islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

İslami Davetin Önemi

İslami Davetin Önemi
2 Şubat 2018 14:19
A+
A-

Davet: İslâm dininin esaslarını anlatarak, insanların onu benimsemelerini ve dinin koyduğu esaslara göre yaşamalarını sağlama çabası olarak ifade edilebilir.

İslâm’a davet, İslâm’ın ele aldığı bütün konularda geçerlidir. Tüm hayatımız, davetin kapsamına girmektedir. Bu bakımdan İslâm  davetinin geniş bir tatbikat alanı ve geniş bir muhatap kitlesi vardır. Davetin yapılacağı bu kitleye, yalnız gayrimüslimler değil, münâfıklar ve müslümanlar da dahildir; kısaca tüm insanlık, davet faaliyeti ile karşı karşıyadır.

En güzel örnek Allah rasulu (sav), Hayber fethi öncesi kılıcıyla savaşa hazırlık yapan Hz. Ali(r.a)’ya ilişkin

“Yavaş ol ey Ali, vallahi senin elinle bir kimsenin hidayet bulması güneşin üzerine doğduğu herşeyden daha hayırlıdır.” (Buhari, Cihad 4/58, Müslim, F.sahabe 2406), buyuruyor.

Bir ayette ise Rabbimiz(c.c):

“İndirdiğimiz o açık açıkâyetlerimizi ve doğruyu -biz, kitapta insanlara onu pek açık bir sûrette bildirdikten sonra- gizleyenler (yok mu?) İşte onlara hem Allah lânet eder ve hem de lânet etmek şânından olan herkes lânet eder.” (2/ Bakara, 159)

Bu hadis ve bu ayet bize Davetin öneminden çarpıcı vurgularla bahsetmektedir.  Ancak çoğumuz, İslam’ı yaymak için ciddi gayretler sarfetmiyor.

Sarfetmeye çalışan samimi müslümanların da malesef çoğu, davetin usulunden/ yönteminden habersiz. Halbuki bizi samimi Müslümanlardan yapan, öncelikle Rabbimizin rahmetiydi. İnsan, allah’ın rahmetiyle imana gelebilmesinden ümit kesilmeyecek kadar büyük bir yatırımdır. Birçok ayet bunu haber veriyor. Mesela bir ayette:

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı tutunun ve birbirinizden kopmayın. Ve Allah’ın size verdiği nimetleri hatırlayın: Siz birbirinize düşman iken kalplerinizi nasıl uzlaştırdı da O’nun lütfu ile kardeş oldunuz; ve ateşli bir uçurumun kenarında (iken) sizi ondan (nasıl) korudu. Bu şekilde Allah mesajlarını size açıklar ki hidayet bulasınız. (3/ Ali imran, 103)

Aynı surenin bir sonraki âyetinde kullanılan emir kipinden, Allah’ın üzerimize yüklediği davet sorumluluğu açık bir şekilde anlaşılmaktadır:

Sizden öyle bir topluluk bulunsun ki (onlar herkesi) hayra davet etsin, iyiliği emredip kötülükten sakındırsın. ” (3/ Ali imrân, 104)

Hz. Peygamber (s.a.s.) de: “Sizden her kim bir kötülük görürse onu eliyle düzeltsin; gücü yetmezse diliyle düzeltsin; buna da gücü yetmezse kalbiyle buğzetsin ki bu, imanın en zayıfıdır. ” (Müslim, İman, 78)

buyurarak davet görevinin imanla ilişkili bir husus olduğunu belirtmiştir.

Bulaştığımız yahudilik özelliklerinden biri de şüphesiz: tebliğ görevini terketmektir.

Bunu aşağıdaki hadis de görmek mümkün.

Rasulullah (a.s) ‘dan şöyle rivayet olunuyor:

isrâiloğulları arasında zulüm yaygınlaştığı zaman onlardan biri, diğerini bir günah işlerken görür ve önce o işten sakındırırdı. Fakat ertesi günü, o adamla oturup kalkabilmek, yiyip içebilmek (menfaat sağlamak) için gördüğü kötülükten sakındırmazdı. Bunun üzerine cenâb-ı hak onları birbirine düşürdü ve haklarında: isrâiloğulları’ndan olup da küfredenlere dâvûd’un da, meryem oğlu isa’nın da diliyle lânet olunmuştur. Bunun sebebi, isyan etmeleri ve ifrata sapmaları idi. Onlar, işledikleri herhangi bir fenalıktan birbirlerini vazgeçirmeye çalışmazlardı. Yapmakta devam ettikleri (o hâl) ne kötü idi! (5/ Mâide, 78-79) âyetlerini indirdi. Evet, siz de, ya zalime engel olursunuz ve onu hakka çekersiniz; ya da bu durum sizin başınıza da gelir.” (İbn Mâce, Fiten, 20; Tirmizî, Tefsîru sûrati’l-mâide, 7)

Davet faaliyetinin müspet netice vermesi için, bu işin plânlı, programlı, metodlu ve muntazam bir şekilde yapılmasının gerekli olduğu, şüphe götürmez bir gerçektir. Davetçi, gayesine ulaşabilmek için sıhhatli ve doğru olan usûl ve metodlara başvurmak zorundadır. Şayet metod, hatalı ve uzaklaştırıcı ise sadece dâvânın yüceliği yetmez. Bu bakımdan davette metod, davetin önemli bir parçası sayılmalıdır.

“(İnsanları) rabbinin yoluna hikmetle, güzel öğütle davet et. Onlarla mücadeleni en güzel (yol) hangisi ise onunla yap. ” (16/ Nahl, 125);

“Ehl-i kitap ile ancak en güzel (metod) hangisi ise onunla mücadele ediniz. ” (29/ Ankebût, 46);

De ki (habîbim:) işte bu, benim yolumdur. Ben (insanları) allah’a (körü körüne değil) bir basîret üzere davet ediyorum. Ben de, bana tâbî olanlar da (böyleyiz). ” (12/ Yusuf, 108)

İslâm davetinin ilk tatbikçisi ve rehberi olan peygamber efendimiz (s.a.s.) de yaşayışı, davranışı ve sözleriyle davet faaliyetinde metodun önemini vurgulamış, bu konuda en güzel ve en geçerli örnekleri vermiştir. Çevreye davet için görevli olarak gönderdiği ashâbına(selam üzerlerine olsun):

” Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz; müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz. ” (Buhârî, Cihâd, 164)

Buyurmaktadır.

Peki, günümüzde kaç İmam, anne, baba vs. Bu ayetleri uygulamaya geçirmiş?

Cevabımız: tabiiki çok az, bunun nedenlerinden en önemlisi dinimizi: atalardan olduğu şekliyle/ yanlış olma ihtimalini (Kur’an ve sahih sünnetle) ölçmeksizin öğrenmemizdir.

Onlarca cemaatin hakkın kendisinde olduğunu iddia ettiği bir dönem de hepsi hakkı söyleyemeyeceğine göre; –aralarındaki tezatlıklar malumunuzdur- tek çare İlk Kur’an nesline dönmektedir. Onların temel kaynağı: Allah’ın kitabıydı. Allah rasulu (s.a.s)  ise bunu en güzel yaşayan ve tebliğ eden kişiydi. Onun da uyduğu tek ölçü: şüphesiz Kur’andı. (Bkz: 46/Ahkaf9,  6/En’am50,  53/Necm3)

Anlaşılması kolay kılınmış(54/17) hayat kılavuzumuz (17/9) Kur’an

Allah rasulleri Harun(a.s) ve Musa(a.s)’a, Rablik ve İlahlık taslayan azgın Firavun için bile

İkiniz birlikte doğruca Firavun’a gidin; çünkü o gerçekten her türlü ölçüyü aşmış bulunuyor!(Taha 20/ 23-24)

Ama onunla yumuşak bir dille konuşun ki, o zaman belki aklını başına toplar, yahut [böylece, eazından kendisine] gözdağı verilmiş olur.”

Demek ki rabbimiz çok azgın bile olsa muhatabımıza tebliğ yaparken yumuşak konuşmamızı istiyor. Lütfen bu ayet üzerinde kafa yoralım.

Bir hadisle ilk yazımızı bitirelim. İnşallah sonraki yazımızda tebliğde yöntem üzerinde duracağız.

” Kim, bir hidayete davette bulunursa, o hidayete uyanların elde ettiği mükafatın tamamına, çağıran da erişir.” (Müslim, İlim 16; Tirmizî, İlim, 15)

Rabbim bizleri, Rasulullah (a.s)ın müjdesine erişenlerden, tebliğini güzel yapanlardan ve değerlerini güzel savunanlardan eylesin.

Tebliğ üzerine faydalandığım ve okunmasını tavsiye ettiğim eserler:

Hz. Muhammedin Hayatı ve İslam’a Daveti, Celaleddin Vatandaş, Pınar Yay.
Kur’anda Tebliğ Ve Eğitim Psikolojisi, Mehmet Şanver, Pınar Yay.
Rasûlullah’ın İslâm’a Davet Metodu, Ahmed Önkal
Yürek Fethi, Denge Yay.
Yoldaki İşaretler, Şehid Seyyid Kutub, Pınar Yay

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.