islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Hafif Yağmurlu
23°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Az Bulutlu
22°C

Kadın İşgücüne “Pozitif Ayrımcılık” Uygulamak Feminizmdir

Kadın İşgücüne “Pozitif Ayrımcılık” Uygulamak Feminizmdir

Albayrak: Kadın Çalışanlara “Pozitif Ayrımcılık” Yapacağım

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nca, enerji sektöründe kadın istihdamını artırmak ve kamuoyunda farkındalık yaratmak maksadıyla düzenlenen “Türkiye’ye Enerji Veren Kadınlar Ödül Töreni”nde Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak konuştu. Albayrak, yaptığı açıklamada, “En ağır emanetleri hakkıyla taşıyan kadınlarımıza erkekler olarak bakışımızı değiştirelim. Başta kendi bakanlığım olmak üzere kadın çalışanlara ‘pozitif ayrımcılık’ yapacağım.” ifadelerini kullandı.

Kadın İşgücüne “Pozitif Ayrımcılık” Uygulamak Feminizmdir

Genç bakanımızın bizzat kendi ifadesiyle başta kendi bakanlığı olmak üzere devletin kurumlarında bundan böyle kadın çalışanlara yönelik ‘pozitif ayrımcılık’ uygulanacakmış. Siz bu ifadeden ne anladınız? Ne anlaşılması gerektiğini müsaadelerinizle biz bugünkü yazımızda sindire sindire açıklayalım. İster erkek, isterse kadın olsun işgücü niteliği taşıyan istisnasız herkes, yani çalışma gücüne ve isteğine sahip oldukları için, aktif bir biçimde iş arayan bir kimsedir. Genelde 15-64 yaş grubuna mensup, yani çalışma çağında olmakla birlikte çalışma iktidarına sahip olan bir kişidir. Bu durumda çalışmak isteyen kişinin, sağlıklı bir bedene sahip olması gerekmektedir.

Gelelim “pozitif ayrımcılık” kavramına. ‘Pozitif ayrımcılık’, geniş açılımlı fırsat eşitliğini sağlama ve sosyal hayata tam katılım kapsamında toplumda bilhassa engellilik, hastalık gibi özel durumları gereği sosyal yönden korunması gereken dezavantajlı gruplara makul seviyede tanınan imtiyazlardır, yani dezavantajlıyı ortadan kaldıracak kişiye özel bazı ilave haklardır. Bu bağlamda ‘pozitif ayrımcılık’, hukuk sisteminde ve toplumda gözlemlenen ayrımcılık uygulamalarından veya fırsat eşitliğinin yetersizliğinden dolayı toplumda görülen bazı haksızlıkları ortadan kaldırmaya ve eşit muamele sağlamaya yönelik olarak özellikle dezavantajlı sosyal kesime tanınmış özel haklardır.

Peki; işgücü niteliği taşıyan bir kadın, özel nitelikleriyle beraber bedenen ve aklen sağlam olduğu halde kendisine ‘pozitif ayrımcılık” uygulanmasına gerek var mıdır? Aslında yoktur. Çünkü kendisi fıtraten bazı özel istihdam alanlarında erkeklere göre daha avantajlı konumunda iken daha çok bedenî efor gerektiren başka istihdam alanlarında ise nispeten dezavantajlı konumunda olabilmektedir. Örneğin hizmet ve eğitim sektöründe kadın işgücünün istihdam oranı, erkeklere göre daha yüksek seviyelerdedir. Bakınız sosyal hizmet, iç mimarlık, hemşirelik, ana okul öğretmenliği ve akademik camia gibi alan ve sektörlerde kadınların istihdam oranı erkeklerinkinin çok daha üzerindedir. Herhalde burada kadın işgücüne ayrıca “pozitif ayrımcılık” uygulamanın bir anlamı yoktur. Belki de erkek işgücünün bu sektörlerde “pozitif ayrımcılık” ile desteklenmesi daha makul görülebilir.

Demek ki kadınların daha başarılı olduğu alanlarda ayrımcılık olmadığına göre bunun kadınlar açısından olumsuz yansımaları da yoktur. Ancak kadınların engelli olması hasebiyle sırf engelliliklerinden dolayı bu alan/sektörlerde istihdamda zorlanıyorsa tabiî ki kendilerine ‘pozitif ayrımcılık” uygulanmak suretiyle engel teşkil eden olumsuzları ortadan kaldırmak veya hafifletmek veya bizzat kendisini bertaraf etmek veya onu önlemek maksadıyla tedbirlere müracaat edilebilir. Ama bunun dışında mezkur alan/sektörlerde zaten avantajlı konumunda olan kadın işgücüne ayrıca yeni haklar tanımak, erkekler açısından bir adaletsizlik teşkil edecektir. Bu tarz yaklaşımlar ve uygulamalar ise tam da feminist kadınların istediğidir. Bu bağlamda “kadının güçlendirilmesi” demek, kadınların sahip olmadıkları haklara erişmesi değil, mevcut hakların üzerine erkeklere göre kendilerini daha güçlü konuma getirecek ve dolayısıyla kadınların lehine olacak yeni hakların ilave edilmesidir.

Hükümetimiz Farkına Varmadan AB’nin Feminist Politikalarını Mı Tatbik Ediyor?

Feminizm, cinsiyet temelindeki yapısal eşitsizliklerle ilintili olarak derin sosyal, siyasî ve ekonomik değişiklikleri savunmaktadır. Bu yaklaşım, âdeta düşman bellenen bütün erkekleri yok sayan bir anlayışa doğru gittiği için, toplumsal eşitlik açısından sakıncalı görülmüş ve bunun yerine ortak aklın bir sonucu olarak hem kadınların, hem de erkeklerin hiçbir ayrımcılığa tâbi tutulmamasını öngören “Cinsiyetler Eşitliği” kavramı daha muteber görülmüştür.

AB ülkelerinin hükümetleri, “Cinsiyetler Eşitliği” stratejilerini geliştirirken, bu görevi daha çok kadından sorumlu Bakanlık’ın veya ilgili kurumun uhdesine vermektedir. Türkiye’de de  “Cinsiyetler Eşitliği”nden sorumlu Bakanlık, Aile Bakanlığına bağlı Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’dür. Bunun için Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, misyonunu muğlak bir ifade ile “Kadın Erkek Eşitliğinin Sağlanması”nı ana gaye olarak belirlemiştir. Buna bağlı olarak somut açılımlarında ve uygulamalarında her nedense sadece kadına vurgu yapılmakta ve erkekler çoğu zaman göz ardı edilmektedir. Nitekim Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün ayrımcılık ile ilgili aşağıdaki görüşleri, “Cinsiyetler Eşitliği”nin tek taraflı anlaşıldığının bir işaretidir:

“Cinsiyetler Eşitliği”, toplumsal yaşamın tüm alanlarında (engelli olsun veya olmasın bütün) kadınların konumlarının güçlendirilmesi ve kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın önlenmesi için politikalar üretmek, strateji geliştirmek, tüm paydaşlarla işbirliği yapmak ve koordinasyonu sağlamaktır.

Türkiye, AB uyum sürecine yönelik olarak 10 Kasım 2008 tarihli Bakanlar Kurulu Kararı ile kabul edilen “AB Müktesebatının Üstlenilmesine İlişkin Türkiye Ulusal Program” çerçevesinde “Cinsiyetler Eşitliği” kavramını bir sosyal politika aracı olarak kabul etmiştir Buna göre “Kadın Erkek Eşitliği”nin sağlanmasına yönelik taahhütler, anılan Programın Siyasî Kriterler ile Sosyal Politika ve İstihdam başlığında yer almaktadır. Ulusal Program’ın Siyasi Kriterler başlıklı II. Bölümünün 8. alt başlığından birkaç örnek vermek gerekirse:

– Kadınların eğitimi, işgücü, siyasî ve sosyal hayata katılımları da dâhil olmak üzere toplumdaki statüsü daha da güçlendirilecektir. Bu çerçevede kadın örgütlerinin desteklenmesine devam edilecektir.

– Yürürlükteki mevzuata uygun olarak hâkim ve savcı, belediye, kolluk kuvvetleri ve ilgili diğer kurum ve kuruluşlara yönelik ‘kadın hakları’ konusunda özel eğitimler verilecektir.

– Kadınların işgücüne katılımını arttırmak amacıyla çeşitli illerdeki mikro kredi uygulamalarının diğer illeri de kapsayacak şekilde genişletilmesi sağlanacaktır.

Ne var ki AB ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de uygulamalarda erkeklerin sosyal sorunları çoğu zaman göz ardı edilmekte ve daha çok kadın hakları üzerinde durulmaktadır. Buna bağlı olarak gerek siyasî partilerde, gerekse STK’larda (sendikalarda) “Cinsiyetler Eşitliği” anlayışı, kadın çalışmaları yürüten birimlerin altında organize edilmektedir. Kısacası, “Cinsiyetler Eşitliği” uygulamalarında erkeklere yer verilmediği ve feminist kadınların eline geçtiği için, bu kavram üzerinden gizlice feminizm uygulanmaktadır.

Dikkat edilirse AB ülkelerinde yürütülen bilimsel çalışmalar ve hazırlanan raporlar, daha çok kadın odaklıdır. Mesela Almanya’da üniversitelere bağlı 100’e yakın Kadın ve(ya) “Cinsiyetler Eşitliği” Araştırma Merkezi bulunurken, tek bir “Erkek Araştırma Birimi” kurulmamıştır. Yine Almanya’da “Cinsiyetler Eşitliği” politikaları kapsamında kadının statüsünün yükseltilmesine yönelik çalışmalarda tek taraflı stratejiler belirlenmektedir. Buna göre kadınların özel durumlarının her zaman dikkate alınmasının gerektiği açıkça belirtilirken, erkekler için böyle bir şart hiç bulunmamaktadır. Böylece çoğu zaman erkeklerin ihtiyaçları görmezlikten gelinirken, kadınların durumlarına ilişkin iyileştirmeler her zaman gündeme gelmektedir. İşte bu da tam da feministlerin elde etmek istediğidir.

Velhâsıl-ı Kelâm

“Cinsiyetler Eşitliği” kavramı üzerinden ihtiyaç olup olmadığı araştırılmadan hemen bütün alanlarda feminist politikalar uygulanmaktadır. Hükümet üyelerimiz de farkına varmadan “Cinsiyetler Eşitliği” kavramının sihirli etkisi altında kalarak, feminizmin ekmeğine yağ sürmektedir. “Cinsiyetler Eşitliği” kavramına yerli ve millî bir ruh kazandırılmadığı sürece hem kadınlarımızın, hem de erkeklerimizin fıtratlarına hiç zarurî olmadığı halde müdahale edilecek ve toplumsal yapımız tahrip edilecektir. Allah, yöneticilerimize akl-i selim çerçevesinde basiret ve feraset versin.

Prof. Dr. Ali SEYYAR

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.