islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3724
EURO
34,9981
ALTIN
2.325,89
BIST
9.095,89
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Az Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Hukuka Aykırı Yasa: İstanbul Sözleşmesi ve 6284

Hukuka Aykırı Yasa: İstanbul Sözleşmesi ve 6284
2 Şubat 2023 16:45
A+
A-

Avrupa’da yaşayan Türkler ve Müslümanlar, uzun yıllar çocuklarını misyonlerlerden ve fitnecilerden korumak için mücadele verdiler. Geçmişte Britanya’da askeri ateşe olan meşhur bir büyüğümüz; “Hanımla evden çıkar çıkmaz arkamızdan gelip İncil ve Hıristiyanlık reklamlarını yapar, çocuklarımızı tuhaf partilere çağırır, akıllarını çelmeye çalışırlardı.” diyor. Bir başkası, “Aile bakanlığı adı altında gerek bizzat kendileri gerek komşular veya öğretmenler veyahut da başkaları aracılığı ile devamlı mahremiyetimizi çiğnerler, çocuklarımıza; ailenizden şiddet görüyor musunuz, ailenizde sorun var mı? Şeklinde sorular sorarlardı.” diyor. Yani aileden çocuğu koparmak için ve bilhassa da aileyi mahkum etmek için fitne tohumları ekerler, ortalığa bazı şüpheler atmaya, bir takım dedikodular çıkarmaya çalışırlardı. Batı’da doksanlardan itibaren Müslümanlar ve Türkler, ailesiyle imtihan ediliyor, göçmenlerin hayatta sığındığı yegane kurum olan aile yıkılsın diye bilinçli bir kampanya yürütülüyordu.

Aynı politikanın benzeri, bizzat Türkiye’de bundan on oniki yıl öncesinde milletimize devlet eliyle dayatıldı. Bu tabii ki de bir algı oyunuyla, mağduriyet sloganlarıyla ve fayda olması niyetiyle savunuldu. Gerçekte Türkiye’deki nüfus artışının durması, görüntüde ise sözde çağdaş değerler eşliğinde birey olmanın önünün açılması için gerekliydi. Bu kampanyanın medya ayağında bütün programlar, aile kurumunun olmadığına halkımızı ikna etmek için, aşırı örnekleri sabahtan akşama kadar ekrana sermektedir. Gerçekte geçmişte marjinal olan şeyler, sıradışı ilişkiler, sapıklıklar, cinayetler ve suçlar, sıradan birer olay gibi gündüz ve akşam kuşağında izleyicilere gösteriliyor. Bütün bunlar, dizilerin ve kliplerin bozduğu ahlakı halka fatura etmek için düzenlenmiş güzel oyunlar olması hasebiyle planlayıcılar için fevkalade önemli işlev görüyor. Anadolu’da yıkılmış bir aile kültürü izlenimi verilmesi, vıcık vıcık ilişkilerin tanıtılması, hep suçu halka atmak üzere tasarlanmış iyi birer oyundan ibaret ve gençlere bakın aile kurarsanız bunlarla karşılaşırsınız mesajını vermektedir.

Türkiye’de boşanma oranları evlilik oranları ile kıyaslandığında yarı yarıya olacak bir seviyeye geldi, intiharlar ve cinayetler arttı. Ancak kadın cinayetlerinden fazla olan erkek cinayetleri bir türlü mesele edilmiyor. Böyle bir cinayet olduğu anda aşk cinayeti, ikili kumpas denilerek, kadınlar yine masum gösterilmeye ve olayın üzeri örtülmeye çalışılıyor. Halbuki olayın azmettiricisi olan veyahut sevgilileriyle erkeği öldürmeyi bizzat tasarlayanlar bir hayli fazla. Ancak ne yazıkki hiçbir televizyon kanalında bir tek gün kadın azmettiriciler veyahut katiller tartışılmamaktadır. Televizyonlarda anahaberlerde ara sıra adam bıçaklayan kadınları, erkeklere saldıran hanımları görmekteyiz. Hatta gerçek mağdur olan çocukların, anneleri tarafından eziyete ve işkenceye uğrayan, aç bırakılan veyahut da çöpe bırakılan bebeklerin olduğunu görmekteyiz. Bütün bunlar kadınlara hukuka aykırı bir biçimde ayrıcalık tanıyan bir kanunun gerçekte temelsiz olduğunu bize göstermeye yetmekte iken, planlanan durumdan taviz vermeyenlerin hukuku etkiliyor olması sebebiyle gözardı edilmektedir.

Dünyada kadın suçlular vardır ve insanları birbirinden ayıramazsınız. Erkekler kadar kadınlar da hukuk önünde mesuldür. Ancak 6284 sayılı kanun, kadın beyanını esas alarak, erkeğe kanıtları olsa bile söz hakkı vermemekte, savunma hakkını tanımamaktadır. Sözde bir savunma hakkı dense de dava baştan erkeğin mahkumiyetiyle sonuçlanmıştır. Bu da hukukun iki ilkesine aykırıdır: suçluluğu ispat olana kadar herkes masumdur ve kanun karşısında herkes eşittir. Maalesef hem anayasa ihlali hem de insan hakları ihlali olan bu 6284 numaralı kanun, Türkiye’de okumuş kesim tarafından da kabul görmektedir. Ülkemizin savcıları, hukukçuları arasında buna karşı çıkanlar mevcuttur. Ancak kadın erkek ilişkisinin boşanmayla sonuçlanmasını isteyen dış mihraklar, feminist gruplar ve bunu bir sektör haline getiren boşanma avukatları tarafından itiraz kabul edilmemektedir. Bir kaç sene önce bir partinin hukukçuları bunun bala karıştırılmış zehir olduğunu söylemiştir. Benzer şekilde erkeğin ikinci sınıf vatandaş durumuna düşürüldüğünü bir hakim dile getirmiştir. Ancak bu kanun yine de yürürlüktedir.

İstanbul Sözleşmesi, yürürlükten kalkmış görünse de gerçekte türevi olan veya onun amacına hizmet eden diğer kanunlarla yaşamaktadır. Zihniyet olarak da bu sözleşmenin temsilcileri ve taraftarları toplumda egemen durumdadır. İstanbul sözleşmesi bir çok mağdur çıkarmıştır. Sözleşmenin feshedilmesini tam olarak sağlamamız için, bahsettiğimiz 6284’ü de iptal etmek zorundayız ve hatta kadın erkek ilişkilerinde yeni bir dönemi ve politikayı başlatmak zorundayız. Millet olarak, yıkılan ve parçalanan veyahut da zarar gören ailelerden en çok çocukların bedel ödediğini unutmamalıyız. Sözleşmenin, cinayetleri çözmediği ve daha çok arttırdığı görüldükten sonra sadece geçici bir süreliğine çekildik denmesi ve cinayetlerin yine devam etmesine paralel olarak, sözleşmenin aklandığı görülmektedir. Yani iş bu boyuta geldikten sonra, tv ve medyada şiddet propagandası yapıldıktan sonra artık yalnız sözleşmenin kalkmasının bir çözüm olması da zaten mümkün değildir. Ayrıca sözleşmenin bir şeye çare olmadığını farkedenlere karşılık, zıt bir argüman geliştirilmesi hasebiyle bu olay yine karşı tarafın eline koz olarak dönecektir. Bakın cinayeti artırıyor dediğiniz sözleşme olmadığında da hala artıyor diyebileceklerdir. Aslında bütün bunlar aileyi yıkmayı hedefleyen planın çeşitli oyunları ve haksızların galip getirilmesi için bilinçlice yönlendirilen bir hareketin olası süreçleridir gibi yorumlanabilir.

İstanbul sözleşmesinden sonra haksız yere bir çok insan evinden oldu, ailesi yıkılanların yanı sıra, iftiraya uğrayan, sokakta kalan, hayatı altüst olanlar oldu. Kadınlar içerisinde babasına, komşusuna iftira atanlar olduğu gibi, soyduğu dükkanı veya kişiyi eteğini açarak tacize uğruyorum yaygarasıyla sindirenler oldu. Bu olayların hepsi kadınların erkekleri her durumda bastırabileceği, erkeklere karşı istediği her istismarı yapabileceği bir düzeni oluşturmak manasında olaylardır. Bu kanunun ve sözleşmenin insan vicdanına ve toplumsal güvene zarar verdiği de aşikardır. Bir çok defa kadınların erkekleri otobüste ve trende koltuğundan kaldırdığı, bankada veya markette tahkirli ifadelerle erkekleri küçümsediği görülmüştür. Erkekler bu toplumda birçok alanda kadınlar karşısında şu anda söz ve hak sahibi değildir ve hakkı yenmektedir. Sonuçta küresel politikaların bir dayatması olarak Türklere ve Müslümanlara bu anlayış hukuk ve medya yoluyla aşılanmış hatta zorla benimsetilmiştir. Sağduyulu, vatansever, manevi yönü olan kadınlarımıza, analarımıza ve kızlarımıza bu içten bir çağrıdır. Bu hayatın çilesini erkek de kız da çekmektedir. Uğranılan hiçbir haksızlık, başkasına zulmetmeyi gerektirmez. Dolayısıyla 6284 milletimizin evlatları için bir fitnedir, kadın ve erkeği birbirine düşürmektedir.

ETİKETLER: Manşet