islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5217
EURO
34,9766
ALTIN
2.439,42
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Hastalık Bir Musibet midir? (I)

Hastalık Bir Musibet midir? (I)

Maddî (bedenî) rahatsızlığın bir sonucu olarak ortaya çıkan bir hastalık, tamamen kişinin bedenî fonksiyonları ile ilgili olup kişinin maneviyatıyla ilgili bir durum değildir. Dolayısıyla hastalık, bir manevî hastalık veya musibet değildir. İslâm, asıl musibetin bedene değil kişinin maneviyatına ve(ya) dinine gelen musibetlerin olduğunu söyler. Hastalık gibi dinî olmayan musibetin bir kısmının ise, özellikle kader ve ahiret boyutuyla bakıldığında, rahmanî ihtar, birer ilahî iltifat ve birer ruhanî arındırma ameliyesi, bir kısmının günahlara kefaret, bir kısmının da aczi ve zaafı tam hissedip Allah’a teslim olmaya vesile olan bir durumdur.

İnsanın zihninde pek hoş bir intiba bırakmayan hastalık konusunda insanların birçoğu yanılabilir. Kur’ân, bu hususta insanları uyarır:

“Çirkin (olumsuz) gördüğünüz bir şey, belki sizin için hayırlıdır. Sevdiğiniz bir şeyde de belki sizin için şer vardır. (Hakikati) Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Bakara; 2/216).

Sağlık ve buna bağlı olarak bedenî fonksiyonellik gibi nimetleri Allah yarattığı gibi, hastalık, özürlülük, yaşlılık ve bunun ileri bir boyutu olarak bakıma muhtaçlığı da Allah halk etmiştir. Allah, hayatın her merhalesini ve her olası rahatszılığı, ilahî hikmete bağlı olarak yaratmıştır. Bu hikmete binaen bazen kalıcı bir rahatsızlık, kaderin mutlak bir cilvesi olarak hiçbir şart ve sebebe bağlı olmadan kesin bir hükümle ortaya çıkabilir (Kaza-i Mübrem). Bu gibi durumların karşısında insanlar, genelde ya isyan eder, ya da kaderlerine teslim olur. Allah da zaten bu gibi durumları, kişileri imtihan etmek, denemek ve durumlarına razı olup kaderlerine boyun eğenlerle isyan edenleri birbirinden ayırmak için meydana getirir. Dolayısıyla manevî (kaderî ve ilahî) boyutuyla bir hastalık, kişinin bakışına, tutum ve davranışlarına göre hayrına da şerrine de olan bir durumdur.

Gerçek musibet gibi algılayan ve durumuna itiraz eden bir kişi için hastalık, dünyevî bir çile olduğu kadar ahirete yönelik bir çile davetiyesidir. İlahî bir imtihan olduğuna iman şuuruyla idrak eden bir kişi için hastalık, geçici ve önemsiz dünyevî bir sıkıntının ötesinde sayısız manevî faydalar sağlaması açısından olağan üstü avantajlı bir durumdur. Hadiseye kader ve ahiret boyutuyla bakabilen şuurlu Müslüman, hastalığa bizzat kendisi sebebiyet vermiş olsa da, durumundan ders çıkarır ve Allah’ın rahmetine sığınmaktan vazgeçmez. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, böyle bir durumla karşılaşan Müslümanlara yol göstermektedir:

 “Başınıza gelen her musibet (bela), kendi ellerinizden kazandığı (günahlar) yüzündendir. Böyle iken Allah, günahların birçoğunu bağışlar (da bundan dolayı manevî-uhrevî musibet vermez).” (Şura; 42/30).

Hastalık, imtihan vesilesi olduğu için hayırlara vesile olabilecek bir durumdur. Allah, kullarını bir takım musibetlerle dener, ta ki samimî olan ile olmayan, inanan ve inanmayan açıkça belli olsun. Bu bağlamda bir gün İslâm Peygamberi, ashabına şöyle bir sual sordu: “Hasta olmamayı sever misiniz?” Sahabe: “Vallahi biz sıhhat ve afiyette olmayı severiz” dediler. Bunun üzerine Peygamber: “Allah’ın kendisini (hastalık v.s. ile) hatırlamadığı hiç birinizde hayır yoktur.” [1]buyurdu.

Mümin, O’ndan gelen her musibete razı olup, bunda bir hikmet ve nimetin bulunabileceğini düşünüp sabrederse, hem sevap kazanmak, hem de manevî derecesinin artması açısından birçok hayır yakalamış olur.

Hastalık Hayırlara Bir Vesiledir

Diğer taraftan hayat, sürekli olarak sağlık sıhhat ve afiyette tekdüze ve monoton gitse, bir yerde noksan bir ayna olur. Belki bir yönüyle yokluğu ve hiçliği hissettirip sıkıntı verir, hayatın kıymetini ve anlamını düşürür, ömrün lezzetini sıkıntıya dönüştürür. Hastalıklar ise ömrün gerçek lezzetini ve hayatın kıymetini gösterir. Sağlık ise, insana bazen can sıkıntısı verir ve saatlerin bir an evvel geçmesi arzusunu doğurur. Kişi, bu durumda çabuk vaktimi geçireyim düşüncesiyle, sıkıntıdan faydasız eğlencelere atılır. Hapis müddeti gibi, değerli ömrüne düşmanlık edip, çabuk öldürüp geçirmek ister.

Musibetlerin, şerlerin, hatta günahların aslı ve mayası yokluktur. Yokluk ise şerdir, karanlıktır. Yeknesak istirahat, sükût, sükûnet, durgunluk gibi hâller, yokluğa, hiçliğe yakınlığı içindir ki, yokluktaki karanlığı hissettirip sıkıntı verir. Bedenî olmasa da zihnî ve fikrî hareket, değişim ve dönüşüm ise nurlu ve hayırlı bir varlıktır. Bu gerçekten hareketle hastalık da değerli hayatı anlamlandırmak ve kişiyi manen yükseltmek için nurlu ve hayırlı bir vesiledir. Güzel isimlerinin nakışlarının her birini ayrı ayrı göstermek istercesine bedenlere de bazı hastalıklar gönderen Yaratan’ın bu tasarrufuna da hayır boyutuyla bakmak ve bunda da güzellikler bulmak gerekir. Hasta bir kişi, ”bunda da bir hayır vardır, bunda da bir güzellik vardır” demek suretiyle Allah katındaki güzelliklerin keşfine çıkmalıdır.

Manevî keşif, varlık sebebini mana-yı ismi cihetiyle bakma ve anlamada bir vasıta olan muhakeme gücü ile doğru orantılıdır. Muhakeme gücü ise, akıl ve vicdanın aktif şekilde kullanılmasıyla ortaya çıkar. Nasıl ki görmenin ön şartı bakmak ve anlamanın ön şartı da dinlemek ise muhakemenin ön şartı da idraktir. Akıl ve vicdan mekanizmasından onay alan zihnî yaklaşımlarla kişi, hastalığın dünyevî ve uhrevî güzelliklerini görebilir.

Belki de dünyevî boyutuyla güzelliklerin başında kişinin çok meşakkatli bir dönemden sonra zorunlu da olsa evinde veya yatağında istirahat etme hakkını elde etmesi gelir. Yani kişi, herhangi bir hastalıktan dolayı çalışamaz hâle gelmesi durumunda kendisine bol miktarda bahşedilen serbest zamanını kitap okumak, tefekkür etmek, ibadet etmek gibi faydalı, hayırlı ve nihayetinde güzel faaliyetlerle değerlendirebilir. Zaruretin doğurmuş olduğu bu yeni imkân ve fırsat, kişiyi şikâyete değil teşekküre sevk etmelidir. Velhâsıl, Mevla’m neylerse güzel eyler.

Prof. Dr. Ali SEYYAR


[1] Karagöz, İsmail; Kuran’a Göre Musibetler Açısından İnsan ve Toplum; s. 147.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.