islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3833
EURO
35,0293
ALTIN
2.326,93
BIST
9.139,21
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Parçalı Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

İlkemiz almak değil vermek olmalıdır II

İlkemiz almak değil vermek olmalıdır II

Sevgili kardeşlerim! Ana yaşam ilkemizin almak değil vermek olması gereğini Kur’ân’dan örneklendirmiştik. Bizleri verici konumuna getirecek olup her birimizin yapabileceği bazı işleri de Peygamberimizin dilinden örneklendirmiştik. Sohbetimizin bu bölümünde verdiğimiz Peygamberi öğütlerin bazılarını açıklamaya çalışalım. Ancak önce değindiğimiz bir gerçeği tekrar hatırlatalım:

Kur’ân-ı Kerîm’de ve Peygamberimizin dilinde Sadaka sözcüğü sosyal yardımlar dâhil imanı kanıtlayan bütün söz, davranış ve iş anlamına gelir. Tüm güzellikleri de içine alır.

Peygamberimiz bizleri vericilerden kılacak örneklerinden bir kaçı şöyle:

  1. Öğrenilebilir ve uygulanabilirolan her bir şeyin öğrenilmesi ve öğretilmesi bir sadakadır.”

Biz yalnızca Kur’ânî bilgilerin öğretilmesinin sadaka yani hayır olduğunu sanıyoruz. Oysaki insanlara faydalı olan bütün bilgilerin öğretilmesi de bir sadakadır. Mesela günümüzde pek çoğumuz bilgisayar kullanıyor. Bilgisayarla ilgili küçük de olsa bir bilginin aktarılması da bir sadakadır. Kişiye verici olmak için yeter bir sadakadır.

  1. Peygamberimiz bir hadislerinde de “En faziletli sadaka aç bir canlıyı doyurmaktır.” buyurmaktadır.

Günlük yaşamdan aldığımız iki örnek vermek istiyorum:

  1.  Ev komşumuz genç bir hanım kardeşimiz var. Geçen gün baktım yedi-sekiz tane kediyi doyuruyor. Onlara özel mamalar alıyor, onlar için bir de yuvamsı bir baraka kurmuş. İnanın gıpta ettim. Bu ne büyük soylu davranıştır. Şöyle söylemekten de kendimi alamadım:
  2. Kızım galiba sen Cenneti böylece kazanacaksın.
  3. Bu arada hatırladığım beni etkilemiş bir olayı da aktarmak istiyorum. Kitaplarından tanıdığım hukukçu ünlü bir akademisyen vardı. İslâmî yaşama ilgisiz görünümlüydü. Bir tv programında anlattıklarından hayretlere düştüm.

Yıllardan beri her gün 10-15 kilo et ve kemik alıyor, getirip köpeklere yediriyor. Alıştırdığı köpekler aç kalır endişesiyle yıllardır bayram tatillerine bile çıkmıyormuş.

Aziz kardeşlerim! Buna nasıl gıpta etmezsiniz… Şimdi düşünüyorum, bu kişi yüreğinde İslâmî iman taşıyorsa köpeklere olan merhameti onu -hiç şüphe etmiyorum- Cennetliklerden kılabilir. Çünkü Peygamberimizin açıklaması bunu kanıtlıyor. Aziz Peygamberimiz efendimiziin müjdesi şöyle:

“Sizden önceki topluluklar içinde bir fahişe kadın susuzluğunu gidermek için bir kuyu başına gelir. Bir de ne görsün, susuzluktan kavrulan bir köpek kıvranıyor. O fahişe kadın örtüsünü ip gibi kullanarak ayakkabılarıyla kuyudan çıkardığı suyla köpeğin susuzluğunu giderir.”

Aziz Peygamberimiz anlatımına devamla şöyle buyuruyor:

“Allah bu ameli sebebiyle o fahişe kulunu bağışladı.”

  1. Peygamberimizin bizi verici kılacak bir öğüdü de şöyle: “Sadakanın en faziletlisi içinde düşmanlık besleyen akrabaya verilen sadakadır.”

Biz, akrabamız kendisine yaptığımız iyiliğe teşekkür etmese irtibatı kesiyoruz. Ama Peygamberimiz böylesi davranışımızı onaylamıyor. Demek ki insanların düşmanlıklarını eritmenin yolu ve yöntemi de bu. Yani alıcı değil, verici olmak. Allah için verici olmak düşmanlık besleyen insanların kafasında öyle bir inkılap vücuda getirir ki siz o erdem inkılabını pek çok ilim adamıyla yoğun bir eğitim vererek bile sağlayamazsınız.

Peygamberimizin bir öğüdü de şöyle:

  1.  “Mümin kardeşine tebessüm etmen de bir sadakadır.”

 Bir tebessüm yok mu bir tebessüm, tebessüm edilen insanı hayırlara yöneltebilir. Hayıra yönelen insan da büyük fedakârlıklar yapabilir. Tebessüm deyip geçmeyin. Yaşadığımız dünyada Allah’tan kopan insanlar ilgiye muhtaç, mânen yetim yani bir tebessüme muhtaç hale gelebiliyor. Gençler zannederler ki hep biz ilgiye muhtacız. Hayır. Babalar da anneler de , dedeler de nineler de alakaya muhtaçtır. Çünkü insan ilgiye muhtaç varlıktır.

Aziz Kardeşlerim -Allah aşkına- söyleyelim, verici olmamızı sağlayacak bütün bu erdemleri ve benzerlerini yapamayacak bir fert var mı aramızda. Herkes mutlaka bir şeyler yapabilir. Yeter ki Rabbimizin rızasını hedefleyerek bu yola girelim.

Sevgili kardeşlerim; biz bazı örnekler verdik ama aslında merhameti bol olan Rabbimizin bizlere verdiği emirlere, bizler için koyduğu yasaklara baktığımızda, bütün bu ilahi emirleri uygulamanın, tüm bu ilâhi yasaklardan sakınmanın da kişiyi yaşadığı toplumda bir verici haline getirdiğini görebiliyoruz.

İlâhi Emirler ve Yasaklara Uyuş da Vericiliktir

  1. Rabbimiz; “Ey müminler topluca barışa yöneliniz, barış adamı olunuz, çevrenize barış saçınız,” buyurur.Bu emri uygulama kişiyi yaşadığı toplumda verici kılmaz mı?
  2. Rabbimiz bize Kur’an’ında; Namazlarınızı cemaatle kılın ve de toplumun acizlerine, işsizlerine, dullarına, yetimlerine mallarınızdaki zekât haklarından verin,” buyuruyor. Cemaat namazlarında fakirle zengin, âlimle cahil, gençle ihtiyar, bir araya gelmiyor, kaynaşmıyor mu? Onlar için verici olma yani yardımlaşma zemini oluşmuyor mu? Cemaat namazlarına katılma toplumun birliğini pekiştirmiyor mu? Kişiye toplumu için de zaman ayırma eğitimini kazandırmıyor mu? Hele hele o zekât emri, hele hele âciz akrabaya nafaka emri… Bunlar kişiyi verici haline getirmiyor mu?
  3. Aziz Kardeşlerim “Bir topluluğa olan kininiz sakın ha sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun. Sizi Rabbinizin rızasına yaklaştıracak olan adalettir…” şeklindeki Mâide sûresinin 8. âyeti, kişiyi verici kılan ne büyük, ne yüce evrensel bir ilkedir.

Adalet pek büyük bir vericiliktir. Böylesi vericilikler olmasa toplum hayatı kıvamını bulabilir mi? Yaşanmaya değer olabilir mi?

Kardeşlerim; geliniz Rabbimizin yasaklayıcı buyruklarına da bir bakalım.

  •  Faizden korunmak, içki-kumardan uzaklaşmak, rüşvete bulaşmamak, yalandan sakınmak, gıybet yapmamak, iftirada bulunmamak, haset etmemek, israfa düşmemek, gösteriş budalalığı içine girmemek. Bunların her biri bir vericiliktir.

Sevgili kardeşlerim; bendeniz çok çok mailler alıyorum. Aileler, aile reislerinin içkici olmalarından, ailenin nafakasını kumara vermelerinden ötürü nasıl bedbaht olduklarının örneklerini görüyorum. Bu olumsuz örnekleri görünce haramlardan kaçınmanın vericilik olduğunu anlayabiliyorsunuz.

Aziz kardeşlerim; biraz da günümüz aktüalitesine gelelim. Her gece haberlerde siyasilerinizi ve diğer insanları dinliyoruz. Her gece art arda yalanlar söyleniyor. Art arda vaatler ediliyor. Art arda gıybetler yapılıyor. İnsanlar kendilerinde olmayan vasıflarla nitelendirilerek iftiraya uğratılıyor. Bunları hayatımızda basit gibi görmeye başladık. Şimdi bu tür haramların yaygın olduğu, rüşvetin kol gezdiği, faizin ekonomiye egemen olduğu bir toplumda istikrar, huzur olur mu? Rahat geçim olur mu? Ekonomik gelişme olur mu? Şimdi bu yasaklardan kaçındığımızda -belki farkında değiliz ama- verici konumuna geliyoruz. Çünkü içkisizliğe örnek oluyoruz. Kumarsızlığa örnek oluyoruz. Faizsizliğe örnek oluyoruz.

Bilfiil Verici Olamazsak da Niyetle Verici Olabiliriz

Güzel kardeşlerim! Sözün tam burasında bir ilave yapalım. Hayatımızın ilkesi; ben ne alabilirim değil ben ne verebilirim olmalı. Bir an için aziz Peygamberimizden aktardığımız işleri de yapamadığımızı düşünelim. Bunun tasavvuru mümkün değil ama bir an için böyle düşünelim. Bilfiil verici olamasak de niyetimizle verici olabiliriz. Bakınız aziz Peygamberimiz, biricik hayat önderimiz ne buyuruyor:

 “Bir insan bir iyiliği bir güzelliği yapmak istese ama onu çeşitli sebepler dolayısıyla yapamasa, Allah û Zülcelâl ona o ameli yapmış gibi ecir ihsan eder.” Peygamberimiz “İnsanların niyetlerine göre değerlendirileceklerini” de müjdeliyor. Her akşam haberlerde nice nice zalimlerin, nice nice mazlumlara zulmettiklerini izliyoruz. O izlediğimiz zulümlere karşı ruhumuzda nefret oluşturmak, o yapılan zulümlere iç dünyamızda karşı çıkmak, bizi bilfiil cihad eden mücahitlerin sevaplarına ulaştırabilir. Önemli olan kafamızı ve kalbimizi güzelliklere açabilmektir.

Devam edecek

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.