islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4666
EURO
34,7738
ALTIN
2.441,31
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
18°C
İstanbul
18°C
Az Bulutlu
Cumartesi Hafif Yağmurlu
16°C
Pazar Az Bulutlu
18°C
Pazartesi Az Bulutlu
18°C
Salı Az Bulutlu
18°C

Sünnet Kur’an-ı Kerim’in Bedenlenişidir

Sünnet Kur’an-ı Kerim’in Bedenlenişidir

Geçen akşam Diyanet Tv’de Sünnetin toplumsal fonksiyonları üzerine konuştuk. Sünnet’in tekrar bir tartışma konusu olarak zaman zaman gündeme geldiğini biliyoruz. Burada Sünnete dair tartışmaların bende meydana getirdiği çağrışımlara kısa kısa yer vermeye çalışacağım.

Öncelikle Sünnet’in bizim usulümüzde önemli bir yerde durduğunu belirterek başlayalım. Usul, sadece bir fıkıh üretmenin maddeleri olarak değil, aynı zamanda bir paradigmanın düşünce perspektifini oluşturmaktadır. Bu da tarihsel süreçte bugüne gelinceye kadar düşünsel birikimlerimizin içerisinde ciddi bir yer tuttuğunu bize göstermektedir. Bunun anlamı; bugün eğer bir düşünce üreteceksek, bunun sünnetten bağımsız olamayacağı gerçeğidir. Çünkü sünnet, müslüman toplumların kültürel evreninde etkileri yeniden insana ve topluma dönen bir kapsayıcılığa sahiptir. Her şeyden evvel, sünneti inkar edenlerin bu kültürel evrenden nasıl kurtulabilecekleri sorusunu cevaplamaları gerekir.

Diğer yandan, bugünden üretilecek bir düşüncenin bir geleneğe yaslanarak, gelenekteki kökenleriyle süreklilik arzedecek şekilde ortaya konmadığında, boşlukta sallanma gibi bir riski vardır. Tam da bu sebeple, günümüzün sorunlarına yönelik çözüm bulma önerilerinde sünnete mesafeli duranların referans sorunlarını sürekli hissedebilirsiniz. Aslında Hz. Peygamber (SAV) Hz. İbrahim’e (AS) referansla bazı sünnetlerden bahsederken, aynı zamanda İslam’ın bir düşünce ve ufuk olarak da sürekliliğini anlatmak istemektedir. Bu noktayı anlamadan, İslam’ın evrenselliğinin nasıl konumlandırılacağı da kanaatimizce aynı oranda sıkıntı doğuracaktır.

Önemli bir nokta da, “sadece Kur’an yeter” söylemini tekrar edenlerin, kendi içerisinde tutarsız oldukları ve bir meşruiyet sorunu yaşadıklarını düşünüyorum. Zira Hz. Peygamber (SAV) Kur’an’ın kendisine vahyedildiğini bize bildirmektedir. Dolayısıyla bizim Kur’an’a olan inancımız, temelde Hz. Peygamber’e olan güvenimizden kaynaklanmaktadır. Bu durumda Kur’an’ı kabul edip, Hz. Peygamber’in sünnetini kabul etmemek bir tutarsızlıktır. İşte bu sebeple İslam’da iman Allah’ın (CC) varlığı ve birliğinin yanında, Hz. Muhammed’i peygamber kabul etmekle tamamlanır.

Bunda dört yıl önce acizane “Sünnet Sosyolojisi” isimli bir kitabı edite etmiş ve orada konuyla ilgili bir makale de yazmıştım. Makalede şu iki soruna da değinmiştim. Birincisi; Sünnet, Kur’an-ı Kerim’in ete kemiğe bürünmüş somutluğu ve örnekliğidir. Takriri Sünnet örneğinde daha iyi görüleceği üzere Sünnet, Hz. Peygamber’in şahsi ve keyfi davranış biçimleri değil, ümmetle birlikte inşa ettiği bir örnekliği bize sunmaktadır. Her farklı düşünce ya da ideolojinin teori ve pratiği vardır. Bunlar nazariyatta birçok önerilerde bulunabilir ancak her ideolojinin hayata aktarılışı ve gerçekliği daha önemlidir. Bugün bir çok ideolojiler bu açıdan iflas etmişlerdir. Kur’an-ı Kerim’in, hayata geçirilişi ise sünnetle birlikte olmuştur ve bugüne gelinceye kadar kültürün evreni içerisinde pratik davranış kodları olarak aktarılmıştır.

İşte bu noktanın da biraz açımlanması gerekir. Toplum çok farklı tabakalardan oluşmaktadır. Bir başka deyişle, eğitim, ekonomik, yaş, cinsiyet vb. eşitsizliklerden müteşekkildir. Sünnet bugüne gelinceye kadar pratik davranış örneklikleri olarak bu tabakalarda yaşamaya devam etmektedir. Meselâ; geliştirdiği pratiklerin sünnet olduğunu bile bilmeden birçok insan, geçmişten tevarüs ettiklerini uygulamaya devam etmektedir. Aslında toplumda çok farklı eğitim düzeyinden insanların olduğu düşünüldüğünde, bir gelenek olarak sünnetin nasıl işlev gördüğünü de anlayabiliriz.

Fakat temel sorun, sünnetin algılanma ve buna bağlı olarak uygulanma biçimlerindedir. Sünneti taklidi davranış olarak algılayanlar, Hz. Peygamber’in gerçekleştirmek istediği temel hedefi bilmeden bir anokronizme düşmektedirler. Bugün sünneti, Kur’an-ı Kerim’in yeniden bedenlenişinin imkanları olarak okumaya ihtiyacımız vardır.  Bilinmelidir ki, bugün dünya ölçeğinde hiçbir dinde “sünnet”in karşılığı olabilecek bir tecrübe yoktur. Zaten İslam’ı da imkan kılan unsurlardan en önemlisi bu olsa gerektir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi