islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5622
EURO
34,9871
ALTIN
2.430,07
BIST
9.753,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Çok Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

KUR’ÂN İLE ÇELİŞEN KABULLERİMİZ

KUR’ÂN İLE ÇELİŞEN KABULLERİMİZ
8 Eylül 2021 09:27
A+
A-
Fatih Orum

Aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?

a. Dört büyük kitap Tevrat İncil Zebur ve Kur’an’dır.

b. Dört kitabın dışında, kitap hacminde olmayan dört suhuf vardır.

c. Tevrat Musa (a.s.)’a verilen kitaptır.

d. İnsanlar ilahi kitapları tahrif ettikçe Allah yeni kitap göndermiştir.

e. Dört büyük melek Cebrail, İsrafil, Mikail ve Azrail’dir.

Sizce hangi şık yanlış? Yoksa “yanlış bir şık yok hepsi doğru” mu diyorsunuz? Belki şaşıracaksınız ama şıklardaki ifadelerin hepsi bilgi açısından yanlış. Tabi Kur’ani bilgi açısından.

İnsan şaşırmadan edemiyor. Büyüğünden küçüğüne ümmetin tamamının ezbere bildiği bu basit konular bile nasıl yanlış olabiliyor. Bir ümmet ilahi kitaplar konusunun içine bu kadar yanlışı nasıl sığdırabilmiş. Hem de yüzyıllardır. Hem de bu konudaki doğru bilgiler çok uzakta değil, hemen yanı başımızda, Kuran’da varken. Hani Ramazanda onlarca kez hatim ettiğimiz Kuran’da. Ölülerimizin arkasından okuduğumuz Kuran’da. Güzel sesli hafızların seslendirmesiyle kendimizden geçtiğimiz Kuran’da. Abdestsiz dokunmaya kıyamadığımız Kuran’da. Her yıl binlerce çocuğumuza ezberlettiğimiz Kuran’da.

Evet bu kadar basit konularda dahi bilgilerimiz nasıl olur da Kur’an ile taban tabana zıt olabilir. Hele bir de iman, ibadet, hukuk gibi konulara gelindiğinde ne denli büyük yanlışların doğru diye bizlere ezberletildiğine inanamazsınız.
Şimdi yukarıdaki ifadelerin Kuran açısından niçin yanlış olduklarını detaya girmeden ortaya koyalım.

a. Dört büyük kitap Tevrat Zebur İncil ve Kuran’dır.

Kuran’da dört büyük kitap diye bir ifade geçmez. Kuran’a göre tüm nebilere kitap verilmiştir. Yine Kur’an’a göre kendisine risaletle ilgili vahiy gönderilen kişiye nebi (rasul değil) denir. Her Nebi rasuldür (her rasul Nebi değildir). Kur’an’a göre dört büyük kitaptan değil ama her nebiye kitap verildiğinden bahsedilir. Enam suresinin 83 ila 89. ayetleri bu gerçeği kati şekilde ortaya koymaktadır.

Âyetlerde sırasıyla şu isimler geçti: İbrahim, İshak, Yakub, Nuh, Dâvûd, Süleyman, Eyyüb, Yûsuf, Mûsâ, Hârûn, Zekeriyya, Yahya, İsa, İlyas, İsmail, Elyesa, Yûnus, Lut. Onsekiz isim sayıldıktan sonra 87. âyette, bunların babalarından, soylarından ve kardeşlerinden olup da ismi zikredilmeyenlere de atıfta bulunulmuştur. 89. âyette de, yukarıdaki âyetlerde zikri geçen ve kendilerine atıfta bulunulanların tamamına Kitap, hüküm (hikmet) ve nübüvvet verildiği bildirilir.

b. Dört kitabın dışında kitap hacminde olmayan dört suhuf vardır.

Suhuf, sahife kelimesinin çoğuludur, sayfalar demektir. İlahi kitaplar tarih boyunca insanlar tarafından kayıt altına alınmıştır. Sayfa, ilahi kitapların yazıldığı malzemenin adıdır. Tıpkı Kur’an’da geçen kırtas, levha, rakk gibi. Yani sahife ve çoğulu suhuf, hacimce kitaptan daha küçük, bir nevi kitapçık anlamına gelmez. Hatta Kuran, tek bir ayet için bile kitap kelimesini kullanır. Çünkü kitap bir cümlenin, bir ifadenin, bir ayetin kayıt altına alınmış halini ifade eder. Buradan hareketle şunu kesin olarak söyleyebiliriz. Kuran’a göre kitap belli bir hacme sahip, suhuf da kitaba kıyasla daha küçük hacme sahip ilahi metinler anlamına gelmez. Dört nebiye kitap, dört nebiye de kitap hacmine ulaşmamış sayfalar verilmiştir şeklindeki bilgi Kuran açısından kabul edilemez. Çünkü Kur’an İbrahim (a.s.)’a verilen kitaba, kayıt malzemesine atıfla suhuf dediği gibi Musa (a.s.)’a verilen kitaba da, malzemesine atıfla suhuf diyor. Ayet şöyledir:

“…. Tüm bunlar öncekilerin sayfalarında, İbrahim’in ve Musan’ın sayfalarında vardır.  (Ala 87/18-19)

c. Tevrat Musa (a.s.)’a verilen kitaptır.

İbrahim (a.s.)’ın İsmail ve İshak adında iki oğlu vardı. Yakub İshakın oğluydu ve lakabı İsrail idi. Onun soyundan gelenlere İsrailoğulları denir. Tevrat Musa (a.s.) ile başlayıp İsrailoğullarına gönderilen tüm nebilere indirilmiş kitapların toplamına denir. Şu ayet Tevrat’ın İbrahim’den sonraki bir dönemde indirildiğini göstermektedir:

“Ey Ehl-i Kitap! Tevrat da İncil de ondan sonra indirildiği halde İbrahim hakkında ne diye tartışıyorsunuz?…” (Al-i İmrân 3/65)

Mâide suresinin 44. âyetinde nebilerin Tevrat’la Yahudilere hükmettiklerinden bahsedilmektedir. Bakara suresinin140. âyetinde de İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve esbatın Yahudi ya da Nasrani olmadığı vurgulanır. O halde Tevrat’ın indirilmesinden önce sadece İbrahim sonrasını değil Yakup sonrasını da ifade eder. Esbatın da Musa’ya kadar devam ettiği düşünülürse, Tevrat sürecinin Musa ile başladığı söylenebilir.

Kur’an’ın hiçbir âyetinde Musa’ya Tevrat’ın verildiğinden bahsedilmez. Musa’ya kitap verildiği bildirilir. Ancak hali hazırdaki kitab-ı mukaddesin içeriğinden hareketle Tevrat’ın omurgasını/ahkama dair yönünü Musa’ya verilen kitabın oluşturduğu düşünülebilir. Tevrat pek çok nebiye indirilen kitapların toplamıdır. Musa’dan sonraki nebilere indirilen her kitap Musa’ya indirilen kitaba eklenmiş, Tevrat meydana gelmiştir. Nebiler sadece kendilerine verilenle değil kendilerinden önce indirilenle de amel ediyor, hüküm veriyorlardı. İlgili ayet şöyledir:

İçinde (doğru yola) bir rehber ve nur olan Tevrat’ı biz indirdik. Allah’a teslim olmuş nebîler, Yahudiler arasında onunla hükmederlerdi. Hocalar ve âlimler ise kendilerinden Allah’ın kitabını korumaları istenmesi sebebiyle onunla hükmederler ve ona şahit olurlardı.” (Mâide 5/44)

d. İnsanlar ilahi kitapları tahrif ettikçe Allah yeni kitap göndermiştir.

Mesela bir örnek verelim. Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınlarından çıkmış “İslam’da Kitaplara İman” isimli çalışma Allah’ın çeşitli kitaplar göndermesini şöyle gerekçelendiriyor:

“Tarih boyunca insanlara çeşitli kitaplar gönderilmiştir. Bunun birtakım sebepleri vardır: Mevcut kitaplardaki bilgilerin unutulup ihmal edilmesi, söz konusu kitaplar üzerinde fikir ayrılıklarına düşülmesi, onlardan çok farklı anlamlar çıkarılmaya başlanması ve kitapların tahrif edilmesi/ asıllarının bozulması bunlardan bazılarıdır.”

Her açıdan yanlış ve Kuran ile taban tabana zıt bir bilgi. Her şeyden önce Kuran ilahi kitaplara reva görülen tahrifi anlam üzerinden yapılan müdahale olarak tanımlıyor. Böylesi bir müdahale Kuran dahil tüm ilahi kitaplar için geçerlidir. Ayrıca Yüce Allah hiçbir kitabı bir önceki kitap bozulduğu ya da kaybolduğu için göndermemiştir. Tam tersine tüm ilahi kitaplar meşruiyetini bir önceki kitabı tasdik ederek ortaya koymuşlardır. Kendi meşruiyeti bir önceki kitapla örtüşme ilişkisine dayanan kitap kendinden öncekileri yok ya da bozulmuş sayar mı? Kendi meşruiyetini önceki ilahi kitaplarla tasdik ilişkisine bağlayan bir kitabın ümmeti bugün, tebliğ faaliyetini tasdik üzerinden değil tahrif üzerinden yapmaya çalışıyor. Tek kelimeyle içler acısı durum.

e. Dört büyük melek Cebrail, İsrafil, Mikail ve Azrail’dir.

Kuran’da bu isimlerden sadece Cibril ve Mikail geçer. İsrafil ve Azrail’in ismi geçmez. Dahası ölüm meleklerinden bahsedilir ama yine de Azrail ismi geçmez. 

Azrail ismine hadislerde de rastlanmaz. Bu kelimenin muhtemelen İbrânice asıllı olup (Yahudi din bilginlerine ait eserlerde ondan fazla ölüm meleği adı zikredilirken bunlardan bir tanesi de Azrael’dir) önceleri Yahudi iken daha sonra Müslüman olan Ka’b el-Ahbâr ve Vehb b. Münebbih gibi şahısların etkisiyle İslami eserlere geçtiği düşünülmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de canları almakla görevli olan melekten “melekü’l-mevt” yani “ölüm meleği” şeklinde bahsedilmekte ve ölüm meleğinin bir tane olmadığı anlaşılmaktadır. İlgili ayetler mealen şöyledir:

De ki: Size vekil kılınan ölüm meleği canınızı alacak, sonra Rabbinize döndürüleceksiniz.” (Secde, 32/11)

O, kulları üzerinde tam hâkimdir. Size korumalar gönderir. Sizden birinin ölüm zamanı gelince de elçilerimiz bir yanlışa düşmeden onu vefat ettirirler.” (En’âm, 6/61)

Konuyla ilgili hadislerde de aynen ayetlerde olduğu gibi “melekü’l-mevt/ölüm meleği” tabiri geçmekte, Azrail ismine yer verilmemektedir.

Bu ayet ve hadislerden her insanın canını almakla görevlendirilen ayrı bir ölüm meleği olduğu ve dolayısıyla yaygın geleneksel bilgilerin aksine, yalnızca bir tane değil; birden fazla ölüm meleği bulunduğu anlaşılmaktadır. (Bkz. Yahya Şenol, “Bize Soruyorlar”, Kitap ve Hikmet Dergisi, Nisan-Haziran 2015, Sayı: 9, s: 66-67.)

Örneklendirilen Yanlış Bilgiler

Görüldüğü gibi durum içler acısıdır. Bu yanlış bilgiler sadece ilk, orta lise öğrencilerine, cami cemaatine, Kuran kursu kursiyerlerine değil, imam-hatip okullarındaki, ilahiyat fakültelerindeki ve Diyanetin ihtisas merkezlerindeki talebelere de ezberletilmektedir. Bu tür yanlış bilgiler insanı ne dinden çıkartır ne de ahiretini zora sokar. Ama insanın imanını ve ahiretini etkileyecek bilgi ve uygulamalarda da yanlış ezberlerimiz varsa işte o zaman durum ciddi demektir.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.