islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5825
EURO
34,8367
ALTIN
2.417,68
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
24°C
İstanbul
24°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Açık
20°C
Cumartesi Az Bulutlu
19°C

Meczuplar, Allah’ın Gizli Velileridir: Onlara Dokunmayınız

Meczuplar, Allah’ın Gizli Velileridir: Onlara Dokunmayınız

Ramazan Böçkün Akıl Hastanesine Yatırıldı

Yıllardır Diyarbakır’ın tarihi Ulu Camii’nde ücretsiz olarak hizmetlerde bulunan ve ziyaretçilere caminin tarihiyle birlikte İslâm’ı anlatan Ramazan Böçkün, İslâm’ı anlattığından dolayı birinin şikâyetiyle hakkında açılan dava sonucunda akıl hastanesine kapatıldı. 2016 yılında birinin şikâyeti ile gözaltına alınan ve hakkında Diyarbakır 13’üncü Asliye Ceza Mahkemesinde dava açılan Böçkün’ün davası bir buçuk yıl önce psikiyatri hastanesinde tedavi edilmesi şartıyla sonuçlandı. Davanın sonucuna tepki gösterip deli olmadığını söyleyen Böçkün, Bölge Mahkemesine itiraz etti. İtirazı reddedilen Böçkün, polisler tarafından alınarak Elazığ Fethi Sekin Şehir Hastanesi Psikiyatri Bölümünde yatırıldı.

Meczuplar, Allah’ın Gizli Velileridir: Onlara Dokunmayınız

Hiç kimseye zararı olmayan ve kendi aklınca gönül dünyasından bazen anlamlı, bazen şifreli sözler sarf eden meczuplar, hemen her camiinin müdavimlerindendir. Atipik yönleriyle onları oldukları gibi kabullenmek ve onları sosyal hayatımızın bir parçası olarak görmek, “normal” insanlardan beklenen bir insanlık görevidir. Onlara zahiren belki de “deli, divane” gözüyle bakabiliriz ama unutmayalım onlardan bazıları Allah’ın özel himayesi altında olan gizli velilerden de olabilir.

Kim bilir belki de onlar, Allah’ın rızasını kazanan ve yakınlığına lâyık görülen, her türlü heva ve heves lekesinden temizlenen ve bu sayede manevî makam ve mertebelere ulaşan ermiş kimseler olabilir. İslâm âlimleri ve maneviyat büyüklerimiz geçmişte bu tip inşalara bu gözle bakmamızı telkin etmiştir. Belki de bugünün tabiriyle zihinsel engelli veya akıl hastası olanları korumak ve toplumdan dışlanmalarını engelleme maksadıyla bu sözler sarf edilmiş olabilir. Ama belki de bu garip insanlardan özellikle meczup olarak ifade edebileceğimiz gizli velilerden ders almamız istenmiş de olabilir. Ne olursa olsun, zarar vermeyen farklı ve özel insanların dün tekkeler de olduğu gibi bugün cami içinde veya etrafında görünmeleri, hikmet ve hakikat boyutuyla bizim için bir tefekkür vesilesi olmalıdır. Yoksa aldanabiliriz. Size bu bağlamda Sakarya Orhan Camii emekli müezzini Hafız Hasan Çolak eniştemden bir anekdot aktarmak isterim.

“Deli” Hamit’ten Ders Alan Bir Hoca

Orhan Camii’ne gelip giden akıl hastalarının sayısı ondan aşağıya düşmez yıllardayız (1976). Bazı meczuplarda cezbe ve vecdin etkisiyle şathiyyat adı verilen İslâm’a aykırı sözler ortaya çıkabilmektedir. Onun için söyledikleri sözler, bazen abuk sabuk deli saçması gibi gelebilir. İşte bu kategoride olan “Deli” Hamit de camiden hiç ayrılmayanlardan biridir. Şimdi hocamızın akıllanmasına vesile olan bir olayı bizzat kendisinden dinleyelim:1

“Bir yıldan beri Orhan Camii’nde görevliyim. Hamit Gürdrama diye bir akıl hastası ağabeyimiz var. Bu Hamit, benim havamı kırdı bir gün. Anlatayım: Şehrimizin tanınmış hoca efendilerinden “Asker Hafız” diye anılan Mehmet Eren büyüğümüz beni uyarmıştı. ‘Bunlara fazla yüz verme, biraz çırpıştırsan, biraz korkutsan iyi olur’ demişti. Ondan fetva almıştık. Bir gün öğle namazı ile ikindi namazı arası, baktım camiinin içinde Hamit’in kulağında cep radyosu, oyun havaları gırla gidiyor. Camide o sırada namaz kılanlar var. Gelip bana da şikâyet ettiler. Gittim Hamit’e ikaz ettim. ‘Camide türkü oyun havası olmaz, millet namaz kılamıyor, sustu şunu’ dedim. Deli ya bu, hiç aldırmadı. Ben de korkutacak şekilde ona hafifçe vurdum. Sanki kolum dibinden çıktı. Bir taşa, bir kayaya vurmuş gibi oldum. Kolum çok acıdı, çok ama çok pişman oldum. O hiçbir şey olmamış gibi çekti gitti.

Acısı içime düştü benim. Anladım ki bu adamcağız deli değil, Allah dostudur. O gece uyuyamıyorum bir türlü. Hafif dalar gibi oluyorum, onu rüyamda görüyorum, uyanıyorum. Rüyamda onunla barışmak istiyorum, benimle barışmıyor. Sabah oldu, baktım gene Uzunçarşı tarafından geliyor, elinde radyo. ‘Hamit’ diye seslendim, şöyle bir baktı, ‘Gel barışalım’ dedim. Geldi yanıma. İlk sözü şu oldu: ‘Akşam sıkıştın değil mi?’ ‘Evet sıkıştım Hamit’ dedim. ‘Otuz beş Lira verişen barışırım’ dedi. ‘Sana elli Lira vereyim, ne yapacaksın parayı?’ dedim. ‘Hayır, otuz beş Liradan bir kuruş fazla almam! Muz alıp arkadaşlarıma dağıtacağım’ dedi. Parayı sevinçle verdim. Cami avlusunda başladı bağırmaya: ‘Hasan Ağbiylen barıştık! Hasan Ağbiylen barıştık! Dolayısıyla bana “Deli Hamit denilen şahıs, bir yol gösterdi. O minval, o yol üzere kırk senedir devam ediyorum. Hani şair diyor ya: Harabat ehline hor bakma zahit // Defineye malik viraneler var.”

Velhasıl-I Kelâm

Hâkimlerimiz, akıl hastası gibi gördükleri meczupların hâlinden ne anlayabilir ki? Bilirkişi raporunu hazırlayan seküler/pozitivist/materyalist zihinde olan bir psikiyatri uzmanı dahî bir meczubun gönül dünyasını ne kadar okuyabilir ki? Meczubun gerçek manevî hâlini ancak takva ehli, irfân ehli bir İslâm âlimi anlayabilir. Ramazan Böçkün kardeşimizi ruhsal bozuklukları veya akıl hastalıkları kapsamında ele alıp onu akıl hastası olarak tanımlamanız sonucunda onu akıl hastanesine sevk etmeniz, sizlerin bu manevî âlemin gerçek mahiyetini bilmekten ne kadar uzak olduğunuzun bir göstergesidir.

Aldığınız karar, adalete ve vicdana aykırıdır. Gayretullaha dokunabilir. Onun için derhal kararınızı düzeltin ve Ramazan kardeşimizle barışın. Ama barışın tahakkuku için, ona manevî tazminat olarak otuz beş Lira veriniz. Neden mi otuz beş Lira? “Deli” Hamit’ten ders alan hocanın hikâyesini yeniden bir okuyunuz. O zaman ne demek istediğimizi anlarsınız vesselâm.

DİYARBAKIR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN AÇIKLAMASINDAN SONRA DA GÖRÜŞLERİMDE BİR DEĞİŞİKLİK OLMAMIŞTIR

Ramazan Böçkün (Pişkin)‘in akıl hastanesine yatırılması haberinin ardından ve kaleme aldığım yazımdan sonra gelen tepkiler üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bir basın açıklaması yayınladı.

Meğerse Pişkin, 2017 yılında Ulu Cami’yi ziyaret eden bir kadına ‘‘bu şekilde dolaşamazsınız, ince giyinmişsiniz, içinizi görüyorum’’ dediği için sözde ‘cinsel taciz‘de bulunmuş. İnanılması güç bir olay. Hani o 6284 sayılı kanunda yer alan ‘Kadının beyanı esastır’ hükmü var ya işte bu maddeye göre Pişkin, taciz, takip ve ifşa eyleminde bulunduğu şikâyeti üzerine soruşturma başlatılmış ve “suçlu” bulunmuş. Yargılama sırasında sanık, suç tarihinde akıl hastası olup olmadığının ve dolayısıyla ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığının tespit edilmesi amacıyla Dicle Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığına sevk edilmiştir. Yapılan tetkik ve muayeneler sonucunda ilgilinin şizofreni hastası olduğu rapor edilmiştir. İşte garibim, şizofreni hastası olmasından dolayı hapse atılmamış ama tedavi amacıyla akıl hastanesine sevk edilmiştir. İlk yazımda dillendirdiğim görüşlerimde herhangi bir değişiklik olmadığı gibi bu görüşlerimi pekiştirerek savunmaya devam ediyorum. Çünkü bu olayda üst üste yanlışlıkların yapıldığına kanaat getirdim….Çünkü

1.) Kişi, Zarar Vermeyen Bir Şizofrendir

Bir kere bu kişi, velev ki şizofren olsun topluma zarar verici bir nitelik taşımadığı, geçmiş yıllardaki tutum ve davranışlarından anlaşılacağı üzere aşikârdır. Dolayısıyla akıl hastanesine yatırılması, gereksiz ve yersizdir. Çünkü şizofreni hastalığının “irrevesibl” bir yönü vardır yani geri dönüşümü olmayan kalıcı bir rahatsızlıktır. O halde kişi, şizofreni bağlamında cezaî ehliyet taşımadığına ve zarar verici hal ve hareketlerde bulunmadığına göre bir akıl hastanesine sevk edilmek yerine derhal serbest bırakılması gerekirdi. Kanaatimce mahkemenin almış olduğu karar, adalete ve vicdana aykırıdır. Üstelik bu karar, Gayretullaha da dokunabilir. Hâkimlerimiz de insandır. Yanılabilir. Onun için derhal kararınızı düzeltiniz ve meczupluk alameti taşıyan Ramazan kardeşimizi, içinde bulunduğu uygunsuz ortamdan çıkartınız. Kim bilir belki de o, Allah’ın gizli velilerinden birisidir.

2.) Kişi, Görevini Yapmıştır

Beğenilim veya beğenmeyelim; Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Ancak Allah’ın evi hükmünde olan cami içinde laiklik söz konusu olamaz. Orada C. Hakkın kuralları geçerlidir. İster kadın, ister erkek olsun, her Müslüman camiinin adabına uyarak, bu şekilde camiye girmelidir. Bunların başında abdestli olmak ve tesettürlü olmak gelir. Bir Müslüman kadın, camiye bu edep çerçevesinde girmediğinde imam efendi uygun bir lisanla uyarır. Eğer imam efendi, o esnada hazır bulunmuyorsa cemaatten şuurlu bir fert bu görevi üstlenir. İşte Ramazan Pişkin kardeşimiz de manevî sorumluluğunun bir gereği olarak bu görevi ifa etmiştir. Tesettüre riayet etmeyen bir bayanın, hatasını anlayıp teşekkür etmesi gerektiği halde görevini kendi tarzına göre yerine getiren bir meczuba “bana cinsel tacizde bulundu” demesi, iftira değil de nedir?

3.) Asıl Şikâyette Bulunan Kadına Ceza Verilmelidir

Diğer taraftan şikâyette bulunan malum bayana camiye uygunsuz bir vaziyette girmesinden dolayı belki de Kabahatler Kanuna göre bir işlem yapmanız gerekmez miydi? Ayrıca kim bilir belki de malum bayan, kendisine Müslümanca uyarıda bulunmuş olan Ramazan kardeşimize iftira atmış olamaz mı? Şahitler dinlenmiş mi? ‘Kadının beyanı esastır’ maddesi Kanunda yer alıyor ama unutmayınız ki böyle bir beyandan dolayı Hz. Yusuf da haksız yere hapse atılmıştı. Umulur ki bundan böyle alınan kararlarda Hakkın Beyânı da dikkate alınır vesselâm.

Prof. Dr. Ali SEYYAR


1 Fahri Tuna; Yaşayan Nasreddin Hoca: Hafız Hasan Çolak; Değişim Yayınları; İstanbul; 201; s. 87.

Yorumlar
  1. ali seyyar dedi ki:

    DİYARBAKIR CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI’NIN AÇIKLAMASINDAN SONRA DA GÖRÜŞLERİMDE BİR DEĞİŞİKLİK OLMAMIŞTIR

    Ramazan Böçkün (Pişkin)’in akıl hastanesine yatırılması haberinin ardından ve kaleme aldığım yazımdan sonra gelen tepkiler üzerine Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı bir basın açıklaması yayınladı.
    Meğerse Pişkin, 2017 yılında Ulu Cami’yi ziyaret eden bir kadına ‘‘bu şekilde dolaşamazsınız, ince giyinmişsiniz, içinizi görüyorum’’ dediği için sözde ‘cinsel taciz’de bulunmuş. İnanılması güç bir olay. Hani o 6284 sayılı kanunda yer alan ‘Kadının beyanı esastır’ hükmü var ya işte bu maddeye göre Pişkin, taciz, takip ve ifşa eyleminde bulunduğu şikâyeti üzerine soruşturma başlatılmış ve “suçlu” bulunmuş. Yargılama sırasında sanık, suç tarihinde akıl hastası olup olmadığının ve dolayısıyla ceza sorumluluğunun bulunup bulunmadığının tespit edilmesi amacıyla Dicle Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanlığına sevk edilmiştir. Yapılan tetkik ve muayeneler sonucunda ilgilinin şizofreni hastası olduğu rapor edilmiştir. İşte garibim, şizofreni hastası olmasından dolayı hapse atılmamış ama tedavi amacıyla akıl hastanesine sevk edilmiştir. İlk yazımda dillendirdiğim görüşlerimde herhangi bir değişiklik olmadığı gibi bu görüşlerimi pekiştirerek savunmaya devam ediyorum. Çünkü bu olayda üst üste yanlışlıkların yapıldığına kanaat getirdim….Çünkü
    1.) Kişi, Zarar Vermeyen Bir Şizofrendir
    Bir kere bu kişi, velev ki şizofren olsun topluma zarar verici bir nitelik taşımadığı, geçmiş yıllardaki tutum ve davranışlarından anlaşılacağı üzere aşikârdır. Dolayısıyla akıl hastanesine yatırılması, gereksiz ve yersizdir. Çünkü şizofreni hastalığının “irrevesibl” bir yönü vardır yani geri dönüşümü olmayan kalıcı bir rahatsızlıktır. O halde kişi, şizofreni bağlamında cezaî ehliyet taşımadığına ve zarar verici hal ve hareketlerde bulunmadığına göre bir akıl hastanesine sevk edilmek yerine derhal serbest bırakılması gerekirdi. Kanaatimce mahkemenin almış olduğu karar, adalete ve vicdana aykırıdır. Üstelik bu karar, Gayretullaha da dokunabilir. Hâkimlerimiz de insandır. Yanılabilir. Onun için derhal kararınızı düzeltiniz ve meczupluk alameti taşıyan Ramazan kardeşimizi, içinde bulunduğu uygunsuz ortamdan çıkartınız. Kim bilir belki de o, Allah’ın gizli velilerinden birisidir.
    2.) Kişi, Görevini Yapmıştır
    Beğenilim veya beğenmeyelim; Türkiye Cumhuriyeti laik bir devlettir. Ancak Allah’ın evi hükmünde olan cami içinde laiklik söz konusu olamaz. Orada C. Hakkın kuralları geçerlidir. İster kadın, ister erkek olsun, her Müslüman camiinin adabına uyarak, bu şekilde camiye girmelidir. Bunların başında abdestli olmak ve tesettürlü olmak gelir. Bir Müslüman kadın, camiye bu edep çerçevesinde girmediğinde imam efendi uygun bir lisanla uyarır. Eğer imam efendi, o esnada hazır bulunmuyorsa cemaatten şuurlu bir fert bu görevi üstlenir. İşte Ramazan Pişkin kardeşimiz de manevî sorumluluğunun bir gereği olarak bu görevi ifa etmiştir. Tesettüre riayet etmeyen bir bayanın, hatasını anlayıp teşekkür etmesi gerektiği halde görevini kendi tarzına göre yerine getiren bir meczuba “bana cinsel tacizde bulundu” demesi, iftira değil de nedir?
    3.) Asıl Şikâyette Bulunan Kadına Ceza Verilmelidir
    Diğer taraftan şikâyette bulunan malum bayana camiye uygunsuz bir vaziyette girmesinden dolayı belki de Kabahatler Kanuna göre bir işlem yapmanız gerekmez miydi? Ayrıca kim bilir belki de malum bayan, kendisine Müslümanca uyarıda bulunmuş olan Ramazan kardeşimize iftira atmış olamaz mı? Şahitler dinlenmiş mi? ‘Kadının beyanı esastır’ maddesi Kanunda yer alıyor ama unutmayınız ki böyle bir beyandan dolayı Hz. Yusuf da haksız yere hapse atılmıştı. Umulur ki bundan böyle alınan kararlarda Hakkın Beyânı da dikkate alınır vesselâm.
    Prof. Dr. Ali Seyyar

  2. Ömer Sever dedi ki:

    Değerli profesorümüz çok güzel değerlendirmelerde bulunmuş ve tespitler yapmıştır kendisini tebrik ediyorum