islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
22°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
22°C

PROF. DR. MEHMET GÖRMEZ DEPREM HAKKINDA KONUŞTU

PROF. DR. MEHMET GÖRMEZ DEPREM HAKKINDA KONUŞTU
15 Şubat 2023 10:17
A+
A-

PROF. DR. MEHMET GÖRMEZ DEPREM HAKKINDA KONUŞTU

İslam Düşünce Enstitüsü, Prof. Dr. Mehmet Görmez’in “Depremin Manevi Yaralarını Sarmak | Afetten Rahmete” başlıklı konuşmasını yayınladı.

Eski Diyanet işleri başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in konuşması şöyle:

“Küçük acılar için çok şey söylenebilir, ama bunun gibi büyük acılar bizi sükuta davet eder. Bizi sadece susturur. Susturmalı da.

Canlarımız enkaz altındayken vaaz edecek değilim. Bugün herkesin pek çok sözü erteleme günüdür. Bugün taziye günüdür. Bugün umutları yeniden yeşertme günüdür. Her cana kavuşmak için dua günüdür. Elleriyle beton kazıyıp cankurtaran kardeşlerimize minnet ve şükran günüdür. Bugün yüreklerimizdeki zelzeleri dindirme zamanıdır. Sadece toprak altındaki fay hatlarına değil, bizi millet yapan o değerler sisteminin üzerine dayandığı fay hatlarına hep birlikte dikkat kesilme zamanıdır.

Bu millet çok acılar çekti. Çokça darlıklar nine işgaller gördü. Vuruldu, yandı, sele kapıldı. Bunların çoğunu tarih kitaplarında görüyoruz. Bazılarına bizzat şahit olduk. Bugün ise canımız tarifsiz yanıyor. Bugün tarihin kendisiyiz. Çaresizliğin tam ortasındayız. Şimdi çocuklarımıza onurla okuyacakları yeni bir tarih yazma zamanı.

Toprağımız sarsıldı fakat aziz milletimiz sarsılmadı. Unutmayalım ki insanlığımızın sarsılması, inancımızın sarsılması, yeryüzünün sarsılmasından daha yıkıcıdır. Yüreklerimizi parçalayan bu acı bizi yekpare yaptı, yekvücut olduk. Derdimizden inşallah devalar çıkaracağız. Sancılarımızdan şifalar bulacağız inşallah.

Hayatın kaçınılmaz acıları, umulmadık kederleri, tahmin edilemez kırıklıkları karşısında kendi içimize döndük. Aramızdaki yabancılıklar kalktı, sınırlar eridi. Artık aynı duanın avuçlarında birer can olduk. Bir olduk, birlik olduk. Birbirimiz için var olmayı öğrendik. Tanımadığımız insanların nefesleriyle nefes alır olduk.

Can bahşedilenlerin haberleriyle heyecanlanıyoruz bir haftadır. Bakın enkaz altından çıkan her canla nasılda seviniyoruz. Bebeklerin o şaşkın bakışları sona erince, çocukların masum bekleyişleri bitince, yetişkinlerin acı çaresizlikleri kurtuluşa erince ne kadar da seviniyoruz. Hiç tanımadığımız insanların nefes alışıyla sevinmeyi öğretti bütün bu olanlar. Öyleyse şimdi aldığımız bu dersi bitirme zamanı… Gelin hep birlikte birbirimize teselli olalım.

Betonların üzerimize devrildiği bugün kardeşliğimizi ayağa kaldırma zamanı. Şehirlerin yıkıldığı bugün merhametimizle yeni şehirler kurma vaktidir. Yolların kesildiği bugün gönüllerden gönüllere gizli yollar kurma vaktidir. Bugün diriliş günüdür. Ölüden diri çıkaran yaradan bunca ölümden nice eşsiz dirilişler çıkaracaktır. Buna imanımız tamdır. Gün iyilikle ve merhametle yeniden ayağa kalkma günüdür. Yüreklerdeki umudur tekrar yeşertme zamanıdır. Yaraları şefkatle sarma günüdür. Gün toplumsal birliğimizi dosta düşmana gösterme zamanıdır. Gün yaralı yürekleri, imanlı gönülleri birleştirme zamanıdır.

Böylesi vakitler kıyamet aşısı aşılanmak vaktidir. Öğrendiklerimizi hep birlikte gözden geçirelim. O ertelediklerimizi, sona bıraktıklarımızı, ihmal ettiklerimizi, önemsiz sandıklarımızı, kenara ittiklerimizi bugün önceleyelim.

Betonla yükselen şehirler yerine sevgi ve şefkatle genişleyen merhamet ve rikkatle enginleşen şehirler inşa edeceğiz inşallah. Aziz Peygamberimiz kurduğu Medine medeniyetini model alıp birbirimize nezaket ve incelik, lütuf ve kardeşlik borçlu olduğumuzu bugün bir daha hatırlayacağız.

Bu soğuk günlerde bedenimizin bağışıklık sistemini güçlü tutmak ne kadar önemliyse, ruhi, manevi ve toplumsal bağışıklığımızı güçlendirmek bir o kadar ehemmiyetlidir. Bir taraftan ekmeğimizi bölüşürken toplumsal birliğimiz ve dirliğimiz için azami çaba göstermeliyiz. Bir taraftan gönülleri birleştirirken diğer taraftan her türlü ötekileştirici dil ve söylemden uzak durmalıyız. Toplumsal barışımıza her zamankinden fazla önem göstermeliyiz.

Bu musibetler er ya da geç sona erecektir. Ancak bu tür dönemlerde açılan gönül yaraları var ya o yaralar kolay kolay iyileşmeyecektir. Bunu lütfen daima hatırda tutalım.

On binleri bulan merhumlarımız var. Onların her biri can Rahmana teslimdir. Herbiri manevi şehit hükmündedir. Onlar bir daha ölmeyecek. Ölecek olan biziz… Hepimiz onların gittiği yere gideceğiz. Gücümüzü hayatta kalanlara çevirelim. “Keşke olmasaydı!” dövünmek yerine “Bize düşen ne?” diye onarıcı ve umut verici tavrımızı ortaya koymaya devam edelim. Depreme maruz kalan kardeşlerimizin gönülleri naz makamındadır. Onların gönülleri Rabbe karşı kırık, devlete karşı buruk, hatta biraz da öfkeli olabilir. Ancak bu kırıklığı, burukluğu yüreklerine dokunarak, hayatlarına rahmetle şefkatle dokunarak gidermek bizim görevimizdir. Bu gibi durumlarda devletin konumu Hz. Süleyman kıssasındaki annenin konumudur gibidir.  Hani meşhur hikâyedir. Kaybolan çocuk üzerinde 2 kadın aynı anda annelik iddiasında bulunur. Hz. Süleyman hükmünü verir çocuk ikiye bölünecek her biri yarısı bir kadına verilecek. Gerçek anne derhal atılarak, bütün davasından vazgeçer. Zira anne için aslolan çocuğun yaşamasıdır. Devlet de anne gibidir. Devlet için aslolan Milet olduğu gibi, millet için de aslolan devleti yaşatmaktır. Bugün bütün siyasi düşüncelerimizi bir kenara bırakıp kenetlenmek günüdür.

Her an, her dakika enformasyon ve dezenformasyon bombardımanına maruz kaldığımız bugünlerde kusura bakmayın ama o çok bilmişlik vehmine kapılıp buyurgan bir üslupla sağa sola sahada başla canla koşuşturan kardeşlerimizi söylemlerimizle incitmekten korkalım. Medyayı, sosyal medyayı hakkı, sabrı, merhameti birbirimize tavsiye etme platformuna dönüştüremez miyiz? Dil ile kalp yaptıklarımızı parmaklarımızla yıkmayalım. Tuşlara basan parmaklarımızı da şefkat ve merhamet öğretme zamanı gelmedi mi?

Elbette el açıp Rabbimize dua etmek önemlidir. Ancak en kabul şayan dua fiili duadır. Rabbimizin inayetiyle bu sıkıntılar geçecektir. Ancak bugünlerde yapacağım erdemli ve ahlaklı davranışlarımız iyiliklerimiz kalıcı olacaktır. Bugünden itibaren dualarımızı büyük bir iyilik hareketine dönüştürelim…

Elbette el açıp en büyük ilticagâhımıza yönelmek, ona dua edip yalvarmak önemlidir. Ancak en kabule şayan dua fiilî duadır. Rabbimizin de inayetiyle yaşadığımız bu sıkıntılar geçecektir. Ancak bugünlerde yapacağımız erdemli ve ahlaki davranışlarımız kalıcı olacaktır. Bugünden itibaren dualarımızı büyük bir iyilik hareketine dönüştürelim. Bugün, iki evi olan herkesin, bir evini kardeşi ile paylaşma günüdür. Bugün, herkesin bir kardeşini misafir etmesi en büyük duadır. Bugün depremzedelerin değil, varlık ve servet sahiplerinin imtihan günüdür. Sahip olduğunuz servetlerin sizleri kurtaracağı gün, bugündür. İlahî rahmeti celp edecek, bela ve musibetleri defedecek en büyük dua, bu zor zamanlarda büyük bir iyilik hareketi başlatmaktır; herkesin birbirine iyilik yapmasıdır.

Bölgede gerekli olan şeylerin özellikle maddi boyutlarıyla yapılacağından kuşkum yok. enkazlar kaldırılır, evler yeniden yapılır, hayat normale döner. Peki, işin insani-manevi yanını ne yapacağız? Millet olarak yapacağımız ikinci büyük vazife daha bizleri bekliyor: tüm ilmî, fikrî, düşünsel müktesebatımızla tek tek her acılı haneye, sadra şifa olacak bir seferberlik başlatmamız gerekiyor.

Depremin maddi yaralarını sarmak kolaydır. Asıl olan manevi yaralarına merhem olmaktır. Bu konuda konuşacak hocalarımızdan bir ricamız olacaktır. Bu konuda bir söz söyleyeceksek bin düşünelim. İlahi adalete gölge düşürecek, insanın sorumluluklarını yok sayacak, deprem şehitlerini itham edecek söylemlerden kaçınalım, risaleti rivayete feda edecek zayıf ve uydurma haberlerden uzak duralım. Hep beraber depremin manevi yaralarını nasıl saracağımızı öğrenmek için oturup ders çalışalım. Depremden sonra ilmihallerimizi yeniden gözden geçirelim. Artık binaya girmenin adabından önce bina yapmanın farzlarını konuşalım. Şehre girme duasından önce şehirler kurulurken işlenen haramları açıkça zikredelim.

İlahî vahyi bir bütün olarak ele aldığımızda, insanı, vahyi ve kâinatı birlikte ele aldığımızda görürüz ki, her şeyden önce bu tür musibetler birer İlahî afet değil, birer İlahî ayettir. Bu büyük ayetleri ibareler üzerinden değil, ibretler üzerinden okumalıyız. Evreni, kâinatı, fizik âlemini bilmeyen bir kardeşimiz, depremin metafiziği üzerinde konuşmaya cüret etmemelidir. Ülkemizin yarınlarını inşa eden öğretmenlerimiz, bu büyük musibet umulmadık müfredatlar koydu önümüze. Acılarla yoğrulan coğrafyada yavrularımızın her birinin dimağına ve gönüllerine yeniden umut inşa etmek, sizlerin vazifesidir. Bugün, her birimizin birer umut muallimleri olması gerekiyor. Bugün, okulun yalnızca dört duvar arasında kırkar dakikalık fasılalarla koridorlara hapsedilemeyeceğini göstermek için hayatın kendisini okula, eğitime çevirecek metotlar bulmamız gerekiyor. Gün, her zamankinden daha çok çalışma, üretme ve fark etme günüdür.

Ülkemizin din gönüllüleri, emekli bir mesai arkadaşınız olarak size sesleniyorum: Bugün sizlere daha büyük görevler düşüyor. Bugün ezanınızın ulaştığı her kulağa kalbinizle de dokunma zamanıdır. Mihrap, Peygamberimizin, Muhammed Mustafa’nın makamıdır; o da âlemlere rahmettir. Âlemde ne varsa ondan sorumlusunuz. Madem onun makamındasınız bugün, o makamın hakkını verme zamanıdır, kadınlara hürmetkâr, çocuklara merhametli olma zamandır. Sokağı da ihmal etmeme vaktidir; solan çiçeği, üşüyen kediyi…

Son olarak bir hususu ifade ederek sözlerimi bitirmek istiyorum.

Bu dünyaya kalmaya gelmediğimizi, buranın göçebesi olduğumuzu hatırlama vaktidir. Âlemlere rahmet Peygamberimizin kısaca dinlendiği, bir “ağaç gölgesi” saydığı bu dünyanın hakikatini anlama vaktidir. Benim ve dünyanın misali, bir ağaç gölgesinde kısa bir süre dinlenen bir yolcunun misali gibidir. Yolcu yolunda gerek; yolda kalmayalım artık, yol olalım, yol alalım kardeşlerim.

Yaşamak, acımaya razı olmaktır. Can taşımak acıtır. İşte tam buradayız. Bu ana kadar bizden öncekilerden ibret aldık. Bundan sonra sonrakilere ibret olacağız. İş başa düştü. Hayatın beklenmedik acıları, önlenemeyen kırıklıkları, aramızdaki yabancılıkları eritmek için, ötekileştirmeleri sonlandırmak için, bencillikleri onarmak için, uzaklıkları yakın etmek için eşsiz bir fırsattır. Bunca acının içinde güzel olanı, birbirimizin nefesiyle nefeslenmemiz, birbirimize bahşedilen canla ferahlanmamızdır. Maddi yıkımın getirdiği bu manevi onarım önemli… Betonların devrilmesiyle ayağa kalkan kardeşliği görmek önemli. Canlarımızın kaybıyla birbirimize can olmamız, birbirimizin sevinciyle sevinmemiz önemli.

Tekrar rahmet-i Rahmân’a kavuşan her kardeşimize rahmet diliyorum. Aziz Milletimize sabr-ı cemil niyaz ediyorum.

Rahmân ve Rahîm olan Allah;

Aziz Milletimizden hıfz u inayetini esirgemesin,

İmdat, diyen her canımıza ulaşmayı nasib eylesin,

Yaraları sarmak için milletçe seferber olmayı lütfeylesin.

Yardımcı kuvvetlerimizi Rûhu’l-Kuds ile teyit eylesin.”

MİRATHABER.COM

 

 

 

ETİKETLER: Manşet
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.