islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3640
EURO
34,9533
ALTIN
2.325,55
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

İslam Medeniyeti’nin Elbisesi

İslam Medeniyeti’nin Elbisesi

Her toplumun kendine has, kural, kaide, örf ve adetleri vardır. Aslında buna Kültür de deyebiliriz. Kanun koyucu tarafından kanun yapılırken, toplumun bu değerleri göz önünde bulundurulmalıdır ki, insanlar rahat ve huzurlu bir yaşama kavuşabilsinler.

Kanunları elbiseye, insanları ve toplumun kurallarını da insan bedenine benzetirsek, elbisenin bedenimize tam oturması gerekir ki, rahat ve huzur içinde giyilebilsin. Elbisenin bol ve ya dar olması, bedene nasıl rahatsızlık verirse, toplumun milli ve manevi değerlerine uymayan kanun ve kurallar da o toplumda yaşayan fertleri rahatsız eder. Belli bir süre sonra ise toplumda, tedavisi mümkün olmayan yaralar açar.

Günümüz de çektiğimiz sıkıntıların temel sebeplerinden bir tanesi, bazı dönemlerde “Bu elbise bu bedene olmaz” denilmemiş, kanun yapmak ve hazırlamak yerine; hukuk devrimi adı altında, Fransadan idare hukuku, Almanya ve İtalyadan ceza yargılama hukuku, İsviçreden ise Medeni hukuk alınmış ve yürürlüğe konulmuştur. Bu yapılırken iyi niyetle yapılmış olması dahi, sonucu değiştirmemiş, maalesef Müslüman Türk toplumuna giydirilen elbise dar gelmiştir.

1928 yılında, Anayasada ki “İslam” ibaresi, 1930 yılında ise okullardan din dersleri kaldırılmıştır. Ezanın 18 yıl gibi uzun bir süre Türkçe okutulması, Kuranı Kerimin orijinal halinin okunmasının yasaklanması, kılık kiyafet noktasında insanları yenilik ve modernlik adı altında bazı dayatmaların yapılması, Müslüman Türk toplumunun üzerine yeni giydirilen ve dar gelen elbisenin genişletilmesi ve tekrar dikilmesiydi. Ama taktir edersiniz ki, elbisenin bozularak tekrar dikilmesi, o elbisenin şeklini ve şemalini bozmuş, giyenler tarafından da rahat bir şekilde kullanılamamıştır.

                                     ***

 Hele 1949 yıllarında Osman Nuri Çerman’ın, CHP büyük kurultayında takdim edilen “Dinde reform ve Kemalizm” başlıklı elli küsur maddelik “Yeni islam projesi” emin olun evlere şenlik maddeler içermektedir. Zira bu proje 1956 yılında “İdeal Türkiye için dinde reform” adı altında kitaplaştırılmış, daha sonrasında ise “Dinde reform” adıyla dergi bile çıkarılmıştır. Gelin şimdi, sökülen elbisenin, toplumun bedenine nasıl(!) uydurulmaya çalışıldığını örneklendirmeye çalışalım.

“Dinde reform” adı altında, yüce kitabımız Kuran’ı Kerim’in ahkam ayetlerini çıkartıp, yerine yeni ayetler ve sureler ekleme hayaliyle yaşayan Çerman’ın, projesine bir göz atalım.

*İbadet dili öz Türkçe olacaktır.

*Kuranı Kerim’in özeti çıkarılacak, tüm ibadetlerde de bu özet pasajlar okunacaktır.

*Kuranı Kerim ayetlerinde, sözüm ona bilime, devletsel çıkarlara ve Kemalizm’in ruhuna uygunluk aranılacaktır.

*Kuranı Kerim ayetlerine, nutuk, söylev ve demeçlerinden veciz sözler ayet olarak eklenecektir.

* Temizlik suresi, İstiklal ülküsü suresi, askerlik ve kahramanlık suresi, turizm ve ticaret suresi, yasalara saygı suresi, vergi suresi gibi…

*Namaz günde iki defa sabah akşam kılınacak, namaz rekatleri 8’i geçmeyecektir.

*Hac yasaklanacak, okullarda ve kamuda oruç tutulmayacaktır.

Aslında, tarihin tozlu raflarında duran bu gerçekleri yazmamız, dindar ve mütedeyyin bir çizgide yaşamak isteyen insanlar için acı ve elem verici bir durumdur. Ama bu gerçeklerin hata olduğunun kabul edilmesi ve birdaha aynı hataya düşülmemesi adına anlatılması da gerekmektedir.

İdari hukukun Fransadan alınması ve Laiklik ilkesinin din ve devlet işlerinin ayrılması içinde dindar insanlar üzerinde baskı aracı olarak kullanılması, zaman zaman toplum üzerinde büyük rahatsızlıklara sebebiyet vermiştir. 28 Şubat süreci bunun en önemli örneklerinden sadece biridir.

Toplum, milli ve manevi değerleri ile toplum sıfatı kazanır. Laiklik fikri, 1789 Fransız ihtilali ile yeşermeye başlamış bir olgudur. Avrupada din adamlarının, yönetici konumda ki Kral, Kraliçe ve halkın üzerinde ki hegemonyasının yıkıldığı bir süreç başladı. Ancak şunu ifade etmekte fayda var. Fransada, Devlet-kilise ayrımını yapan yasa 1905 yılında teklif edilmiş, ancak 1924 yılında kabul edilmiştir. Aynı ülkede, laiklik ilkesinin Anayasada yerini bulması 1946 yılını bulmuştur. Bizde ise Laiklik ilkesi, Anayasaya 1937 yılında girmiştir.

İslam’ın bu noktada Batı kültüründen ayrılan tarafı, Batıda ki din adamları ve kralların dini kullanarak insanların üzerinde hegomonya oluşturması gibi bir felsefesinin olmamasıdır. Din ve vicdan hürriyeti noktasında İslam tarihinden verebileceğimiz en güzel örnek, Peygamberimiz(sav)’in hayata geçirdiği “Medine sözleşmesi” dir.   

Bütün bunlar bir yana, bu konu hakkında benim en çok dikkatimi çeken konu, Fransız ihtilalinden sonra çıkarılan ilk sivil özgürlük yasasının, Ahmet b. Hanbelin Müsnedinden yararlanılarak hazırlanması ve yürürlüğe konulmasıdır. Bu da bizlere göstermektedir ki, özgürlükler noktasında batı, gerektiğinde İslam medeniyetinden istifade etmeyi ihmal etmemiştir.

Hülasa; çağdaşlaşma adı altında Avrupadan ithal edilen kanun ve kurallar, İslam medeniyetine sahip bizler için birkaç beden küçük gelmiş, elbise sökülüp tekrar ek yapılarak büyütülmeye çalışılmış ama o elbise üzerimizde hiçte hoş durmamıştır. Ütüsüz, kirli ve yamalı bir elbise, bir insanın üzerinde ne kadar güzel durabilkir ki?

Fakat bu elbisenin, avrupanın veya avrupalının üzerinde çok hoş durmasından daha güzel bir şey olamaz. Hatta bu güzellik bizi cezbedebilir de… Zira o elbise, batı kültürü için dizaynedilmiş ve dikilmiştir.

21. asırda, sosyal ve kültürel açıdan bizim değerlerimiz ve kültürümüze uygun bir elbise dikimi artık şart olmuştur. Kendimizden ve medeniyetimizden emin bir şekilde; üzerimize uygun, ütülü ve gösterişli bir elbise…

Selam, saygı ve muhabbetlerimle…

Şaban DOĞAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar
  1. Hakan Oğuz dedi ki:

    Ağzınıza sağlık sayın hocam bunların ne kanunları ne de elbiseleri bize uymaz. Bizim İslam hukuku ve ahlakını geliştirip, tevazu elbisesini giymemiz kardeşlik bağlarımızı tekrardan kuvvetlendirip ümmet bilinciyle hareket etmemiz gerekir. Taklitçilik ve özenti bizleri ileriye götürmüyor. Bu millet küllerinden yeniden doğacaktır bı iznillah… İnancımız bu yöndedir.

    1. Şaban doğan dedi ki:

      Eyvallah Hakan Oğuz kardeşim. Bizler manevi değerlerimiz ile kaim olduğumuz müddetçe İslam medeniyetimizi tekrar inşaa edebiliriz.

  2. Şaban doğan dedi ki:

    Eyvallah Hakan Oğuz kardeşim. Bizler manevi değerlerimiz ile kaim olduğumuz müddetçe İslam medeniyetimizi tekrar inşaa edebiliriz.