islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3234
EURO
35,0716
ALTIN
2.282,24
BIST
9.009,56
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
20°C
İstanbul
20°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

İslâm Demokrasiyi Onaylar mı? Onayladığı ve Karşı Çıktığı Yönler Nelerdir?

İslâm Demokrasiyi Onaylar mı? Onayladığı ve Karşı Çıktığı Yönler Nelerdir?

Bismillah… Rabbimize hamd eder, kulu ve elçisi Hz.Muhammed’e kalbî ihtiramlarımı ve bağlılığımı arz ederim.

İslâm bir hayat düzeni olarak görül(e)mediği için İslâm açısından Cumhuriyet/Demokrasi/Hukukun üstünlüğü gibi konularda düşünenlerimiz ve kalem oynatanlarımız çok az olduğundan yayınlanmış makaleler ve kitaplar da pek azdır. Neşredilenlerin büyük çoğunluğu da geleneksel kültürümüzü yansıtıcı olup akademik bir dile yazılmış denemelerdir ve sadra şifa verici olmaktan uzaktır.

Bendenizin de bu konuda yazılarım oldu.

Mustafa Tekin hocamız sitemizde “İslam’da demokrasi yok diyenler bize ne vaat ediyor?” ve “Demokrasi haram da, istibdat helal mi?” başlıklı iki makale yayınladı. Can alıcı sorular da yöneltti.

Hocamızın da değindiği gibi bizde İslâm adına demokrasi karşıtları olduğu gibi taraftarları da vardır. Ama niçin karşıt ve taraftar olduklarını doyurucu bir şekilde açıklayabilen pek yoktur. Anlatılanlar eksiktir ve tatmin edici olmaktan uzaktır.

Geçtiğimiz günlerde ülkemizde olan Raşid Gannuşi demokrasi ile ilgili konuştu. Kendisi teori ve uygulama adamı olduğu için sözleri önemsendi. Şöyle diyordu:

İslam, akılları, ekonomiyi, insanların özgürlüklerini tutsak eden prangaları kırmak için geldi. Şura ilkesiyle geldi. Yani yönetim halkındır. Yöneten halkın hizmetçisidir. Onu görevlendiren halktır. İstediği vakit onu görevden alabilecek yetki de onundur. Biz İslam ile demokrasi arasında bir çelişki olmadığını düşünüyoruz. Demokrasi halkın yönetimidir. İslam da ümmetin yönetimidir.Bu nedenle demokrasinin haram olduğu yönünde ortaya atılan iddialar, İslam’ı yanlış anlamaktır.”

Gannuşi’nin İslâm açısından demokrasiye tam olarak nasıl baktığını bilmiyorum ama alıntıladığımız türden yaklaşımlar eksiktir. İslâm-demokrasi ilişkisini açıklayıcı olmaktan uzaktır.

Demokrasinin Tanımları

Demokrasinin pek çok tanımı yapılır. Ama biz entelektüel tartışmaları geçelim ve öze gelelim.

İslâm-demokrasi ilişkisini açıklayabilmek için İslâm açısından demokrasiyi dört ana başlıkta incelememiz gerekmektedir:

I. Halkın yöneticilerini seçim yoluyla seçebilmesi,
II. Seçilecek insanların sahip olması gereken vasıfları,
III. Seçileceklerin halkı hangi temel esaslara ve yasalara göre yönetecekleri,
IV. Seçileceklerin ne sürede iktidarda kalacakları.

Bu dört konuya açıklık getirdiğimizde niçin (taraftar) veya karşı olmamız gerektiğini kavradığımız gibi ne olmamız gerektiğini de idrak etmiş oluruz.

A. Halkın yöneticilerini seçim yoluyla seçebilmesi,

Demokrasi “Halkın yöneticilerini seçim yoluyla seçebilmesi“ ise İslâm demokrasiyle örtüşür. Çünkü Kur’ân ve Sünnet’in getirdiği Şûra ilkesi seçimi gerekli kılar. (Al-i İmran 159; Şûra 38) Yaşadığımız iletişim ve ulaşım şartlarında Şûra ilkesi ancak seçim ilkesi olarak algılanabilir. Bunda hiç şüphe yoktur. Ama demokrasi bundan ibaret değildir.

Tarihi dönemlerde toplumları Peygamberler ve onların seçtikleri kişiler yönetirdi.( Örnek olarak bak: Bakara 246) Ama Aziz Peygamberimiz Allah’ın son elçisi ve tebliğ ettiği Kur’ân son ilahi yasalar bütünü olduğu için İslâm’da yöneticilerin seçimi ilkelere bağlanmıştır.

Rabbimiz yönetim konusunda hiçbir kişiye, aileye, ırka ve kavme ayrıcalık tanımamıştır. Peygamberimiz de kendi ailesi dahil hiçbir şahıs veya topluluğa imtiyaz vermemiş ve kendisinden sonrası için vasiyet te de bulunmamıştır. Çok özet olarak değinirsek yöneticilerin seçimi adalet ve şûra yöntemiyle îman, salih amel ve liyakat ölçülerine bağlanmıştır.

 Aldıkları vahiy ölçülerine göre yöneten Hz. Davud ve Hz. Süleyman Peygamber örnekleri gibi tarihte kalmış uygulamalar bizi bağlayıcı değildir. Bu sebeple İslâm krallık, padişahlık, sultanlık sistemlerine kapalıdır, diyebiliriz.

B. Seçilecek insanların sahip olması gereken vasıfları,

Demokratik ülkelerde ve ülkemizde seçilecekler için vasıflar belirlenmiştir. Kimlerin seçime katılamayacakları açıklanmıştır. Bu konu Kur’ân ve Sünnet’te daha ayrıntılı ve halk yararına olacak şekilde düzenlenmiştir.

Seçilmek üzere seçime katılacak kişiler genç-yaşlı kadın veya erkek olabilir. Ama onların aşağıda açıklanacak Tevbe sûresinin 71. âyetindeki dört vasıf/şart ile Nisa sûresinin 58. âyetindeki liyakat şartını taşımaları gerekir. Biz tövbe suresinin 71. ayetinin seçilme için gerekli ve yeterli şartları içerdiği kanaatindeyiz. Şimdi bu ayetin anlamını sunarak içerdiği vasıfları görelim:

“Mümin erkekler ve kadınlar birbirlerinin Evliya’sıdır: Onlar birbirlerini temsil edebilir ve birbirleri adına tasarrufta bulunabilirler.

Onlar Ma’ruf olanı emredip gerçekleştirmeye çalışırlar, Müker’den de (güçleri ölçüsünde sözlü ve fiilî olarak)sakındırırlar.

Namazı birliktelik içinde kılar ve zekâtı verirler.

(Hayatı düzenleyici emirleri ve yasaklarında) Allah’a ve Resûlü’ne itâat ederler. Onlar Allah’ın kendilerini merhametiyle kuşatacağı insanlardır. Hiç şüphesiz Allah karşı koyulamayacak güç sahibidir ve neylerse güzel eyleyendir.”

a. Mümin Olmak.

Yüce Rabbimiz Kur’ân-ı Kerîm’inin Tevbe sûresinin anlamı verilen 71. ayetinde mümin erkek ve kadınlarının birbirlerinin Evliyası olduğunu açıklamaktadır. Tekili Veli olan Evliya velayetten gelir. Birçok benzeri ayetler yanısıra (Maide51,57) özellikle de bu âyette (Tevbe 71) müminlerin kendilerini hukuken temsil ve tasarruf edebilir olma hakkını yalnızca mümin olan erkekler ve kadınlara verebilecekleri açıklanmaktadır. Bir diğer anlatımla mümin erkekler mümin kadınların, mümin kadınlar da mümin erkeklerin velîsi olabilir. Bu anlamda veliliği gerçekleştirmemenin yeryüzünde ağır zulümlere ve bozulmalara sebep olacağı da Kur’anî bildiriler arasındadır.(Enfal 73) Mümin olma şartı son derece önemlidir. Birbirlerini seçme ve seçilmede veli olacak müminlerin aşağıda açıklanacak üç vasfa da sahip olması gerekir.

Batı demokrasilerinde de ülkenin vatandaşı olmak ve ağır cezayı gerektirir suç işlemiş olmamak gibi benzeri şartlar getirilmektedir.

b. Maruf’a çağırıcı ve Münker’den sakındırıcı olmak.

İslâm dinin, olgun aklın ve ilmin gereği olan Marûf’a çağırıcı ve ve Marûf’un zıddı olan Münker’den sakındırıcı olabilecek konumda olmak. Bu şart ana hatları ile sağlıklı olmayı, İslâm’ı bilmeyi ve genel kültürle donanımlı olmayı gerektirmektedir; demokrasilerin en büyük zaafı olan deist ve eşcinsel tipler gibi inançsız ve erdemsiz insanların seçilmesini engelleyici nitelikte oluşudur.

c. Namaz kılar ve şartları gerçekleştiğinde zekât vericiolmak.

Namazla Hak ve şartları gerçekleştiğinde Zekâtla halk ile bağlantılı olmayan

 topluma yönetici olamaz.

d. Allah’ın emirleri ve yasaklarını itaati benimsemek.

Bunun anlamı da İslâmî emirleri ve yasakları uygulayıcı olmaktır. Daha açık bir anlatımla bu vasıf doğru ve adil olmak gibi ilahi emirleri uygulayıcı ve faiz ve zina ve gibi haramlardan kaçıcı olmayı gerektirir. Emirleri ve yasakları alenen çiğneyen fasıklar yönetime talip olamazlar. Allah’ın başarı vadi yalnızca İmanlı ve salih amellileredir. (Nûr 55)

e. Yönetime liyakatli olmak.

Yukarıda açıklanan dört şart liyakati içeriyorsa da Nisa 58 de“”Şüphesiz Allah size emanetleri ehil /liyakatli olanlarınıza vermenizi emreder.İnsanlar arasında hükmettiğinizde adaletle hüküm vermenizi de emreder…” buyrularak liyakate özel vurgu yapıldığı için biz de zikretme gereğini duyduk.

Bu beş özeliğe sahip olanların talep etmeleri halinde adalet gösterilmeli yani adayların şartları doğru olarak belirlenmeli ve eşit koşullar içinde seçime katılabilmeleri sağlanmalıdır. Nisa 58’de ki toplumsal görevler olan emanetlerin liyakatlilere verilmesi akabinde gelen “insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmamızın” anlamı budur.

C. Seçileceklerin halkı hangi temel esaslara ve yasalara göre yönetecekleri,

İslâm ile demokrasi arasında ki en önemli fark budur. Batı demokrasilerinde seçilenler halkın daha çok da paralı organize güçlerin talepleri doğrultusunda oluşturacakları yasalara göre yönetirler. Bu yasalar genelde halkın aleyhine ve şimdilerde olduğu gibi hükümetleri de yönlendiren uluslararası güç odakları lehine olmaktadır.

İslâm’da ise yönetici temel esaslar ve yasaların vazıı Allah’tır ve Onun Elçisidir. Bu sebeple İslâmî düzen halkın sömürülmesini engelleyici, hukuki ve sosyal adaleti sağlayıcı ve halkın maddî ve mânevî sağlığını koruyucudur. Örneğin eğitim maddeci temeller üzerinde kurulamayacağı gibi ferdi mülkiyet kaldırılamaz ve faiz meşrulaştırılamaz. Eşcinselliğe özgürlük verilemez, işgal ve sömürü amaçlı savaş açılamaz ve ittifaklar oluşturulamaz. Aşağıda küçük bir örneğini sunacağımız Ku’ân ve Sünnet’e dayalı yapıya hiçbir şekilde dokunulamaz.

(Konunun Kur’âni temelleri için Bak. Nisa 59, 65; Nûr 51; Ahzab 36)

 İslâmî temel yasaların özeti

“Allah’ın egemenliği tüm ferdi ve toplumsal egemenliklerin üstündedir. Renk ve dil farklılıkları içinde insanlar, insan olarak hür ve eşit yaratılmışlardır.

Üstünlük inançta ve erdemli yaşantıdadır. Allah’a açık isyan ve insanî haklara tecavüz eylemleri dışında hürriyetler sınırlandırılamaz. Can-mal dokunulmazlığı vicdan ve din hürriyeti, öğretim, örgütlenme, seçme ve seçilme hakları gibi temel haklar ve özgürlükler, Allah’ın verdiği çiğnenemez değerlerdir. Adâlet, liyakatlileri görevlendirme, şura (danışma, seçim), sözlü, yazılı ve fiili eylemlerle faydalılara yönlendirip, zararlılardan sakındırma, toplumsal hayatın temel yasalarıdır. Barış, ilkedir. İnsanlara zulüm ve canlılara işkence yasaktır. Yasalar herkesi bağlar. Cezalar şahsidir. Yargı kararıyla suça bire bir ceza yöntemi olan kısâs, kutsal ilkedir. Toplumsal hayatın temeli ve nesillenmenin yöntemi, nikah akdine dayalı aile düzenidir. Özgün ölçüleri ile Miras haktır.

İnsan öldürme, zina, zina iftirası, hırsızlık ve meşru yönetime silahlı başkaldırı, cezâi müeyyideli yasaklardır. Bu ilâhî haramlar yanısıra inançlara baskı, içki, kumar, faiz, rüşvet, zulüm ve iftira gibi haramlar-yasaklar da meşrulaştırılamaz eylemlerdir.

Hayatın amacı, bu temel yasalar ve özel ibadetler çizgisinde kulluk bilinci içinde yaşayarak, ebedî hayatın mutluluğuna ermektir.” (Ali Rıza Demircan Cuma Mesajları, Beyan 2008, sh.76)

İnsanların yaratılıştan eğilimli olduğu, ilâhî şerîatlerden öğrendiği ve de tecrübelerle doğruladığı bu temel yasaların büyük bir bölümü, bilindiği gibi seküler sistemlerin de yasalaştırdığı değerlerdir.

Hiç şüphemiz Kur’ân ve Sünnet’in çerçevelediği alanın dışındaki yönetim alanları yetkili kurullar tarafından oluşturulacak yasalar ve yönetmeliklere göre düzenlenebilir.

Ortada bu temel fark varken İslâm demokrasiyi onaylar demek azim hatadır. Bu bölümü teberrüken mevzuumuzla ilgili bir âyetle bitirelim:

Ey İman edenler! Allah’ın yasalarına yürekten itaat edin. Allah’ın Elçisi Muhammed’e ve sizin gibi İslâmî çizgi üzerinde olan yöneticilere de itaat edin. Yöneticilerle ayrılığa düştüğünüzde ihtilaf konusunu Allah’ın ve Elçisi’nin koyduğu ölçülere göre çözümleyin Allah’a ve ahiret Günü’ne iman ediyorsanız yapmanız gereken budur. Çünkü bu tür bir yöntem daha hayırlı ve sonuçları bakımından daha güzeldir.”(Nisa 59)

D. Seçileceklerin ne sürede iktidarda kalacakları.

Seçilecek yöneticilerin hayat boyu yönetimde kalacakları şeklinde bir kural yoktur. Tarihi dönemlerde yönetimler, güce dayalı olarak zulmen ele geçirilmekte ve babadan oğula intikal yöntemiyle sürdürülmekteydi. Bu sebeple zalimleşen yönetimlere karşı başkaldırılıp kaldırılmayacağı hususu tartışma konusu olmuştu. Müslümanlar bağlayacak tek husus akitlere bağlılık yani önceden belirlenecek şartlara; sözleşmelere ve yasalara bağlılıktır. Seçilecek kişiler belirlenecek sürede yönetirler. Süre sonunda seçimlere gidilir.

Sonuç

Yukarıda açıklanan dört kural ışığında bakıldığında Günümüzde İslâm adına çıkmış/çıkarılmış İşid ve Taliban türü yönetimlerin yaptıklarının, krallık sultanlık ve emirliklerin sergilediği zulüm ve istibdadın, hatta diyanet, cemaat ve tarikatler türü yapılanmaların İslâmî meşruiyeti yoktur.

İslâm dahil halkın taleplerine açık (ki böyle bir demokrasi de yoktur) batı demokrasileri her hal-ü kârda tek adam ve zümre yönetimlerine tercih edilir.

İdeal çizgiye gelinceye kadar verimli bir merhale olacağından batı tipi demokrasiler İslam dünyasında görülen krallıklara, emirliklere ve meşruiyetleri kendilerinden menkul silahlı güçlere müreccahtır. Bu bilindiği için batı, Cezayir’de Filistin’de, Mısır’da ve Türkiye’de seçim sonuçlarını içine sindirememiştir. Darbeler tezgahlamıştır.

Not. Bu konuda birçok makalemiz olduğu için ayrıntılara inmedik. Makalemizde itiraz edilebilecek noktala olabilir. Saygılı bir dille yapılabilecek ilmî eleştireler makbulümüzdür ve bekliyoruz.

ALİ RIZA DEMİRCAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar
  1. Harun Görmüş dedi ki:

    Yazının varıp dayandığı yer “ehven-i şer” olmuş.

  2. Muhammed dedi ki:

    ALLAH razı olsun hocam gerekriği gibi ALLAH tan korkmamız gerekiyor çünkü bizi yoktan varedende doyuranda koruyanda o olduğu için yanlız on dönecek ve ona hesap vereceğiz