islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
13°C
İstanbul
13°C
Yağmurlu
Cumartesi Parçalı Bulutlu
19°C
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
23°C

Kader İnancı ve Kulun Allah’a Teslimiyeti

Kader İnancı ve Kulun Allah’a Teslimiyeti

Kadere iman, inanç esaslarımızdandır. Kader, Cenâb-ı Hakk’ın ezelden ebede kadar olmuş ve olacak, iyi-kötü her “şey”in oluş zamanını, yerini ve her türlü özelliklerini ezelden bilmesi, öylece takdir ve tespit etmesidir.   

Kazâ ise, zamanı gelince ezelî ilmine ve takdirine uygun olarak eşya ve olayları yaratmasıdır.

Bu tariften anlaşıldığına göre kader, Yüce Allah’ın ilim, irade ve kudret sıfatının bir tecellisi; kaza da, tekvin sıfatının eseridir. Yani kadere iman demek, Allahu Teâlâ’nın İlim, İrade, Kudret ve Tekvin sıfatlarına inanmaktır. Yüce Allah, olacak olan herhangi bir şeyi veya kulların, hangi eylemi ne zaman işleyeceğini ilim sıfatı ile bilir, irade sıfatıyla onun meydana gelmesini ister, kudret sıfatıyla buna güç yetirir ve tekvin sıfatıyla da yaratır. İşte bizim bütün bunlara inanmamız, kadere imanı oluşturur. Yoksa Allahu Teâlâ bir senaryo yazmıştır, kulları da bu senaryoyu oynayan sanatçılar değildir. Kullar hayrı da şerri de dileme özgürlüğüne sahiptir. Böyle bir özgürlük olmayıp, Allah’ın dediklerini yapmaya mecbur edilselerdi, ahirette sorguya çekilmeleri ve cehenneme atılmaları zulüm olurdu ki, Allah zulüm yapmaktan münezzehtir. Hem seçme hakkı vermeyecek, hem de yaptıklarından sorumlu tutacak. İşte bu Allah için mümkün değildir, zulümdür, abestir. Allah da (c.c), zulüm ve abesle iştigalden berîdir/uzaktır. Onun için “Alın yazısı” diye bir olay yanlış anlatılmaktadır. Yani “Allah (c.c), herkesin alnına bir yazı yazmış, tabir caizse, dünyada oynayacağı rolün senaryosunu yazmış, kullar da bu rollerinin gereğini yapmaktalar. Adam öldüren kişi bu yazılı senaryoya göre katil oluyor, fuhuş günahı işleyen, hırsızlık ve yankesicilik yapan, terörist vb. alnına yazılmış olan senaryoya göre bu eylemleri yapmaktadır. Kulun bu olayları yapmada bir müdahalesi yoktur” gibi bir alın yazısı anlatılmaktadır. Böyle bir alın yazısı yoktur. Bu, kaderciliktir. İslam’da kadere iman vardır, kadercilik yoktur. Kadercilik yapanlar, işlemiş oldukları günahların faili olarak Allah’ı göstermektedirler ve O’nu suçlu ilan etmektedirler.  Eğer Allah (c.c), emrettiklerini zorla yapmak mecburiyetinde bıraksaydı -hâşâ- zâlim olurdu ki bu imkânsızdır. Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur: ذَلِكَ بِمَا قَدَّمَتْ أَيْدِيكُمْ وَأَنَّ اللّهَ لَيْسَ بِظَلاَّمٍ لِّلْعَبِيدِ “İşte bu kendi ellerinizle işlediklerinizin karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez!” (Enfal:8/51).

Mesela kişi, büyük tecrübeler sonucu konulmuş olan trafik kurallarına uymuyor, kırmızı ışıkta geçerek veya aşırı sürat ya da yanlış sollayarak kaza yapıyor, sonunda kendi ölümüne veya başkasının ölümüne sebep oluyorsa, hem kendinin, hem de ölümüne sebep olduğu kişinin katili oluyor. Kalkıp da “Ne yapalım, alnına ne yazıldı ise o başına geldi, kaderi bu imiş” diyemeyiz. Yüce Allah, ilmi ezelisi ile o kulun nerede ve ne zaman aşırı hız yaparak veya kırmızı ışık ihlali, ya da yanlış solama ile trafik kazası yapacağını biliyordu, ona göre ezelde onu tespit anlamında takdir etti. Yeri ve zamanı gelince de o eylemi tekvin sıfatıyla yarattı ve kudret sıfatı ile de güç yetirdi. Allah’ın, ilmi ezelisi ile bildiği bir olayı takdir etmesi, tespit anlamındadır, hükmî takdir değildir. Yani ben böyle hükmettim, sen de bunu yapacaksın anlamında değildir.

            Bugün Türkiye’deki trafik kazaları ile Fransa’daki veya Almanya’dakileri karşılaştırdığınız zaman, Türkiye’deki rakamlar dudak uçuklatmaktadır. Allahu Teâlâ, Fransız veya Alman gâvurunu Türkiye’deki Müslümanlardan daha mı çok seviyor da onlara az trafik kazası yazarken Türkiye’ye daha fazla yazıyor hâşâ? Bu tamamen Enfal 51. ayette buyurduğu gibi “İşte bu kendi ellerinizle işlediklerinizin karşılığıdır. Yoksa Allah kullarına asla zulmetmez!” Kul, kendi yanlış tercihlerinden dolayı bir takım şerleri işledikten sonra “Bu benim alın yazım/kaderim” diyerek Allah’ı suçlu, kendini masum ilan edemez. Bu, Allah’a iftiradır.

Allah’a teslimiyet demek, kendi yaptıkları yüzünden başına gelenlerden dolayı, “Ne yapalım Allah’ın hakkımdaki kaderi bu imiş” diye sorumluluğu Allah’a atarak işin içinden sıyrılmak değildir. Adam öldürür hapse girer veya tecavüzden dolayı ceza alır, hapse konur, adı “Kader mahkûmu” olur. Böyle bir anlayış, kadercilik inancının bir yansımasıdır.

Teslimiyet demek; yüce Allah’ın “Biz sizi biraz korku, biraz açlık ve biraz mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmeyle imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele!” (Bakara: 2/155) ayetinde beyan buyrulduğu gibi, her türlü tedbiri aldıktan sonra, yağmur, sel, yangın, ölüm gibi mal ve canımızdan eksiltme kategorisine giren olaylar karşısında sonuca razı olup sabır göstermektir.  

            Şu halde kaza ve kadere iman; Allah’ın her şey’i bildiğine, ezelde bu bilgiye göre programladığına, sonra da zamanı gelince eşya ve olayları o bilgi ve programa göre yaratmakta olduğuna tereddütsüz olarak iman etmektir.

            Âlemde hayrın yanında şerler de yaratılmaktadır. Hayrı da, şerri de yaratan Allah’tır. Çünkü Allah’tan başka yaratıcı yoktur. Bu inanış, Kadere İmanın bir parçasıdır.  

Şerrin Allah’ın ilmi ve iradesi dışında meydana geldiğini ve Allah’ın şerleri yaratmadığını söylemek; Allah’ın İlim, İrâde, Kudret ve Tekvin sıfatlarının bir sınırı olduğunu iddia etmek demektir. Bu ise, İlahlığın şânına bir noksanlık isnadı olduğu gibi, kâinatın bir plân ve programa göre yaratıldığı gerçeğine de zıttır. Bunun içindir ki, hayır ve şerrin de Allah’tan olduğu, Allah tarafından yaratıldığı hususu, Kaza ve Kadere imanın içinde yer almıştır.

İnsanın işlediği hayrı da, şerri de Allah yarattığına göre, insan yaptığı şerden sorumlu tutulabilir mi? Sorusuna şöyle cevap veririz.

Allahu Teâlâ bizim yapacağımız iyi-kötü bütün hareketlerimizi, hayır ve şer bütün davranışlarımızı bilir ve zamanı gelince de yaratır. O’nun bu bilmesi ve yaratması, bizim sorumluluktan kurtulmamızı gerektirmez. Çünkü Allah, biz insanlara, iyi ile kötüyü, hayır ile şerri birbirinden ayırt edip bunlardan birini tercih etme irade ve seçimini, kabiliyet ve hürriyetini de vermiştir. İnsandaki bu irade ve ihtiyara, “cüzî irade” denir. İnsan bu kabiliyetini kullanarak iyiyi veya kötüyü, hayrı veya şerri seçebilir. Allah da onun bu tercihine göre, fiilini yaratır.

Demek ki, Allah kulun iyi veya kötü fiillerini, onu iyilik ve kötülük yapmaya zorlayarak değil, aksine irade ve seçimini kullanması sonucu, yaptığı tercihe göre yaratmaktadır. Kul iyiyi tercih ettiyse iyiyi yaratır, kötüyü tercih ettiğinde de kötüyü… Bu durumda sorumluluk da, seçim ve tercihi yapan insana ait olur.

Özet olarak denebilir ki, kulun fiillerinde şerri ve kötüyü yaratan Allah’tır; fakat onu isteyen, kazanan insandır. Bu sebeple sorumluluk da insana aittir.

Şu halde, kulun iradesini kullanarak işlediği fiillerini Allah’ın ezelde bilip takdir etmesi, kulu sorumluluktan kurtarmaz. Çünkü bu takdir; hüküm değil, tespit takdiridir. Allah’ın ilmi ezelisi ile bilmesi, kulu zorlama, irade ve seçimini ortadan kaldırma değildir.          

Musab SEYİTHAN

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.