islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5277
EURO
34,9465
ALTIN
2.440,09
BIST
9.716,77
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
20°C
İstanbul
20°C
Az Bulutlu
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
17°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C

Nefsin Fetih’inden İstanbul’un Fethine

“Kostantiniyye muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”

Nefsin Fetih’inden İstanbul’un Fethine

Dr. Vehbi KARAKAŞ 

İslam’da ülkeleri ve o ülkelerde yaşayanları fethetmeden önce nefsi fethetmek gelir. Onun için Hadis-i Şerif’te: “ Asıl pehlivan, hasmını yere seren değil, nefsini yere serendir. (Yani onun heva ve hevesine uymayandır).”[1] buyurulmuş.  Nefsini, nefsinin heva ve heveslerini bastıramayan hedefine kavuşamaz. Biz bu hakikat zaviyesinden Fatih Sultan Mehmed’e ve İstanbul’un Fethine bakacağız. 

Fatih Sultan Mehmet, 22 yaşında Bizans’ı dize getirmiş ve İstanbul’un Fatihi olmuştur? Nasıl olur, böyle bir şey demeyin. 9-10 yaşlarında bir çocuk, dokuz lisan bilirse, aynı çocuk Peygamberimizin asırlar önce söylediği: 

” لَتُـفْتَحَنَّ  الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ فَـلَنِعْمَ  الْأَمِيرُ  أَمِيرُهَا،  وَ لَنِعْمَ الْجَيْشُ  ذَلِكَ  الْجَيْشُ” 

“Kostantiniyye muhakkak fetholunacaktır. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandandır, onu fetheden ordu ne güzel ordudur.”[2] hadisini hocasından duyar duymaz ellerini kaldırır da: “Allahım! İstanbul’un Fatihi ben olayım, bu fethi bana nasip eyle” diye dua ederse, savaşlar da barut dumanları arasında bile beş vakit namazını geciktirmeden kılarsa, ilme ve âlime saygıda kusur etmezse; elbette böyle bir çocuk, 12 yaşında ilk taht tecrübesini yaşar, 16 yaşında II. Kosova meydanlarında kılıç sallar, 19 yaşında Padişah koltuğuna oturur, 21 yaşında da İstanbul’un Fatihi olur.  

Fatih, gençlik heveslerine yenik düşseydi, nefsin şehveti altında kalsaydı, benlik hırsına kapılsaydı; her şeyi dini, devleti, milleti, ulemayı kendi çıkarlarına alet veya feda etseydi, muhalif düşüncelere hayat hakkı tanımayan bir zorba olsaydı bu kudrete ve makama kavuşamazdı. Fatih, önce nefsinin, sonra da İstanbul’un Fatih’i oldu. 

Fatih Sultan Mehmet’in hocası Akşemsettin, nasıl Sultan Fatih’in hocası oldu ve nasıl İstanbul’un “Manevî Fatihi” payesine kavuştu? Hacı Bayram-ı Velinin,  köpeklere attığı artıkları, onlarla beraber yemeye razı olduğu için değil mi?[3]Yusuf Peygamber, nasıl Mısır’a sultan oldu? Cilveli ve cazibeli bir kadının davetini geri çevirmesinden ve yıllarca zindanda kalmaya razı olmasından, “zinadan ise, zindan benim için daha hayırlıdır”[4] demesinden değil mi? 

Nefsin hevesleri altında yok olup gitmemek, cehennem derelerine düşmemek ve nefsin fatihi olabilmek için Allah, formüller öğretmiştir. O formüller, Kur’an’daki dualardır. Onlardan biri de şudur: “Ey bizim Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra, kalplerimizi kaydırma”[5] Yani, küfre, sapıklığa düşürme, şehvetin, şöhretin, paranın, makamın kölesi yapma. Bu ve benzeri ayetlerden dersini alan Peygamberimiz de şöyle yalvarmıştır Mevla’ya: “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi dininde sabit kıl!”[6] “Göz açıp kapayıncaya kadar beni nefsime bırakma!”[7] 

Başta Peygamberimiz olmak üzere onun arkasından giden bütün büyükler, işe, nefislerinden başlamışlardır. Yani Allah’ın emirlerine uymuşlar, yasaklarından uzak durmuşlar, sonra da insanları bu işe davet etmişlerdir. İşte işe nefsinden başlayanlardan biri de Fatih Sultan Mehmet’tir. (1432-1481) Fatih Sultan Mehmet, iyi bir devlet adamı olmanın yanında iyi ve mükemmel bir Müslüman’dı. Onun savaşlarının gayesi, İslam’ın adalet ve medeniyetini bütün dünyaya göstermek ve Allah’ın rızasını kazanmaktı. Onun için şiirinde:

”İmtisal-i Cahidü fi’llah olubdur niyyetüm  

Din-i İslam’un Mücerred Gayretidür Gayretüm 

Fazl-ı Hakk u Himmet-i Cünd-i Ricaullah İle
Ehl-i Küfri Serteser Kahreylemekdür Niyyetüm 

Enbiya Vü Evliyaya İstinadum Var Benüm
Lütf-i Hakk’dandur Heman Ümmid-i Feth ü Nusretüm 

Nefs ü Mal İle N’ola Kılsam Cihanda İctihad
Hamdülillah Var Gazaya Sadhezaran Rağbetüm 

Ey Muhammed Mücizat-ı Ahmed-i Muhtar İle
Umarum Galib Ola A’da-yı Dine Devletüm ” 

Şiirin günümüz Türkçesine çevrilmiş şekli: 

Allah yolunda cihâd et emrine uymaktır niyyetim,  

Yalnız İslâm Dinini yüceltme gayretidir gayretim. 

Allah’ın lütfu, sonra da evliyasının yardımıyla
Küfür ehlini baştan başa kahreylemektir niyetim 

Peygamberlere, velilere dayanmışlığım var benim
Allah’ın lütfundandır fetih ümidim ve kuvvetim 

Canımı ve de malımı dünyada feda etsem ne olur?
Allah’a şükür var yolunda savaşa yüzbin rağbetim 

Ey Sultan Mehmed ! Seçilmiş Ahmed’in mucizeleriyle
Umarım galip olur din düşmanlarına devletim “ 

Osmanlı padişahlarının çoğu işte böyle idi. Allah’ın peygamberlerine, dostlarına, âlim ve ulemaya dayanmadan, danışmadan edemezlerdi. Yavuz Sultan Selim de şu mısralarıyla bu hakikati dile getirir: 

“Pâdişâh-ı âlem olmak bir kuru kavgâ imiş 

Bir velîye bende olmak cümleden a’lâ imiş.” demiştir.

İşte bu imanla ve gayretle Fatih, Bizans’ı yıkıp, İstanbul’u fethetmiş; Trabzon Rum İmparatorluğunu yerle bir etmiş, irili-ufaklı 14 ülkeye boyun eğdirmiştir. 

İsmi Muhammed Suresinden, Unvanı Fetih Suresinden 

Gazi II. Murat Han, Kur’an’ın surelerinden biri olan Muhammed Sûresini okurken oğlunun doğum müjdesini aldı ve adını Mehmed koydu. Kur’an’daki sıralamaya göre Muhammed suresinden sonra Fetih suresi geliyordu. Bu da sanki çok yakın bir gelecekte Mehmed’in İstanbul’un fatihi olacağına işaret ediyordu. Nitekim öyle oldu. Doğumundan 22 yıl sonra Sultan Mehmet, İstanbul’un Fatih’i oldu. Kim bilsin belki babası da bu niyetle oğluna bu ismi vermişti.  

İstanbul’un Fethine Hazırlık 

29 Mayıs 1453 Bizans surlarının yıkıldığı, İslam Türk bayrağının burçlara dikildiği gündür. Harekâtın başında Fatih Sultan Mehmet. Bir taraftan hocaları başta Akşemseddin, sonra Molla Güranî, Molla Hüsrev, müftü Fahrettin Acemî, Molla Zeyrek… Öbür tarafında sadrazam, vezirleri, beyleri, paşaları ve şanlı, namlı Osmanlı ordusu. Devlet-i Âliye-i Osmaniye’nin başında 21 yaşında bir padişah. 

Sultan Mehmet, İslamî ilimlerin âlimi olmanın yanında matematik, felsefe ve mühendislik ilimlerinin de âlimi. Balistik, mekanik ve dinamik dallarında kâşif. Devlet felsefesi vadisinde “Kanunnamesi” ile asırlara hoca. Avnî mahlasıyla divan şairi. Türkçenin yanında dört batı ve dört doğu dili olmak üzere edebî incelikleriyle dokuz dil biliyor. Kesin müjdeye rağmen insanüstü gayretle bütün tedbirleri aldıktan sonra hiçbir şeye değil, sadece ve sadece Allah’a güvenen bir tevekkül âbidesi. Gün boyu çalışıyor, bütün zamanını topların dökülmesi, denetlenmesi ve denenmesi ile geçiriyor ve askeri eğitiyordu. Gece iki saat ya uyur ya uyumazdı.[8] Geceyi planlar üzerinde çalışmakla ve ibadetle geçiriyordu. 

Sultan Mehmet ,19 yaşında tahta geçince Osmanlı topraklarına saldıran Karaman beyini cezalandırdıktan sonra, ilk iş olarak İstanbul’un fethi hazırlıklarına başladı. Bizans’ı ortadan kaldırmayı kafasına koymuştu. Projesini bizzat kendisinin yaptığı Rumelihisarı denilen azametli kale dört ayda bitirildi. Asya kıyısında Yıldırım’ın inşâ ettirdiği Anadolu hisarı vardı, böylece boğaz kesilmiş oldu. Kışı Edirne’de geçirerek savaş hazırlıkları yaptı. Orta çağ insanının havsalasının alamayacağı azamette toplar döktürdü. Üç ayda dökülen topların uzunluğu 5,5 metre, dış çevresi 2 metre 74 cm, yarı çapı 92 cm, ağırlığı 18 ton kadardır.[9] Bu toplar, iki tonluk gülle savurabiliyordu.  

6 Nisan 1453’de muhasara başladı. 22 Nisan gecesi yetmiş parçalık donanma Kasımpaşa sırtlarından kaydırılarak, gemiler karadan yürütülerek Haliç’e indirildi. Fatih, Amirali Baltaoğlunun, Bizansın yardımına gelen gemileri yakalayamaması üzerine atını denize sürdü, öfkesini böyle dindirdi.  

Son hücum gecesinde on bin meşale yaktırdı. Hocalarını hiç yanından ayırmıyordu. Onlarla istişare ediyor görüş ve dualarını alıyordu. Hücumdan önce son sözü Akşemseddin söyledi: 

-Şevketlüm, dedi, rüyasını gördüm. Kostantıniyyenin Fatihi olacaksınız. Peygamber Efendimizin övdüğü emir unvanını alacaksınız. Ferman sizindir. Bu sözden sonra 21 yaşındaki Padişah: “Ya İstanbul beni alacak, ya da ben İstanbul’u” diyerek talimatını verdi: 

Salı sabahı namazdan sonra umumi hücum olacaktır. Tellal çıkarılsın, bütün askerlere duyurulsun. Pazartesi gününü herkes oruçla geçirecektir. Topluca dua edilecektir. Cenab-ı Mevla kararımızı hayırlı kılsın. 

Hücumdan Önce Çadırda Dua Ve Ulubatlı Hasan 

Nihayet büyük gün gelip çattı. Herkes birbirine cennette görüşürüz, diyor, helallik alıyordu. Hücumdan önce Fatih çadırına girdi. Gecenin yarısında bir sure Kur’an okudu, namaz kıldı, dualar yaptı ve şöyle yalvardı: 

-Allahım! Senin gösterdiğin yolda, gönderdiğin din uğruna savaşan İslam ordusunu koru, zafere ulaştır. Kostantınıyyenin fethini göster. Sana sığındık, Sana bağlandık. Bizi sevindir, düşmanları yerindir.” 

Fatih işte böyle içli içli yalvarırken çadırın dışından bir ses geldi: 

“Âmîn!” Bu sesin sahibi Ulubatlı Hasan’dı. Bir şekilde yolunu bulmuş, Padişah’ın çadırına kadar yaklaşabilmişti. Bir ricası vardı Padişah’tan: 

-Padişahım, yarın ki hücumda ön safta bulunmak için yanıyorum. Maalesef kumandanım buna izin vermiyor.  

Fatih’in gözleri yaşardı: 

-Derdin bu ha! 

-Sayenizde başka derdim yoktur padişahım. 

-Var git Hasan bir hikmeti vardır bunun.  

Meğerse Ulubatlı Hasan da Akşemseddin’in bir diğer talebesi. Yani Fatih’ın mana kardeşi. Hücum başladıktan sonra birinci saftakiler şehit düştüler. Hasan ikinci safta bulunuyordu. İlk safta yer almamasının hikmeti böylece anlaşılmış oluyordu. Emir alır almaz Hasan surlara tırmanmaya başladı. Üzerine kazanlar dolusu dökülen kızgın yağ ona gül suyu gibi geldi. Nihayet Hasan surların tepesine çıktı. Peygamber sancağını surlara dikerken düşman tarafından gelen sayısız ok bir cennet madalyası gibi Ulubatlı Hasan’ın göğsüne saplandı. Arkadaşları gelip sancağı teslim alıncaya kadar Hasan sancağı iki eliyle tutmaya çalıştı. Arkadaşları gelince Ulubatlı şehadet şerbetini içti ve Firdevs cennetlerine uçtu. İstanbul’un fethi de zaten tamamlanmıştı. Böylece asırlar önce Hz. Peygamber’in verdiği: “İstanbul mutlaka fetholunacaktır.” Müjdesi  gerçekleşmiş oldu.[10] 

Şimdi Arif Nihat Asya’nın şu şirini okuyabiliriz: 

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan, 

Yürüyeceksin… Millet yürüyecek arkandan! 

Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan’dan. 

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın; 

Yürü, hâlâ ne diye oyunda oynaştasın? 
Fatih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın! 

Zaferden Sonra Fatih Sultan Mehmet Ayasofya’da 

Fetihten sonra Fatih Sultan Mehmet, Ayasofya’ya geçti. Patrik ve halk yerlere serilmiş ağlaşıyorlardı. Sultan Mehmed onlara elleriyle susmalarını işaret etti; sükûnet sağlandıktan sonra patriğe döndü: 

— “Ayağa kalk. Ben Sultan Mehmed sana ve arkadaşlarına ve bütün halka söylüyorum ki, bugünden itibaren artık ne hayatınız ve ne de hürriyetiniz hususunda benim gazabımdan korkmayınız” dedi. Sonra, ordusunun    kumandanlarına   dönerek: askerin halka hiçbir fenalık yapmamalarını emretmelerini ve herhangi birisi bu emre itaat etmezse ölümle cezalandırılacağını bildirdi.[11] 

Fatih, Ayasofya’ya doğru giderken bir Rum kızı elinde bir demet çiçeği padişah zannederek Fatih’in hocalarından birine uzattı. O da Fatih’i gösterdi. Fatih: 

-Hayır hayır, çiçekleri hocama ver. Hocalarım bu şehrin manevî fatihleridir. Allah’ın izniyle ben, onlarla beraber İstanbul’u almaya muvaffak oldum.  

İşte nefsi fethetmek buna derler. Padişah da nefsinin fatihi idi, hocaları da. Onun için biz, makalemize: “Nefsin Fethinden İstanbul’un Fethine” başlığını attık. Böyle Fatihlere, böyle hocalara şiddetle ihtiyaç olduğunu anlatmaya çalıştık. Nefis fethedilirse ülkeler ve gönüller fethedilir. Siz de merhametli ve adaletli bir Fatih olursunuz. Nefis fethedilmezse, ülkeler zabt etseniz de zalim olmaktan kurtulamazsınız.

[1] Müslim, Birr, 107 

[2] Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV 

[3] Olayın detayı için bkz. Karakaş, Vehb, Nasıl Müslümanız, Timaş Yay. İst. 1990 

[4] Bkz. Yusuf, 12/33 

[5] Al-i İmran, 3/8 

[6] Tirmizî, Kader, 7 

[7] Ahmet b. Hanbel, 5/42 

[8] Osmanlı Padişahları Ansiklopedisi, I, 122 

[9] https://www.santralsozluk.com/b/fatihin-toplar%C4%B1 

[10] Karakaş, Vehb, Nasıl Müslümanız, Timaş Yay. İst. 1990, s.117-128 

[11] Uzunçarşılı, İ. Hakkı, İstanbul’un Fethi; https://www.ttk.gov.tr/belgelerle-tarih/istanbulun-fethi/ 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.