtan korkun başkalarından değil. Ecelinizden önce ya da sonra ölmeyeceksiniz, Rızgınızdan az ya da çok yemeyeceksiniz, Kaderinizden başka bir kaderiniz de yok ve bu dünyada yapıp yapmadıklarınızla, ya kendi cennetinizde sırtınızda tuğla, ya da kendi cehenneminize sırtınızda odun taşıyacaksınız.
Yalan söylemeyeceksiniz, hırsızlık yapmayacaksınız, zinaya yaklaşmayacaksınız, anne-babanıza üf bile demeyeceksiniz, komşu, akraba, arkadaşlarınız sizin elinizden, dilinizden ve yaptıklarından emin olacak, onların her doğru işine karşılıksız yardımcı olacaksınız. Onların keder ve mutluluklarını paylaşacaksınız. Kederler paylaşıldıkça azalır ve mutluluklar paylaşıldıkça çoğalır. Karar verirken istişare ve şura yapacaksınız. İş yaparken ehliyet ve liyakata önem vereceksiniz. Sabırlı olacaksınız. Torpil ve rüşvetten uzak duracaksınız, sigara gibi zararlı şeylerden, kumar gibi pisliklerden ve alkol ve uyuşturucudan uzak duracağız.
İlk haram, ilk günah, ilk İlahi Lanet Irkçılığadır. “Fikri kavmiyyeti tel’in ediyor peygamber”. İlk ırkçı Şeytandır. Şeytanın en keskin hilesi ırkçılıktır. Her türlü mutlak bir taraftarlık tehlikelidir. Kadıncılık, erkekcilik, işçicilik, patronculuk, hemşehricilik, takım tutmayı geçtik, adalet sözkonusu olduğunda, bir kavme olan düşmanlığımız, öfkemiz bile biizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmemeli. Bu anlamda hatta Müslümancılık bile!. Evet, doğduğumuz ana babayı biz seçmedik, doğduğumuz zamanı, toprağı, derimizin rengini, cinsiyetimizi biz seçmedik. Bunlar Allah’ın takdiridir. Sadece bunlardan dolayı insanlar, aşağılanmaz ve yüceltilmez.
ABDURRAHMAN DİLİPAK
MİRATHABER.COM -YOUTUBE-
Hoş safalar getirdiniz.Var ol
Teşekkür eder, sağlık ve afiyetler dilerim.