islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5696
EURO
34,9113
ALTIN
2.423,36
BIST
9.722,09
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
21°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
18°C

RAMAZAN KUR’AN VE ORUÇ

RAMAZAN KUR’AN VE ORUÇ

Ramazan, kamerî takvimdeki dokuzuncu ayın adıdır. Kur’an’ın  indirildiği dönemde kamerî ay takvimi kullanıldığı için bu ayın, diğer aylara göre bir ayrıcalığı olmuştur. Ramazan  ayının sahip olduğu bu  ayrıcalık, bir  zaman dilimi oluşundan değil; bu zaman diliminde meydana gelen  önemli olaylar sebebiyle oluşan bir ayrıcalıktır. Ona bu ayrıcalığı kazandıran  en önemli etken, Kur’an’ın  bu ayda indirilmeye  başlanması, diğer bir etken de  orucun  bu ayda tutulmuş olmasıdır. Yoksa her hangi bir zamanın, diğer zamanlara  göre ayrı ve farklı bir  ayrıcalığı ve üstünlüğü yoktur.  Zira Allah katında bütün zamanlar eşittir ve  aynı değerdedir. Değer farklılığı, insanlar için söz konusudur  ve onların  bu  zaman  dilimine  atfettikleri  anlamlara göre  oluşmuştur  Tıpkı Hz. Peygamberin misafirliği, Ebû Eyyûb el-Ensârî’ye  değer kazandırdığı gibi, Kur’an ve oruç da  ramazana değer   kazandırmıştır. Dolayısıyla ramazan, önemini ve değerini Kur’an’dan ve oruçtan   almaktadır.

Kur’an’ın önemi ve  değeri ise sahip olduğu konumdan ve misyonundan  kaynaklanır.  Çükü Kur’an,  Allah kelamıdır ve  insanlar için  bir  hidayet rehberidir[1].  Bu nedenle  Kur’an, insan için hem  bir inanç objesi, hem de bir  bilgi objesidir. Kur’an’ın inanç objesi oluşu,  insanların ona inanıp inanmaması ile ilgilidir. Bunun içindir ki  insan, ona inanıp inanmamada    hürdür;  isterse inanır, isterse ise  inanmaz. [2]   Bunula birlikte Kur’an,  Hz. Peygamberin ve müminlerin “tenzil”e  imanından söz ederek[3] insanları  da inanmaya teşvik eder ve inananlar ile  inanmayanların  eşit olmadığını /olamayacağını açıklar.

Kur’an’ın bilgi objesi oluşu ise, onun bir hayat kitabı oluşundan ve hayatın her alanına yönelik bilgileri ve  mesajları ihtiva  etmiş olmasından  dolayıdır. Zira Kur’an, inanan ve  bir bilgi objesi olarak  ona yönelen herkes  için  kuşatıcı  mesajları ve bilgileri ihtiva eder.  Ancak  Kur’an da diğer kitaplar gibi  etken değil, edilgendir. İnsan, ona gittiği takdirde  o,  insana bilgi verir. Daha açık bir ifade ile insan, onu okumaya  ve anlamaya çalıştığı  sürece ondan yararlanabilir. Yoksa  yer altı madenleri  veya saklı bir hazine gibi kendisini arayıp bulacak kişiyi/kişileri bekler. Bu nedenle reel hayatta Kur’an, kimi insanlarca inanılan, fakat bilgisine başvurulmayan;  kimi insanlarca inanılmayan, fakat  kendisinden bilgi elde edilmeye çalışılan; kimi insanlarca da inanılan  ve bilgisine baş vurulan  bir kitaptır.

Allah Teâlâ  insanı yaratmış ve onu onlarca ve hatta  yüzlerce yeti ile donatmıştır. Allah’ın insana  verdiği yetiler içinde  akıl, irade ve vicdan,  diğer  yetilere göre insan hayatında  ayrı bir yere  ve öneme   sahiptir. Ancak  doğru, güzel, iyi ve dengeli bir hayat yaşayabilmesi için  bu yetiler,  çoğu  zaman  yeterli olamamaktadır. Bu  nedenle insan;   iyi, doğru, güzel ve dengeli bir hayat için kendisine  yol gösterecek  ve kılavuzluk edecek  bilgilere, kurallara ve ilkelere;  özellikle de örnek alacağı  yaşanmış  bazı   hayat hikayelerine    ihtiyaç  duyar. Kur’an, insanın bu ihtiyacına cevap verir, zira onun  temel misyonu da budur.

Ramazanın bir diğer ayrıcalığı da, bedenî ibadetlerden biri olan orucun  bu ayda  ifa edilmesidir. Hiç şüphesiz  her ibadetin kendine  özgü  bazı nitelikleri  mevcuttur; ancak orucun  diğer ibadetlerden  farklı bazı  niteliklere  sahip olduğu da bilinmektedir. Bu niteliklerin başında ise kendisine  riya karıştırılması en zor olan  bir ibadet  türü oluşu gelmektedir. Zira bir çok  ibadete riya karıştırılması  kolay ve mümkün iken, oruca  riya karıştırılması  o kadar kolay ve mümkün  gözükmemektedir.

Orucun bir başka özelliği de bir ibadet çeşidi olarak kurbanda  olduğu gibi amacının Kur’an’da  açıkça zikredilmiş olmasıdır. Nitekim “Ey inananlar, oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi “takvalı” olasınız  diye size de farz kılındı[4] ayeti, oruç tutmaktaki  asıl maksadın “takva” olduğunu açıklamaktadır.  “Takva”, semantik tarihi içinde farklı anlamlar kazanmış ise de, asıl ve kök anlamı itibariyle  “sakınma ve korunma”  demektir. Bu da sevgi, saygı ve sorumluluk bilinci içinde davranmayı ifade eder. Daha açık bir ifade ile “takvalı olmak”, bütün  eylemlerimizde ve davranışlarımızda  haramlardan korunma ve sakınma bilinci içinde  hareket  etmek ve bunları yaparken de Allah’ın rızasını  gözetmek demektir.  Şayet yaptığımız  ibadetler ve bunlar içinde  oruç ve namaz, bizi kötülüklere, maddî ve manevî haramlara  yönelmekten alıkoymuyor ise  bunun sebebi, ibadetlerimizdeki  asıl amacı/ takvayı unutup, onları amaç değer haline  getirişimizdir.  Bu nedenledir ki Allah Teâlâ, “Kestiğiniz kurbanların ne eti, ne de kanı Allaha ulaşır.  Fakat Allaha ulaşan  sizin takvanızdır[5] buyurmakta;   Hz. Peygamber de  oruçlu olduğu halde, insanlara eziyet eden, olumsuz  sözler söyleyen ve  kötülük eden kişilerin, tuttukları orucun  bir yararının olmadığını   açıklamaktadır. Bu ayetin mesajı , özel anlamda kurban için olsa da  genel anlamda bütün  ibadetler için de söz konusudur. Nitekim   “Din samimiyettir”[6];Ameller niyete  göredir”[7]; “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak  kalplerinize ve amellerinize bakar[8]; “Oruçlu bir kimse yalanı ve yalanla iş yapmayı terk etmezse  onun yemesini içmesini terk etmesine Allah’ ın hiçbir ihtiyacı yoktur.”[9] tarzındaki hadisler de bu  gerçeği   teyit  eder.

Bir  insan için önemli olan, öncelikle  kendisini yaratanı  tanımak, bilmek , O’na  inanmak ve O’nun hoşnutluğunu ve sevgisini  kazanacak  iyi, güzel, doğru ve dengeli davranışlarda bulunmaktır. Bunun içinde  iradeye ve azme  dayalı  bir  çaba  gerekir. Zira sevgi,  hoşnutluk ve  “Allah rızası”, satın alınmaz, kazanılır. Allah rızasını/hoşnutluğunu ve sevgisini kazanmanın yolu da O’na olan aidiyetimizi  güçlendirecek olumlu davranışlarda  bulunmak ve  kulluk görevimizi  yapmakla mümkündür.   İman, ibadet çeşitleri ve amel-i salih  bunun için emredilmiştir.

Bu nedenle ibadetlerimizin, salih amellerimiz ve  olumlu davranışlarımız  arasında  ayrı bir yeri ve değeri  vardır. Aynı şekilde  ibadetler içinde de   orucun ayrı bir yeri bulunmaktadır. O da samimiyetle  yerine getirildiğinde insanı “takva”ya ulaştıracak  özel  bir  role  sahip  oluşudur.  Bu özelliği  dolayısıyla  orucun  insan hayatındaki  etkinliği,  diğer  ibadetlere  göre  daha  belirgin  olarak  görülür. Nitekim  ramazan ayının , diğer aylara göre  insan hayatını ve  iç dünyasını  etkileyen  ruhaniyeti ve  manevî havası  ile bu ayda  meydana gelen dinî  düşünce  ve nitelikli davranış   atmosferi, bunun  en canlı  kanıtıdır. Bu ayda daha çok  Kur’an okunması, mukabele geleneğinin  davam etmesi, teravih nazmına  yoğun ilgi, zekatın bu ayda daha çok  verilmesi vs. gibi dinî duyguların ve  davranışların yoğunluklu  olarak   yaşanmış olması, ramazan ayına özgü     özellikler  ve güzellikler  aranda  yer alır.  Fakat bu güzellikler, ramazan ayıyla sınırlı kalmamalı, senenin diğer aylarında da etkisini  devam ettirmelidir.

 Prof. Dr. Celal Kırca 

[1] Bakara,2/185.
[2] Kehf,18/29.
[3] Bakara,2/286.
[4] Bakara, 2/183.
[5] Hacc, 22/37.
[6] Müslim, İman,95.
[7] Buharî ,İman,41.
[8] Müslim, Birr, 34.
[9] Buharî, Savm,8.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.