islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3849
EURO
35,0576
ALTIN
2.326,64
BIST
9.097,26
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Parçalı Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

“Kulpu yok ki, neresinden tutasın? Sana göre lokma değil yutasın…”

“Kulpu yok ki, neresinden tutasın? Sana göre lokma değil yutasın…”

“Kulpu yok ki, neresinden tutasın?
Sana göre lokma değil yutasın!
İçine gireni Allah kurtarsın.
Üstünde gezmeye değmez bu dünya.”
(Abdurrahim Karakoç)

Diyorsun ki ben sana gönlümü verdim. İyi de gönül dediğin nedir ki ey sevgili? Ben sana hiç gönlümü verir miyim? Çünkü gönül dediğin toprağa girince toz olur, toprak olur.
Ben sana ruhumu veririm.
Çünkü ruhum sende sonsuzluk olur.
(Hz. Mevlana)

Bu dünyada sonsuz bir hayatın varlığını etine, kanına, hücrelerine kadar hissediyor insan. Neden mi? Çünkü bir şeyleri özlüyor, istiyor, arıyor her an. Sonsuz yaşam, mutluluk, sevgi ve huzurun arzusunu fani vücudumuz öyle bir arzuluyor ki bir uydu gibi o hissin frekansını nereden yakalama ihtimali görürse adeta o alemin etrafında dönüp duruyor. İşte tam da buradan ebedi-sonsuz hayatın varlığına dair mutmainliği yakalıyor yüreğim. Sonsuz hayatın tüm izlerini taşıyan ve onu özlemle arayan ruhumun yaşanmışlık ve farkındalık bakımından ciddi bir tecrübesi var ki cennet özlemi ve sossuz güzellik arzusu buradan gelir belli ki. Tadı damağında kalan bir şeyleri evvelinde yaşamış demek ki… GALÛ BELÂ’nın izini ve yahut Adem babamın ve Havva annemin tecrübesini hafızama kalıtım olarak taşıdığım besbelli… Bu durumda ruhumda dolduramadığım boşluk ve öz vatanım olan cennete hasret çekiyor olmam ne kadar tabi bir duygu. Neticede Şair Seyyit Nesimi’nin de dediği gibi ‘’Bende sığar iki cihân, ben bu cihana sığmazam.” Benim bu cihanda muhacir olarak bulunduğum dünya sürgünüm var.

Zaman görecelidir elbet. İzafiyet yasasını anlamak gerek. Mekanın, yokluktan mekana taşan varlığın, o mekan ve varlıkla imtihan edilen insanın tecrübe etmesi ve anlam yüklemesi beklenen olgunun hakkı verilir ise bu dünyadaki sürgün şartları hafifler. Dünyada başımıza gelen musibetler azaba değil rahmet taşıyan bir bahçeye döner.

Adayış gerek!
Hicretin zor zamanlarına dayanabilmek, sarp yokuşlarına göğüs gererek zirveye tırmanabilmek gerek.
İnsana, zamana, mekana, olaylara ve benliğine takılmadan yolda müstakim ilerlemek ne güzel hedef…

Allah Resulü şöyle buyurdu:

“Kim bütün dertlerini bir tek dert haline getirirse (yalnız ahireti ve Allah rızasını düşünürse) onun dünyevi-uhrevi dertlerini / sıkıntılarını gidermeye Allah kâfidir. Kimin dertleri, dalbudak salmışsa Allah onun dünyanın hangi vadide helak olacağına aldırış etmez.” (Hakim, 7934; Beyhaki, Şuabu’l-İman, 1744)

Bu manadaki hadislerden anlamamız gereken ders şu olabilir:
Bir insan dünya hayatını asıl maksat yapıp ona göre bir çizgi takip ederse dünyadaki arzularına kavuşamadığı gibi ahiret ticaretinde de zarar etmiş olur.
Bunun özetini şu ayetlerden öğrenmek mümkündür:

“İnsanlardan öylesi vardır ki -Ey Rabbimiz! Bize ne vereceksen dünyada ver.” diye dua ederler. Bunların ahiretteki nimetlerden hiçbir nasibi yoktur. Öyle kimseler de var ki dualarında Allah’tan hem dünyaları için hem de ahiretleri için iyilik güzellik isterler: “Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ve güzellik ver, ahirette de iyilik ve güzellik ver ve bizi ateş azabından koru.” diye niyazda bulunurlar. (Bakara 2/200-20)

Hac suresinde Rabbimin buyurduğu gibi bir adayış:
“O (kurban)ların ne etleri ne de kanları Allah’a ulaşır. Fakat sizden O’na (yalnız) TAKVÂNIZ (kulluk ve itaatiniz) ulaşır. Size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah’ı tekbir edesiniz (büyüklüğünü anasınız) diye onları sizin fayda ve hizmetinize verdi. Güzel hareket edenleri (cennetle) müjdele!”

Kurban, özünde kendisi ile Allah’a yaklaşılan şey demek. Bu mühim adayış hikayesine önce kendimiz ile başlayacağız. Maddi olgulardan evvel, ruh takva ile rabbe yaklaşmalı. O takva ki bizlere sonsuzluğa giden yolculukta öz vatan olan cennetin menzilini buldurmalı.

Mevlana Celaleddin Rumi’nin söylediği gibi:
…..gönül dediğin toprağa girince toz olur, toprak olur.
Ben sana ruhumu veririm.
Çünkü ruhum sende sonsuzluk olur…

Yok eğer bu hareket, takvadan ve Allah’ı içimizde hissetme, Ona bağlılığımızı sunma şuurundan uzak olursa eğer bu adayış kurbiyet makamında salih bir işe değil sevabı olmayan bir eyleme dönüşür. İyiliğe dair ne varsa çerçöp olur, toprak olur, bir ömre yazık olur.
”Diyorsun ki: Ben sana gönlümü verdim. İyi de gönül dediğin nedir ki ey sevgili? Ben sana hiç gönlümü verir miyim? Çünkü gönül dediğin toprağa girince toz olur, toprak olur.”

Hep unutuyoruz içten teslimiyeti ve gerçek tevekkülü.
Bu sürgünde insanlığın ortak tecrübesidir acı, ıstırap ve keder.
İki cihan güneşi peygamber bile üzülmüş bu dünyada. Teselli için bu dahi insana yeter.
İmam Şafii’den ne güzel bir nasihattir: ”Eğer insanlar seni zorluklar içinde yalnız bırakmışlarsa anla ki Allah seni kollamak istiyor.”

Kalpteki her şey söylenmez. Her vakitte sırrını saklayan ve seninle ağlayan dost ruh da bulunmaz. Rahman’ın lütfundandır ki Allah gözyaşını, iç çekmeyi, unutkanlığı ve uzun uykuyu yarattı. Allah için akan gözyaşı, masum yüreklerin acısı ile beslenen ve ciğerden gelen ahın gökleri çatırdatan dalgası, unutmanın rahmeti ve uykunun sekineti… Hepsi bir şifa ve huzur halesi değil mi?

O vakit metanetli olacak insan. Bu kâinat ve içindeki her varlık bir kadere programlanarak VAROLUŞU tadar. Bitki, hayvan, atom, insan, virüs mizacına uygun tekamül yaşar… Tohumun ”dormansi” dediğimiz ”çimlenme durgunluğu” olarak seyreden bir evresi vardır. Tohum olmanın, filizlenmenin, dal budak verip serpilmenin, ulu bir çınar olabilmenin kaderindendir durgun KARANLIK. Etrafımızda soğuk, karanlık ne zaman içimizi daraltsa o çok önemli gerçeği hatırlamak şifa olur sadrımıza.

”Öyleyse şan, şöhret ve servet için çabalamak yerine, Rabb’inizin affına nâil olmak ve eni göklerle yer kadar geniş olan ve yalnızca Allah’a ve bütün Peygamberlerine inananlar için hazırlanmış bulunan cenneti kazanmak için birbirinizle yarışın! Bu Allah’ın bir lütfudur ve onu, cennete girmeyi isteyen ve bu yolda çaba harcayan herkese bağışlar. Unutmayın, Allah, sonsuz lütuf sahibidir.” (Hadid 57/21)

Bizim de elbet kemal yolculuğumuz kolay olmayacak.
”Ok ancak yay geri çekilerek atılır. Hayat seni zorluklarla geri çekiyorsa seni daha büyük bir şeye fırlatacağı içindir, nişan almaya devam et.” der Paulo Coelho

Hikmeti arayarak olaylara ve bunların neticelerine bakmaya çalışmak ne güzel.

Aklıma İbrahim Hakkı hazretlerinin şu mısraları gelmektedir :

Hak şerleri hayreyler.
Zannetme ki gayreyler.
Ârif anı seyreyler.
Mevlâm görelim neyler.
Neylerse güzel eyler.

Deme şu niçin şöyle
Yerincedir o öyle
Bak sonuna sabreyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler.

Selam ve dua ile kalınız.

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar
Yorumlar
  1. Hidayet taşçı dedi ki:

    Bu haftaki yazınızda gene yüreğimize şifa oldunuz.emeginize sağlık yüreğinize sağlık Allah razı olsun

  2. Sema Koçak dedi ki:

    Hocam çok güzel bir yazı olmuş.Gercekten bizim gel gitlerimizi hayatımızı anlatmışsınız.Gonlumuze şifa oldu.Allah razı olsun.🌹

  3. Melike dedi ki:

    SEVGİLİ. HOCAM COK GUZEL İNSANİN. İCİNDEKİ HAYAT. YASAMİMİZA DOKUNUYORSUNUZ VE İCİMİZE SOZLERİNİZLE BİR FERRAHLİK VERİYOR VE HUZURLANDİRİYORSUNUZ HOCAM RABBİM SENDEN RAZİ OLSUN İNSAALLAH YAZİLARİNİZİN DEVAMİNİ İSTERİM İNSAALLAH. SAYGİLER COK KİYMETLİ HOCAM SENİ COK SEVİYORUM