islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3544
EURO
35,1415
ALTIN
2.301,58
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Az Bulutlu
23°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

Peygamberimiz (sav), günümüzün zenginlerini uyarıyor

Peygamberimiz (sav), günümüzün zenginlerini uyarıyor

Prof. Dr. Ali Seyyar

Yeni Müslüman olup Allah ve Hz. Muhammed Mustafa’ya (sav) iman eden sahabiler, Mekke’de çok sıkıntı çekmiştir. Mekke müşrikleri, on üç sene boyunca Müslümanlara maddî ve manevî bakımdan zulmederek, her türlü kötülüğü yapmıştı. Bilhassa üç yıl süren boykot yıllarında Müslümanları açlık içinde kıvrandırmışlardı. Bu dönemde hemen bütün sahabiler, açlık ve sefalet içinde çok zor günler yaşadı. Medine’ye hicret ile birlikte zulüm bitmiş ve Müslümanlar yavaş yavaş kendilerini toparlamaya başlamıştı. Peygamberimizin (sav) liderliğinde Ensar ile Muhacirler arasında tesis edilen kardeşlik paktı sayesinde birçok Müslümanın maddî durumu nispeten iyileşmeye başlamıştı.

Bunun dışında Medine’ye daha sonra hicret eden Müslümanlar, tanıdıklarına, tanıdığı olmayan kimsesiz sahabiler ise mescid-i nebeviyye’nin bir köşesinde kurulan ve suffa ismi verilen bir yerde misafir olurdu. Ashabı suffa’nın maddî durumu içler acısıydı. Onlar, muhacirlerin en fakirleriydi. Peygamberimiz (sav), açlıklarını giderebilsinler diye elinden geldiği kadar onlara hurma gönderirdi. Ashabı suffa’nın karınları hurma yiye yiye yanmaya başladı. Ashabı suffa’dan biri, buna dayanamadı ve bir namazdan sonra yüksek sesle şöyle dedi:

“Ya Resulullah, hurma yiye yiye artık karnımız yandı. Ayrıca üstümüzdeki keten elbiseler de, gördüğünüz gibi, yama üstüne yama vurmaktan giyilemeyecek hâle gelmiştir.”

Bunun üzerine Peygamberimiz (sav), kalkıp minbere çıktı, kavminin elinden çektiklerini anlattı ve geleceğe dair bazı işaretler verdi:

“Ben ve arkadaşım (Ebu Bekir) on küsur gün yol yürüdük. Misvak ağacının acı meyvesinden başka yiyeceğimiz yoktu. Ondan sonra Ensar olan kardeşlerimize geldik. Onların da yiyeceklerinin çoğu hurmadır. Allah razı olsun ki bizleri kendilerine ortak yaptılar. Allah’a yemin ederim ki eğer ben ekmekle et bulsaydım, kendim yemez size yedirirdim. Fakat az daha sabredin. Öyle bir gün gelecek ki, siz veya kiminiz Kâbe perdeleri gibi kıymetli elbiseler giyeceksiniz ve içinizde sağ kalacak olanların önüne sabah akşam büyük tepsilerde çeşitli yemekler konacaktır”. (Heysemi, C. 10; s. 323)

Bu sözler, Müslümanların ileride açlıktan ve yoksulluktan kurtulacağına ve zenginleşeceğine dair ferahlatıcı öngörülerdi. Fakat aynı Peygamber (sav), Uhud savaşından sekiz yıl sonra mescid-i nebeviyye’de Uhud savaşında şehit düşen sahabilerine, herkesle vedalaşan bir kimsenin edasıyla dua etti. Daha sonra minbere çıktı ve Müslümanların geleceği ile ilgili çok çarpıcı ikazlarda bulundu:

“Ben size, sizden önce Allah’ın huzuruna varan bir öncüyüm. Sizin için şahitlik edeceğim. Bana rastlayacağınız yer Havuz başıdır. Ben oraya şimdi durduğum yerden bakıyorum. Şunu da bilin ki, ben artık Allah’a şirk koşacağınızdan korkmuyorum. Fakat dünya için birbirinizle yarışıp düşmanlık edeceğinizden endişe ediyorum.” (El-Kenz; C. 3; s. 321).

Peygamberimiz (sav), Müslümanların fakir kalacağından korkmuyor fakat dünya nimetleri içinde oldukları halde mal ve mülk yüzünden birbirleriyle yarışıp vuruşacaklarından endişe ediyordu. Zenginliğin, fakirlikten daha büyük bir manevî risk olduğunu Efendimiz (sav) sık sık sahabilerine hatırlatma gereği duyardı. Dünya nimetleri Müslümanların üstüne oluk gibi aktığı dönemlerde Müslümanların imtihanı daha da büyüyeceğini açıkça söylerdi. “Sizin İçin korktuğum şeylerden biri de, Cenab-ı Allah’ın size vereceği dünyanın ziynet ve güzelliğidir” sözü yine Peygamberimize (sav) aittir. (Terğib; C. 5; s. 144).

Peygamberimiz (sav) bir taraftan zengin olup da infakta bulunan zengin Müslümanları övmüş diğer taraftan da hayır noktasında ihmalkâr davrananları da her zaman uyarmıştır. Bu konuda Hz. Ebu Said el-Hudrî, aşağıdaki rivayetinde bizlere şunları aktarmaktadır: “Resulullah (sav) minbere oturdu biz de etrafına oturduk. Dünya ve dünyanın ziynetlerinden bahsederek; ‘Benden sonra dünyalık servet yönünden başınıza gelecek felaketlerden korkuyorum’ buyurdu. Bunun üzerine bir adam şaşkınlıkla öyle bir soru sordu ki Resulullah (sav) bir süre sustu. Adamın sorusu şuydu: ‘Hayırlı şey, şer getirir mi?” Oradakiler o adama sitemkâr bir şekilde, ‘Resulullah (sav) sana bir şey dememişken sen niçin konuşuyorsun” dediler. Adam sıkıntıdan dolayı kendinden geçmişti. Biraz kendine gelince terini sildi. Bunun üzerine Resulullah (sav) şöyle buyurdu:

‘Ey soru soran kimse! Beni dinliyor musun? Gerçekten hayır, şer getirmez. Fakat bahar yağmurlarının bitirdiği nice otlar vardır ki, o otların bir kısmı hayvanları öldürür, bir kısmı da yeşillik yiyerek hayatlarını sürdürenleri besler. Onlar şişip semirinceye kadar yerler, güneşten de istifade eder oynar, zıplar, idrarını yapar, tekrar otlarlar. İşte dünya malı olan servet de böyledir, yeşil ve tatlı olup aldatıcıdır. Müslüman zengin, kendisine verilen bu maldan yetim, fakir ve yolda kalmışa infak ederse ne iyi kimsedir. O hakkı olmadığı halde her şeyi alan kimse ise yiyip yiyip de doymayan kimse gibidir. O aldığı şeyler kıyamet günü kendi aleyhinde şahitlikte bulunacaktır.” (Müslim, Zekât, 40.

Yoksulluğun da zenginliğin de birer imtihan olduğunu ancak zenginlik imtihanının daha zor olacağını, bu sefer de Hz. Ali’nin dilinden öğrenelim: “Resulullah (sav) ile birlikte mescitte oturuyorduk. O esnada Musab bin Umeyr yanımıza çıkageldi. Üzerinde deri ile yamalı bir elbiseden başka giyeceği yoktu. Resulullah (sav) onu görünce, onun Müslüman olmadan önceki lüks içinde geçen hayatını ve şimdiki yokluk hâlini düşünerek, ağladı. Sonra etrafındakilere dönerek: ‘Siz ileride, sabah bir elbise, akşam ayrı bir elbise giydiğinizde, önünüze çeşit çeşit yiyecekler gelip gittiğinde ve evlerinizi Kâbe gibi süslü örtülerle bezediğinizde acaba hâliniz nasıl olur?” diye sordu. Oradakiler: ‘Ya Resulullah; Biz o zaman bugünkü hâlimizden daha hayırlı bir halde oluruz. Elimiz genişlerse ibadet için pek çok boş vaktimiz olur, bir de geçim yükünden kurtuluruz’ dediler. Resulullah (sav) ise: “Hayır, bu gününüz, sizin için o günden daha hayırlıdır’ buyurdu.” (Müslim; Zühd; 11).

Peygamberimizin (sav) modern çağın yani ahir zaman (zengin) Müslümanlarına yönelik bu uyarıları, günümüzde ne kadar dikkate alındığını veya alınmadığını, miras yüzünden birbirini öldüren akrabalar, ihalelerde dönen rüşvet ilişkileri, havuzlu villaların önünde, yatlarında veya lüks arabalarıyla poz veren gençler, evinde para makinası bulunduran bakan çocukları, beş yıldızlı otellerde para ödemeden tatil yapan siyasetçi, savcı, bürokrat ve yargıçlarla ilgili haberlerden öğrenmek mümkün. Geçim derdinden kurtulmak, hayat kalitesi açısından ne kadar önemli ise nimet içinde yüzen zenginlerin manevî ve sosyal sorumluluklarını unutmaları da o derece vahimdir, vesselâm.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.