islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,2596
EURO
34,6852
ALTIN
2.402,77
BIST
10.258,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
22°C
İstanbul
22°C
Açık
Salı Açık
25°C
Çarşamba Az Bulutlu
20°C
Perşembe Çok Bulutlu
17°C
Cuma Hafif Yağmurlu
17°C

İSLAM MEDENİYETİNİN MARUZ KALDIĞI İÇ TEHDİTLER

İSLAM MEDENİYETİNİN MARUZ KALDIĞI İÇ TEHDİTLER
11 Eylül 2021 12:45
A+
A-
Prof. Dr. Nihat Dalgın

Nihat Dalgın Hocamız “İslam Medeniyetinin Maruz Kaldığı İç Tehditler” başlıklı uzunca verimli çalışmasını, aşağıda alıntıladığımız sonuç bölümüyle şöylece özetlemektedir:

https://soundcloud.com/mirathaber/islam-medeniyetinin-maruz-kaldigi-ic-tehditler

“ İslam medeniyetinin maruz kaldığı iç tehditler isimli bu çalışmamızda ulaştığımız sonuçları şu şekilde hülasa etmek mümkündür:

 Müslüman toplumlardaki bazı dinî gruplarda İslam medeniyetinin odağında bulunan Yüce Allah’a ait özelliklerin kısmen de olsa toplumda saygınlık oluşturmuş bazı insanlarda da bulunduğu inancının tespit edilmesi İslam medeniyeti için önemli bir tehdittir.

İnsanlık tarihi boyunca peygamberlerin öncülük ettikleri “Tevhid Mücadelesi” bugün de gerek dış gerekse iç tehditlere karşı sürdürülmelidir. Bütün İslam toplumlarında örgün ve yaygın din eğitimi” Tevhid” akidesi etrafında yapılanmalıdır. Günümüz dünyasında bu konuda daha titiz olunmalıdır.

İslam’ın ikinci kaynağı olan Hz. Peygamber’in İslam medeniyetinin orijininden çıkarılma çabasının son bir iki asırdır yoğunluk kazanmış olması İslam medeniyeti için ciddi bir tehdit olarak algılanmalıdır. Hz. Peygamber’in bizzat kendisinin tebliğe memur olduğu İslam Dininin hayatın değişik alanlarında uygulanmasıyla ilgili hareket tarzı, yorumları, uygulamaları, ahlakı ve kişiliği dikkate alınmadan İslam ve onun son ilahi mesajı olan Kur’an tam anlamıyla anlaşılamaz. Hz. Peygamber’in misyonunu sadece Allah’tan aldığı Kur’an vahyini insanlara tebliğ etmek şeklinde sınırlandırmak; onun görevinin ümmeti tarafından sınırlandırılması gibi çok vahim bir hata olması yanında, Efendimizin Allah’a kulluk yolunda ümmetine rehberlik etme ve erdemli davranışlar hususunda “Model olma” vasfını da yok saymak anlamına gelecektir. Ayrıca peygamberin saf dışı edildiği bir ortamda ilahi mesaj indî yorumlarla buharlaştırılacak ve herkesin kendi lehine olacak şekilde kutsal mesaj yorumlanacak ve hayat İslam toplumlarındaki her grubun kutsal metinden kendi meşruiyeti için delil bulduğu bir kaosa dönüşecektir. Oysa sünnet, Kur’ân’ın doğru anlaşılmasının en sağlam yoludur, kaynağıdır.

İslam medeniyetinin kurucu metinlerini anlamada özellikle çağımızda batı medeniyetini odağa alan farklı bir yöntem/yaklaşım sergilendiğinin tespiti, bu sahada farklı bir hastalığa işaret etmektedir. Batı medeniyetinin oluşturduğu paradigmadan hareketle Kur’an ve Sünneti anlamaya çalışmak, çağdaş kabullerle paralellik oluşturana kadar ayet ve hadis metinlerindeki lafızların manalarıyla oynamak söz konusu hastalığın işaretleri olarak görülebilir. Çağdaşlarımız olan bazı Müslüman araştırmacılar bu kompleksten bir an önce kurtulmalıdır. Ayet ve hadis metnini gönderildiği/söylendiği zamanki dili, ortamı/bağlamı dikkate alarak anlamak başka bir şey; bu metinlerden çağdaş ihtiyaçlara cevap bulabilmek için onları günümüz şartlarında uygulamaya koyabilmek için yorumlamak başka bir şeydir.

Batılı ve doğulu insaflı ilim ehli tarihi süreçte kutsal metinlerin anlamını ve yorumunu dikkatli bir şekilde ayırt etmeye çalışmışken, günümüzde moda halini alan bazı akımlar bu zahmete katlanmaksızın, kutsal metinleri istedikleri manaya dayanak yapabilmek için metni oluşturan kelimelerin gerçek anlamlarıyla bile oynayarak hedeflerine ulaşmaya çalışmışlardır. Kanaatimizce bu tavır İslam medeniyetinin bekası için en ciddi sorunlar arasında görülerek mücadele edilmelidir.

İslam toplumlarında yerinde yapılan içtihatlar/yorumlar her zaman teşvik edilmiş ve hatalı yorumlara bile sevap verileceği bizzat Hz. Peygamber tarafından müjdelenmiştir. Ancak söz konusu yorumun masum sayılabilmesi için liyakat sahibi olanların içtihada açık olan yerlerde bu işlemi gerçekleştirmeleri gerekmektedir. Nitekim bu manada klasik dönemde oluşturulmuş içtihat mahsulü olan birçok eser günümüze kadar intikal etmiştir. Bu konuda farklı bir yöntem benimseyerek, liyakat ehli olmaması yanında, ilgili konuda açık bir nassın bulunduğu yerlerde bile gözüne taktığı modernite gözlüğüyle dinî metinleri anlamaya çalışmak, moderniteyle ters düştüğü yerlerde kitap ve müellif ayrımı gözetmeksizin hepsine dil uzatarak hakaretler etmek, tövbe edilmesi gereken büyük birer hata olarak görülmelidir. Bu tür yaklaşımlar Müslüman toplumlarda ilk dönemlerde yaşamış olan İslam âlimlerine ve onların telif ettiği kaynak eserlere olan güvenin sarsılmasına, tarihi mirasımız ile irtibatın kesilmesine neden olmaktadır. Asırlardır Müslümanlar arasında kabul görmüş olan eser ve müelliflerine karşı eleştiri hakkını kullanırken bile günümüz araştırmacısının saygılı olması önem arz etmektedir.

Dinî hayat samimiyet, güven, kalp huzuru ve dinginlik gerektirir. Ümmetin çoğunlukla kabul ettiği ve tarihi süreç sonunda toplumsal zemin bulan uygulamaların ise sürekliliği istenir ve bunlar üzerinde yersiz tartışmaların açılması toplumsal tepkiye sebep olur. Müslüman halkta kafa karışıklığına sebep olacak ve toplumun benimsediği kutsallara karşı güven bunalımı doğuracak söylemler farklı kliklerin oluşmasına sebep olacağı ve neticede toplumsal huzur ve barışı da bozacağı için doğru görülmez. Bu realiteye rağmen, günümüzde bazı araştırmacılar tarafından İslam medeniyetinde asırlardır kabul görmüş bazı konuların -günümüzde birey ve toplum için hiçbir faydası da bulunmamasına rağmen- tartışmaya açılması Müslüman halkın kafa karışıklığına sebep olmuştur. Bu tartışmalar toplumu bilinçlendirmek yerine halka zarar vermektedir. Bu tür tartışmalardan kaçınmalı, ilmî gayretler başka alanlarda harcanmalıdır.

 İslam medeniyeti adına ortaya çıkmış olan her bir kültürel formun bu medeniyetin inşasında bir yerinin olduğu göz ardı edilerek kültürel formlara tikel uygulama örnekleri olarak bakılmamalıdır. Ecdadın mirası olan kültürel formlara bir bütünün parçaları olarak bakılmalı, varlığı tartışmaya açılan gelenek-göreneklerin, somut ya da somut olmayan kültürel varlıklarımızdan birinin yokluğunun Müslüman toplumlarda nelere sebep olabileceği dikkate alınmalıdır. Yani Müslüman halkın benimsemiş olduğu ve gerek tevhid akidesiyle gerekse ahlaki öğretilerle ters düşmeyen kültürel formlarla gereksiz mücadeleden kaçınılmalıdır.

 Netice olarak, İslam medeniyetindeki simgelerin parçalar halinde değerlendirilmesi, kültür varlıklarının oluşturduğu büyük resmin göz ardı edilmesi farklı boyutta bir iç tehdit olarak görülmeli, bu konuda daha hassas olunmalıdır. İslam medeniyeti dış tehditlere karşı olduğu kadar iç tehditlere karşı da İslam’ın ilk günlerinden beri korunmuş ve günümüzde de korunmalıdır. Her medeniyetin kendine has özelliği, paradigması, kurucu şahsiyetleri ve kurucu metinleri mevcuttur. Medeniyete sahip çıkmak öncelikli olarak kurucuların maksadı doğrultusunda kurucu metinleri anlamak ve bu anlamı/ruhu/özü gelecek kuşaklara bozmadan aktarmakla mümkündür. Kurucu metinlerin anlamını bozmak, hâkim medeniyet algılarıyla bu metinleri bağlamlarından kopararak anlamaya/yorumlamaya çalışmak, bazı durumlarda o medeniyetin bekası için dış tehditlerden daha büyük bir tehdit oluşturabilir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.