islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Parçalı Bulutlu
19°C
İstanbul
19°C
Parçalı Bulutlu
Pazar Az Bulutlu
20°C
Pazartesi Az Bulutlu
22°C
Salı Az Bulutlu
24°C
Çarşamba Parçalı Bulutlu
22°C

“VEFA” ÖZLENEN BİR KİŞİLİK GÖSTERGESİ

“VEFA” ÖZLENEN BİR KİŞİLİK GÖSTERGESİ
25 Aralık 2021 12:25
A+
A-

Sevgiyi, dostluğu ve bağlılığı  devam ettirmenin, kısaca bu  bağlılığı  sürekli  kılmanın  adına “vefa” deniliyor; dolayışıyla da sevginin dostluğun, bağlığın, minnettarlığın ve sadakatin  de en temel göstergesi olarak kabul ediliyor. Vefa, tıpkı sevgi de olduğu gibi bir projektöre  benziyor, kime yöneltilmiş ise  ona karşı vefalı olunuyor. Bu nedenle vefa göstergeleri bir kimse  ile sınırlı kalmıyor, farklı varlıklara da yansıtılabiliyor. Dolayısıyla başta kendisine  hayat  veren ve sayısız nimetler  bahşeden Allah’a; kendisini dünyaya getiren anne-babasına;  eğiten ve yetiştiren hocalarına ve bir  şekilde  ilişkide  bulunduğun dostlarına karşı insandan, vefa  umuluyor ve bekleniyor. Bu beklentiyi ise  Hz. Ali’nin “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum”  sözüyle ifade ettiği  de biliniyor.

Hiç şüphesiz,  ihlasla ve samimiyetle yapılan her iyilik ve  verilen her  emek, elbette ki alacak hanesine yazılmaz ve yazılmamalıdır da. Çünkü  yapılan  her iyilik, verilen her emek Allah rızası için yapıldığın da  bir anlam ifade eder. “İyilik et denize at, balık bilmez ise Halik bilir” ata sözü  bu  ilkeyi  açıklar. Ancak bu kural,  sadece iyiliği yapan açısından geçerlidir, kendisine iyilik yapılan  kişi açısından  değil. Çünkü  kendisine iyilik yapılan  kişi,  iyilik yapana  teşekkür borçludur. Allah’ın verdiği  nimetlere yapılan teşekkürün  adı ise  “şükür” dür. Bu nedenle Allah’a şükür  ve  insana da teşekkür etmek,  vefalı olmanın, bir başka deyişle  nankör olmamanın, yapılan iyiliği ve verilen emeği  unutmamanın en  temel  göstergesidir. Dolayısıyla vefakar insan,  sevgisinde, saygısında, dostluğunda istikrar  ve karakter sahibi olan, kısaca  zikzak çizerek bahaneler  üretmeyen kişidir.

Vefalı olmanın karşıtı, vefalı olmamaktır, unutmaktır ve nankörlüktür. Bu nedenle insanın  vefalı olabilmesi için unutmaması ve nankörlük etmemesi gerekir.  Bunu içindir ki  Allah Teâlâ,  insandan kendisini unutmamasını, sürekli  hatırlamasını isteyerek, “Allah’ı unutan, bu yüzden  Allah’ın da onlara kedilerini unutturduğu  kimseler gibi  olmayın” [1] uyarısında  bulunur ve   “ Beni anın ki ben de sizi  anayım,  şükredin ve  asla nankörlük etmeyin” [2]  der.  Bu nedenle vefalı olacağımız  ilk  varlık  Allah Teâlâ’dır. Daha sonra sırasıyla anne-babamız, eşimiz, yakın akrabalarımız, bizi eğiten ve yetiştiren hocalarımız,  dostlarımız ve  arkadaşlarımız  vefa göstereceğimiz insanlar arasında yer alır.

Allah’a karşı vefalı olmak, O’nu asla unutmamak, hatırlamak ve O’nu  bize hatırlatan  davranışlarda bulunmak, kısaca kulluk görevlerimizi yerine getirmektir.

Anne-babamıza  vefalı olmak,  yaşlılıklarında onlara bakmak, kol kanat germek, şefkatle, sevgi ile muamelede bulunmak;  asla onları incitmemek ve  terk etmemektir. Yoksa  onları  huzur evlerine  koyarak ara sıra ziyaretlerine gitmek veya  onları  terk ederek yalnızlığa mahkum etmek değildir.

Eşimize vefa, yaptığı her hizmet için teşekkür etmek, hastalandığında bakmak, iyiliklerini  hatırlayarak kusurlarını  görmemezlikten gelmek ve  ona karşı hoşgörülü olmaktır. Sağlıkta olduğu gibi hastalıkta da  beraber olmak ve onunla yakından ilgilenmektir.  Nitekim  eşe vefalı olmanın somut örneğini şu  hikayede  açıkça  görürüz:

Sabah erkenden evinden çıkan yaşlı bir adam, yolda  yürürken bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanır ve hafifçe yaralanır. Sokaktan geçenler, o yaşlı  adamı, hemen en yakın sağlık birimine ulaştırırlar. Hemşireler, pansumanı yaptıktan sonra biraz daha beklemesini; her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını incelemek için röntgen  çekeceklerini söylerler. Yaşlı  adam, huzursuzlanır ve  acelesi olduğunu ve  röntgen istemediğini söyler. Hemşireler merakla acelesinin  sebebini sorarlar. “Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum”  der. “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” deyince, yaşlı adam üzgün bir ifade ile: “Ne yazık ki karım Alzheimer hastası, hiç bir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” der. Hemşireler hayretle: “Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” deyice; o yaşlı adam hemşirelere “Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” diye cevap verir.    Eşe  vefa,  bundan daha güzel nasıl anlatılabilirdi?

Hocalarımıza, dostlarımıza, arkadaşlarımıza vefa, onları  da unutmamak, hayırla yad etmek, arayıp sormak ve  ziyaretlerine gitmektir. Bir talep de bulunmuşlar ise imkanımız ölçüsünde  o talebi  karşılamaya çalışmaktır.

İnsanlara karşı vefa ise, sözünde durmak,  aksi davranışlarda  bulunmamak, kısaca “ahde vefa” göstermektir.  Ahde vefa, ise özü-sözü bir olmak ve sözünde durmak demektir. Nitekim  Kur’an’da  bir çok ayet, “ahde vefa” ya  riayet edilmesini tavsiye etmekte ve ahdine riayet edenleri de övmektedir.[3]

Ne var ki insanoğlu, fıtratı gereği potansiyel olarak  vefalı olmaya da, olmamaya da mütemayildir. Kendisini  “beşerîlik” ten kurtarıp  “insan olma”  çabası içinde olanlar,  vefalı olmayı  bir görev bilirler ve yerine getirmeye çalışırlar.  Böyle bir çabanın içinde  olmayanlar ise vefasız olurlar ve  nankörlük  yapabilirler. Bu tutum ve davranış ise  kendisine  verilen  emeklerden ve yapılan iyiliklerden kurtulmanın en kestirme yoludur. Bu nedenle  vefasızlar,  değer ve kıymet bilmezler; inkarı, kırıp dökmeyi, şikayeti, vefasızlığına gerekçe olarak göstermeyi marifet sayarlar.

Vefasızlık, çağlar  boyu  insanların, en temel sorunlarından biri olmuştur ve  olmaya da devam etmektedir.  Nitekim  Yusuf Has Hacib’[4] den  Fuzulî’ye, Mehmet  Akif’ten Ferit Kam’a kadar meşhur  edipler, vefasızlıktan  şikayet etmişlerdir.

Fuzulî,

“Her kimden vefa beklediysem ondan cefa gördüm.

Bu vefasız dünyada kimi gördüysem vefasız gördüm”[5] derken;

Mehmet Akif de

“Vefa yok, sözünde durma hiç yok, emanet anlamsız bir söz,
Yalan rağbette, ihanet gerekli, hak her yerde kayıp”[6]  diyerek vefasızlığa isyan eder.

Ferit  Kam ise,

“Sağlığında nice ehl-i hünerin,

Bir tutam tuz bile yoktur aşına,

Öldürüp evvel onu açlıktan,

Sonra bir türbe dikerler başına” diyerek sağlığında vefa göstermeyip de öldükten sonra vefa  gösterisinde  bulunanları kınar.

Vefasızlık, her dönemde olmuştur, ama günümüzdeki kadar yaygın olmuş mudur?  Bilinmiyor. Bilinen bir şey varsa o da günümüzde insanların ,vefayı değil de  vefasızlığı  daha çok  benimsedikleri, vefa göstermesi gereken  kimselere karşı  çıkarlarını öncelediği, rahatlığı ve konforu kaybetmek istemedikleri için  vefasızlık ettikleri ve yeterince  ahde  vefa göstermedikleri görülüyor.  Bu sebeple  vefa hayatımızdan çıkıp gidiyor ve bizden gittikçe uzaklaşıyor; aslında vefa bir yere gitmiyor, fakat biz ondan uzaklaşıyoruz. Şayet ihtiyaç hisseder de  bir gün  arayacak olursak onu  nerede bulacağımız ve tekrar  ona nasıl kavuşacağımız konusunda fazla kafa yormaya gerek kalmıyor. Zira onu  kaybettiğimiz yerde, yani kendimizde aradığımızda  bulabileceğimizi  de çok iyi biliyoruz.

Prof. Dr. Celal Kırca

[1] Haşr,59/19

[2] Bakara,2/152

[3] Ahitleştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler…” (Bakara Suresi, 177.); “Ahde vefa gösterin, doğrusu verilen ahidde sorumluluk vardır.” (İsrâ Suresi, 34.)

[4] “Vefaya karşı vefa göstermek insanlık görevidir; vefakârlık et insan ol ve adını yükselt.”

[5]  “Vefa her kimseden kim istedim ondan cefa gördüm/Kimi kim bîvefa dünyada gördüm bîvefa gördüm.”

[6] Vefa yok, ahde hürmet hiç, emânet lafz-ı bî medlûl / Yalan râyiç, hiyânet, mültezem her yerde, hak meçhul.” Safahat,  İstanbul, 1950, s. 456.

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.