islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

Hastalık İbadete Dönüştürülebilir mi? II

Hastalık İbadete Dönüştürülebilir mi? II

Hastalık gibi zahirî bela ve musibetlerin görünmeyen ve/fakat akıllı Müslümanlarca hissedilebilen manevî kazançları aslında çoktur. Bunların başında bu durumu, bir ibadet atmosferine dönüştürmek gelmektedir. Bilindiği gibi, ibadetler çeşit çeşittir. İmkân dâhilinde normal (müspet) şartlarda yapılan ibadetler vardır ve olumsuzlukların bir araya geldiği zor ve olağanüstü (menfî) şartlarda yapılan ibadetler de vardır. Menfî şartlarda yapılan ibadetlerde hasta olan şuurlu bir Müslüman, bilhassa tedavisi olmadığı için hastalığının kalıcı olması durumunda bireysel zaafını, aczini ve çaresizliğini hakka’l-yakîn derecede hissedeceği için, Yaratan’a iltica edercesine teveccüh eder ve halis bir şekilde ubûdiyetini yani riyasız olarak kulluk görevini yerine getirir.

İnsanın bedenî ıstırapları gibi pek bilinmeyen ve hükmen ibadet olan bu menfî ibadet kısmında riya ve gösteriş söz konusu olmayacağına göre hasta olan bir kişi, sabrederse, musibetinin mükâfatını düşünüp şükrederse, hastalığı elbette ibadet hükmüne geçer. Dolayısıyla hastalık, sabreden ve hâline yine de şükreden bir insanın ibadet yaptığını farkına varmadan kişiye sevap kazandıran özel bir durumdur. Allah, işte bu şekilde içinde riyanın bulunmadığı menfî ibadet dediğimiz hususlarla kendi salih kullarının manevî derecelerini yükseltiyor.

İslâm âlimi Said Nursi’ye göre hastalığı/yaşlılığı sabır içinde geçirmenin her bir saati ve belki de her bir dakikası, bir gün ibadet yapmışçasına eşdeğerdedir. O zaman bundan elde edilecek sevap ve uhrevî mükâfat açısından hasta olan bir Müslüman, manen avantajlı bir durum yakalamış olmaktadır. Manevî avantajın bedeli hastalık hâlini yaşamak olmakla beraber sonuç itibariyle bundan dünyevî ve uhrevî manevî faydalar sağlanacağına göre, kişiye sadece şükretmek düşer.

Hastalık, belki de şartların ağırlığı bakımında musibetlerin içinde en fazla ibadet değeri olan bir durumdur. Şöyle ki Peygamberimiz (sav) bir hadislerinde bu bağlamda şöyle buyurmaktadır “Allah’tan fazl ve ihsanını isteyeniz. Şüphesiz Allah, kendisinden bir şey istenmesini sever. İbadetlerin en üstünü, sıkıntı hâlinde kurtuluşu sabırla beklemektir.” Demek ki, hasta olan bir kişi, belki o yatalak hâlinde aktif sabır gösterip, dualarına devam ederse, ibadetlerin en üstünü yapmış sayılır.

Hastalık Başka Nimetlerin Farkındalığını Gösteren Bir Durumdur

Hayatın cilvelerini ve tecellilerini bazen zıt yönleriyle anlamak daha kolay olmaktadır. Tasarrufun önemini, nasıl ki yoksullukta daha iyi idrak ediyorsak ve tokluğun önemini, nasıl ki aç olduğumuzda daha iyi anlıyor isek sağlığın kıymetini de hastalık hâlinde daha iyi görüyoruz. Ömür boyu sağlık ve refah içinde yaşayanlar, sahip oldukları nimetin gerçek değerini tam olarak bilemezler. Hâlbuki değişik bedenî sancıları çekenler, ömür boyu sağlık ve afiyet içerisinde istifade ettikleri organlarının ne büyük nimet olduğunu daha iyi anlar. İşte hastalığın bir hikmeti de şükrünü gereği gibi yerine getiremediğimiz nimetlerin farkına varmamıza yardımcı olmasıdır.

Diğer taraftan birbirinden farklı da olsa değişik sıkıntılara yol açan hemen her ciddî hastalığın bedenî rahatsızlıkları ve engellilik boyutları yine de sınırlıdır. Her hasta olan kişi, kendi fizikî imkânları ve bedenî potansiyelleri çerçevesinde az veya çok bazı işlevsel hareketler yine de yapabilir. Bu durumda hasta olan bir kişinin en küçük becerisi dahî büyük önem arz etmektedir. Kişi bu fiili, işlevselliğini tam olarak kaybolmamış belirli bir organın sâyesinde yapabilmektedir. İşte tam da burada bu organın varlığı ve fonksiyonunun değeri, kıymeti daha da artmaktadır.

Mesela görme engelli bir insan, görememenin ötesinde bütünüyle sıhhatlidir ve diğer nimetlerden de bütünüyle yararlanabilmektedir. İşitme engelli bir insan da, duyma nimetinin dışında bütün bedenî nimetlerden istifade edebilmektedir. Görme engelli bir insan, körlüğün, işitme engelli bir insan ise sağırlığın dışındaki bütün nimetlerin değerini daha şuurlu bir şekilde hissedip anlayabileceği için, sahip olduğu nimetlerin şükrünü daha anlamlı bir ihlâsla ve samimiyetle yerine getirebilecektir.

Binlerce nimetten bir tanesinin elinden alınmasıyla, diğer nimetlerin önemine yönelik şu küçük hikâye, konuya bir başka boyutla açıklık getirmektedir: Hz. Ebu Bekir’in torunu el-Kasım b. Muhammed’in gözleri kör olduğunda bir adam: “Yüzünün en güzel kısmı alındı.” Dediğinde örme engelli Kasım, çok anlamlı olarak ona şöyle bir cevap vermişti: “Doğru söyledin. Ancak gözlerimin kör olmasının benim için anlamı şudur ki, bana faydası olmayan şeylere bakmaktan men edilmeme karşılık, faydalı ameller hakkında düşünme imkânına kavuşturuldum.” İşte küçük veya büyük bir musibetle imtihan olan kişiye buna karşılık olarak o nispette fayda sağlayan bazı olağanüstü nimetler de verilmektedir. Ne güzel demiş İbrahim Hakkı Hazretleri: Deme şu niçin şöyle, Yerincedir ol öyle, Bak sonuna sabr eyle, Mevlâ görelim neyler, Neylerse güzel eyler…

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.