islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
34,3256
EURO
36,2391
ALTIN
2.839,77
BIST
9.420,42
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Yağmurlu
Cuma Çok Bulutlu
12°C
Cumartesi Az Bulutlu
13°C
Pazar Hafif Yağmurlu
14°C
Pazartesi Parçalı Bulutlu
14°C

Kimliksiz Ve Köksüz Düğünler

Kimliksiz Ve Köksüz Düğünler
A+
A-

Otuzuncu Osmanlı padişahı ve 109. İslâm halifesi olan II. Mahmut, icraatlarıyla döneminde çok eleştirilere maruz kalmış bir hükümdardır. O, 1829 yılında, Batılı kılık kıyafetlerinin (fes, pantolon, ceket, setre, pelerin ve redingot) giyilmesini devlet dairelerinde zorunlu hale getirdiği için “Gavur Padişah” ismiyle anılmıştır. Bunun sonucunda geleneksel Osmanlı sivil ve asker kıyafetleri, Batılı tarzda bir dönüşüme uğramıştır. Aslında Osmanlı Devleti’ni sıkıntıya düşüren hususlar, daha farklı alanlarda ıslahatların yapılmasını gerektirmekteydi. Gerçi bu konu, ayrı bir makalenin konusu, burada bırakalım.

İradî ve Zorunlu Değişimler

Ancak bu dönem ve akabinde gerçekleşen iradî veya zorunlu değişim ve dönüşümler, Osmanlı toplumunda ve sonrasında Cumhuriyet döneminde kalıcı etkiler bırakmıştır. Sosyal hayatta, aile ve birey ilişkilerinde bu farklılaşmanın tezâhürleri belirgin bir şekilde gerçekleşmiştir. Ülke ve toplum yararına gerçekleşen ıslahatların yanında, daha çok zâhiri değişimler, sathi kalmış veya bizi derin köklerimizden uzaklaştırarak “taklitçi” bir konuma sürüklemiştir. Bunlardan birisi de cemiyetin ayakta kalmasını sağlayan aile kurumu ve bunun ilk kurulma aşaması olan evlilik ve düğünlerdir/merasimleridir.

Düğünleri Yas Evine Çevirmemek

Yaratılışın tabiî bir sonucu olarak erkek ve kadının meşru bir nikâhla evlenmesi, ilahî/nebevî bir emir ve ilkedir. (Nisâ, 3; Nur, 32) Evlilik, dünyevî mutluluğun elde edilmesinde ve neslin devamının sağlanmasında büyük rol oynarken, bildiğimiz veya bilemediğimiz hikmetleri ile insan hayatına birçok bereket ve lütuflar sunar. Evliliğin başlangıcı nikâh ve düğünler, bu anlamda özel bir yer tutmaktadır. Nikâhla ilgili yapılan son yasal düzenlemeler, dinî ve resmî/seküler ayırımını ve kaygısını/şüphesini kaldırması açısından müspet girişimlerdir.

İslâm’ın Peygamberi (s), düğünlerini “yas/cenaze evine çevirmemek” konusunda kendisini sevenleri uyarmıştır. Nitekim Efendimiz (s), nikâhın ilanı için “def çalınma”sını öğütlemiştir. (Tirmizi, Nikâh, 6) Hz. Peygamber, helal ile haramı ayıran kutlu bir akit olarak gördüğü nikâhı ve düğünü, “def çalmak ve ses çıkarma”yı teşvik etmekle (Nesâi, İbn Mâce, Müsned) meşru zemine taşımıştır. Bununla birlikte Allah’ın Elçisi (s), Rubayyi’nin düğününe katılarak, orada bulunan cariyelerin def çalıp şarkı söylemelerine devam etmelerini söylemiştir. (Buhari)

Diğer taraftan günümüzde “muhafazakâr”lık adına düğün törenlerinde saatlerce süren, uzun ve sıkıcı vaaz ve sohbetlere rastlanılmaktadır. Bildiğimiz kadarıyla Hz. Peygamber’in (s) böyle bir uygulaması yoktur. Bu durumda düğün, bir ibadet “ritüel”ine dönüştürülerek, kendi mecrasından uzaklaştırılmaktadır.

Seküler “Bidat”lar

Günümüzde İslâmî duyarlılığa sahip olanların ve olmayanların düğünlerinde taklitçi, yeni adet ve töreler üreten çağdaş/seküler birçok “bidat”ın izlerini görmek mümkündür. Doğum öncesinden ölüm ve sonrasına kadar insanın bütün serüvenin ilkelerini koyan bir din olarak İslâm, kutsal aile bağının meşru zeminler içerisinde olmasını isterken, düğünlerin ise günah ve haramların gölgesinde yapılmasına rıza göstermez. Düğün zamanlarında yasak ve haram olanlar, diğer zaman dilimleri için de geçerliliğini korumaktadır.

Beyaz Gelinliğin “Ölçüsüz” Cazibesi

Düğünlerin en önemli ritüelinden biri, gelinliklerdir. Bize özgü gelinliklerin II. Meşrutiyet’e kadar kullanıldığı söylenmektedir. Batı’dan gelen beyaz gelinliklerin ilk kullanımı, II. Abdülhamit’in kızı Naima Sultan’ın Kemalettin Paşa’yla 1898’de evlilik töreninde olmuştur. Batılılara ait beyaz gelinlik, Osmanlı Sarayı’ndan halka inerek yaygınlık kazanmıştır. Ancak bize ait, içinde yüzyılların kültür ve birikiminin izlerini ve işaretlerini taşıyan düğün kıyafetlerimiz, artık ya müzelerde çok az da olsa bazı kişilerin -atalarından kalma- çeyiz sandıklarında bulunmaktadır.

Modern zamanların düğünlerinde karşılaşılan düğün kıyafetleri beyaz gelinlikler, üzerinde konuşulması gereken bir husustur. Modayı uzmanlarına bırakarak söylemek gerekir ki, bazı gelinlikler, bu güzel, mutlu günlerde insanı utandıracak ve başını önüne eğdirecek şekilde insan bedenin mahrem yerlerini açığa çıkaracak dekolte ve transparan unsurları ile “ölçüsüz” bir görünüm arz etmektedir. Hatta bu açıdan Batılı standartların ötesine geçilmiş olduğu söylense, abartılı olmayacaktır.

İsraf ve Gereksiz Tüketimin Köleleri

Gönülleri ve kalpleri birleştiren bu mutlu düğün günleri, maalesef israfın ve gereksiz tüketimin had safhada olduğu zaman dilimlerine dönüşmektedir. Gelin olacak hanımefendinin düğün öncesi, kına, nişan ve düğün sırasında bir düzineden fazla elbise talep etmesi ve değiştirmesi, insanî ve İslâmî bir usul olmasa gerektir. İnsan, bu durumun makul ve mantıklı bir açıklamasını bulmakta zorlanmaktadır.

Kimi düğün ve evliliklerde kız tarafının gerekli ve gereksiz sayısız talep ve istekleri, huzur ve mutluluğu yok eden mayınlı tuzaklardır. Talep edilenlerin fazlalığı, evliliğe saadet getirmemektedir. Bilakis, bitmeyen istekler, düğün sahiplerini içinden çıkamayacak sıkıntılara ve borçlara sokmaktadır. Bunun sonuçları, kutlu ve mutlu olayın ya başlangıçta, ya ortasında veya sonuçları itibariyle büyük yaralar almasıyla neticelenmektedir.

Özentinin Şaşkınlığı

Düğün eğlenceleri karşılaşılan garipliklerden biri de oynanan oyunların yerli kültürün parçası olmamasıdır. Ne gelin ne de damadın ne de orada bulunanların, Batı eğlence formatı olan “dans”ı bilmemesine rağmen, “biliyormuş” gibi davranarak “komikliklere” düşmesi sıkça karşılaşılan bir durumdur. Yüzlerce yıl öncesine uzanan kültürel oyun ve folklorumuzun unutulması ve ihmal edilmesi, basit bir “özenti”nin şaşkınlığı içerisinde bilinmeyen bir takım garip hareketlerin sergilenmesi gülünç bir tablonun ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Havasız kapalı düğün salonlarında bu oyunlara, kulakları sağır edecek derecede aşırı yüksek sesli müziklerin eşlik etmesi, düğüne katılan konuklara çoğunlukla ıstırap vermektedir. Yüksek volümlü müziğin bir diğer olumsuz yönü de, uzun süre birbirlerini gör(e)meyen katılımcıların/davetlilerin sohbetlerini sabote etmesidir.

Hz. Peygamber’in (s) Sofrası “Velime”

Düğün yemeği, geleneğimizde ve inanç sisteminde önemli bir yere oturmaktadır. Hz. Peygamber’in (s) düğün yemeği, yani “velime”yi çok önemsediğini, kendi yaşantısında ve onu candan sevenlerin anlattıklarında görmek mümkündür.

Bir anlamda düğün yemeğinin yerini almaya çalışan düğün pastası da, üzerinde konuşulmaya değer hususlar taşımaktadır. Yine bizim kültürümüzde yeri olmamasına rağmen, kadim zamanların bir parçası imiş gibi gösterilen düğün pastasının ikramı, davetlilere ikram çerçevesinde güzel bir sunum olarak görülebilir. Ancak ne hikmetse, çoğunlukla sahneye getirilen aslında kat kat olan düğün pastası görünümlü “maket pasta”nın, “döner bıçağı”yla gelin ve damat tarafından kesiliyor(muş) gibi yapılması, yine düğünlerde karşılaştığımız garipliklerdendir.

Fotoğrafçının Talimatıyla “Maskara”lık

Düğünlerin önemli aktörleri/esas oğlanları, fotoğrafçılar ve teşrifatçılardır. Müstakbel ve taze eşler, maalesef, bazı profesyonel(!) fotoğrafçıların “maskarası” haline dönüştürülmektedir. Onlar tarafında verilen ve bildirilen komutlar/talimatlar, kutsal bir emir gibi algılanmakta ve anında yerine getirilmektedir. Komutların saçma, gülünç, komik, absürt, ayıp ve garip olup olmadığını sorgula(ya)mayan aile kurucuları gelin ve damatlar, kendilerine bildirilen hususları bir “robot” gibi icra etmektedirler.

Düğünlerde uygulanan acımasız bir “gelenek”(!) ise, havaya silah atmaktır. Bu düşüncesiz ve sorumsuz eyleme katılanlar birçok yaralanma ve ölümle biten hadiselere sebep olmuşlardır. Ancak son yıllarda basın-yayınla (medya) birlikte alınan idarî ve hukukî tedbirler, bu yanlış eylemleri azaltmıştır.

Duanın Bereketiyle İnşa Edilen Evlilik

Günümüzde yapılan düğünlerimizin olumsuz yönleri kadar müspet yönleri de elbette bulunmaktadır. Düğün yemeği gibi, bu olumlu yönlerden birisi de, gelinin damat tarafından evden çıkarılırken ve düğün sonunda yapılan iki cihan mutluluğu ve hayırlı nesiller temennisiyle/niyazıyla yapılan duadır.

Allah, bütün düğünlerin kendi rızasına uygun; sevgi, saygı, karşılıklı tahammül ve hoşgörü çerçevesinde, hayırla sürdürülmesini nasip etsin…

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.