islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5889
EURO
34,8006
ALTIN
2.499,03
BIST
9.444,54
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Hafif Yağmurlu
14°C
İstanbul
14°C
Hafif Yağmurlu
Cumartesi Açık
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
21°C
Salı Az Bulutlu
22°C

Sanatın Arka Planındaki Gerçek

Sanatın Arka Planındaki Gerçek

Sanat nasıl doğar diye düşündüğümüzde, insanın dünyasını ve bu dünyayı biçimlendiren fikir ve değerleri akla getirmek durumundayız. Çünkü sanat,  mutlaka bir kültür veya ahlaka dayanmak zorundadır.

Sanatçı, kendi yaşadığı ve bildiği dünyadan olaylara bakmak zorundadır. Yani sanatın kalkış noktası ve içinde bulunduğu asıl ortam, sanatçının içinde bulunduğu  tarihi süreç ve kültürdür.


Eğer böyle bir ortam ve arayışlardan hareket edilmiyorsa, sanatçı hayalleri veya vehimleri içinde kalır. Veya, kendi varlığını ebedileştirmeye çalışarak, kendini putlaştırma psikolojisi içine girer.


İlahi bilgi ve muhayyileye sahip olmayan kültürlerin kaosu ve belirsizliği hep böyle bir sonla buluşmak olmuştur. Çünkü bu tür  sanatçıların aklı ve  ihtirasları, herhangi irşad edici ve bağlayıcı özelliğe kapalı olmakta ve kendi fasit dairesi içinde kalmaktadır.

Fikir adamının da durumu sanatçıya benzer. Fakat fikir adamı görüşlerini açıkça ifade etmek durumunda olduğundan, onun ne demek istediği hemen anlaşılır. Buna karşılık sanatçı, düşünce, acı ve beklentilerini duygular, semboller yardımıyla aktarmaya çalışır. Bu yüzden neyi anlatmak, hangi mesajı vermek istediğini olay veya eser bittiğinde anlamak durumunda kalırız. Bu yüzden, onun gerçeği mi, yoksa; bir hayali mi yansıttığını kolaylıkla anlamak zordur.


Günümüzde sinema, duyguyu, düşünceyi, hayalleri, mutluluğu ve kaygıları sanatçının dünyasından ve değerlerinden alarak, “farklı ve yabancı” bir dünyayı bizdenmiş gibi vermekte ve bizim olmayan veya bize ters olarak kurulmuş bir mantığı sahiplendirme ve özümsetmeye  çalışmaktadır.

İşte böyle bir durumda cereyan eden olaylar, belki de bizim hiç düşünmediğimiz ve yaşamadığımız gerçekler olmasa bile, ruhumuzu zorlayarak kendini benimsetmeye çalışan bir etki oluşturmaya başlamaktadır.


Sanatı  bir davanın ve insanlığın emrine vermek, onun hayata ruh ve dinamizm katmasına sebep olacak ve gönüllere hakikat nefesini daha kolay sokabilecek niteliğe kavuşturmaktadır.

Böyle bir durumda, kişinin kendi varlığının ötesinde insanlığın ortak bir derdi veya sevinci ortaya çıkmakta ve herkes sanat eserinde kendisinden bir parça ve duygu bulabilmektedir.


Büyük sanatçı, gönül adamı, şair ve musikişinasların ebediyete uzanan duygu ve düşüncelerinden oluşan eserleri, bütün insanlığa ışık tutuyorsa, bu güç; onların insanlığın ortak arayış ve beklentilerine tercüman olmalarından dolayıdır. Bu yüzden sanat adamları, birçok fikir ve siyaset  adamından daha fazla topluma yakın olmakta ve bilinmektedirler.

Kur’an, kültür dünyamızda sadece bir tebliğ ve bilgi kaynağı olmayıp, aynı zamanda ses, sanat, estetik ve ruh dünyası ile insanlığı temasa getiren mucizevi bir kaynak olmuş ve asırların içinden mesajını ve ruhunu insanlık alemine yayabilmiştir. Kur’anın ezberlenmesi ve musikisi, Türk kültüründe din ile musiki arasındaki ilahi nefesi en güçlü bir şekilde duyurmuştur.

Günümüzde, gürültü ve hareket temelli müzik kültürü, insanın sıkıntı ve ızdıraplarını gidermeye çalışmış,  fiziki güzelliğine ortaya koymaya çalışan resim ve heykel ise, insanı kutsallaştırmayı hedeflemiştir.  Kadın ve erkeği süslemeye yarayan mücevherler ise, sanatın ticari ve gösteriş çerçevesi içinde kalmasına yol açmıştır.

Sanatın insanın kendini arama ve bulma yolu olarak yeniden ele alınıp, geliştirilmesine fazlasıyla muhtacız. Necip Fazıl’ın “Gerçek sanat, Allah’ı aramakmış” sözü, sanatın ulaştığı en üst mertebeyi bize göstermektedir. Çünkü insan ruhu, ancak Allah’ı terennüm ettiğinde huzura kavuşmaktadır.

Prof. Dr. Sami ŞENER

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.