islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3864
EURO
34,9916
ALTIN
2.323,86
BIST
9.079,97
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Açık
21°C
İstanbul
21°C
Açık
Cuma Parçalı Bulutlu
22°C
Cumartesi Az Bulutlu
21°C
Pazar Parçalı Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C

“28 Şubat” bitti mi?

“28 Şubat” bitti mi?

Şaban ÇETİN

Bu soruya verilecek cevap, 28 Şubat’ın neliği ile doğrudan ilgilidir. Eğer “28 Şubat” denilen sürecin ne olduğunu doğru tespit edemez isek, bitip bitmediği sorusunu doğru cevaplamamız da ihtimal dışıdır. O halde evvelemirde cevabını arayacağımız soru bellidir: “28 Şubat” nedir?

Bir kısım askeri ve sivil bürokrasi, “Beşli Çete”nin[1] başını çektiği “sivil toplum kuruluşları”,  bir kısım siyasetçi, iş adamı ve medya kuruluşları 28 Şubat’ın taşeronluğunu/figüranlığını üstenmişti. Farkında olarak ya da gafletle bu taşeronluğu irtikâp edenlerin meseleyi takdim şekli şu idi:  Refah Partisi ve Erbakan Türkiye’yi Orta çağ karanlığına sürüklüyor, İmam Hatipler, Kur’an Kursları “Milli Güvenlik” için büyük tehdit oluşturuyor. Bu hengâme içerisinde “başörtüsü” simge konumuna oturtuluyordu; tehdidin genel adı “irtica” idi.

28 Şubat’ın hedefe koyduğu Başbakan Erbakan ise teenniyi elden bırakmıyor, iktidarının uzun ömürlü olmayacağını görüyor ve bir an evvel gerçekleştirmeyi arzuladığı bazı projelere yoğunlaşıyordu. Ülke kazan gibi kaynatılıyordu ama o ateşin daha da harlanmaması için “Kan yutup kızılcık şerbeti içtim demek” kabilinden beyanatlar veriyordu. Kendi partisi içinden bir kısım kimseler bile onu zor durumda bırakmak için elinden geleni esirgemiyordu.

Darbenin üzerinde operasyon yaptığı İslamcı/dindar/muhafazakâr kesimde ise iki yaklaşım öne çıkıyordu: Bir kısmı Erbakan’ı gerginlik çıkarmakla, siyaseti bilmemekle, en son söylenecek şeyi en başta söylemekle itham ediyordu. Diğer kısmı ise, onu, korkak/pısırık davranmakla, masaya yumruğunu vurmamakla ve ürkeklikle itham ediyordu. Yani Başbakan tabiri caiz ise ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabiliyordu; hem kendi kitlesinin hem kendi kitlesi dışındaki dindarların/İslamcıların hem de 28 Şubat darbesini destekleyen kesimlerin hedefindeydi.

15 Temmuz kadük darbesinin taşeronu olan malum örgüt ise, o dönem ortada arzı endam ediyor, hükümetin devrilmesi için her tam bir seferberlik hali sergiliyordu. Ülkenin irtica tehdidi ile yatırılıp kaldırıldığı günlerde “ağlak vaiz” ve şakirtlerinin kamuoyunda arzı endam etmesi kimsenin garibine gitmiyordu. Hükümetin istifa ettiği gün “cemaat”in gazetesi manşetten zil takıp oynuyordu. O yapının, 28 Şubat sürecinin ardından kurulan hükümetlerle gittikçe sıkılaşan, hatta bir nevi ortaklığa dönüşen iyi ilişkilerini kimse yadırgamıyordu. Her neyse…

28 Şubat sürecinin genel manzarası aşağı yukarı bu şekildeydi. Manzaranın teferruatına dalarsak, meselenin ana karakterini tespit edemeyiz. Hadisenin cüzlerini kendisi yerine koymuş oluruz ki o zaman hakikatin hakkından gelmiş oluruz.

Peki, o zaman meselin aslı, esası nedir?

Başbakan Erbakan’ın 54. Hükumette iki önemli icraatı olmuştur. Birincisi “Havuz Sistemi” olarak bilinen Kamu Tek Hesabı’nın oluşturulmasıdır. Devletin, parasının devlete fahiş faizle satılarak soyulmasına engel olmak ve borçlanma ihtiyacını ortadan kaldırmak istemiştir. Bu doğrultuda kaynak paketleri de ortaya koymuştur. İkincisi ise, toplam nüfusu  yaklaşık 850 milyon olan 8 İslam ülkesini bir araya getirerek siyasi ve ekonomik bir birlik olan D-8’in kurulmasıdır.

“Kamu Tek Hesabı” ve Kaynak Paketleriyle borçlanma zaruretini kaldırarak iç dengelere, küresel bir proje olan D-8’i hayata geçirerek de Dünya dengelerine müdahale edilmiştir. Yani II. Dünya savaşı sonrası galiplerin Yalta’da kurdukları düzene itiraz eden Erbakan, Batılıların karşısına “Yeni Bir Dünya” düzeni kurmak üzere D-8 ile çıkmak istemiştir. Aslında Hoca’nın yapmak istediği şey içeride ve dışarıda pazarın yeniden tanzimidir. İşte 28 Şubat Sürecinde olan bütün hay-huyun ardındaki temel mesele budur. Gerisi manzaranın esası değil teferruatıdır. Onları yıllarca konuşsak bitiremeyiz.

Küresel güç odakları ve yerli acenteleri tarafından, iktidarda başarısız olarak tasfiye olacağı düşünülen Erbakan ve partisi, bu iki konuda irade ve kararlılık ortaya koyunca, post-modern darbenin bütün aktörlerini harekete geçiren talimat ABD’den gelmiştir. ABD Dışişleri Bakanı Warren   Cristopher tarafından Ankara Büyükelçisi Marc Grosman’a gönderilen kripto mesaj, Erbakan ve partisinin en uygun şekilde iktidardan uzaklaştırması için gerekli eylem planlarının acilen yapılmasını istemektedir. Kripto mesajın belgesini merhum Erbakan hayatta iken açıklamıştır.[2]

Sonrasında zembereğin nasıl boşaldığını, çarkların nasıl işlediğini yaşı müsait olanlar hatırlarlar. Yaşı müsait olmayanlar için ise kaynaklarda yeterli malzeme mevcuttur.

28 Şubat sürecinin üzerinden 24 yıl geçti.   Sürecin hem taraftarları hem de hedefinde olan kitleler, ittifakla, 28 Şubat’ın bittiğini düşünmekte, yazıp-çizmektedirler. “Bin yıl sürecek deniliyordu on yıl sürmedi.” tarzı yaklaşımlara çok sık şahit olmuşsunuzdur. Kimilerine göre Erbakan’ın eski öğrencilerinin iktidara gelişi, kimilerine göre başörtüsü yasağının kaldırılması, kimilerine göre de  “kudretli” generallerinin yargılanması 28 Şubat’ın bittiğinin alâmetidir.

Yazılıp çizilenlere, söylenenlere bakıldığında dindar/muhafazakâr/İslamcı kesim başta olmak üzere bütün kesimler ekseriyetle meseleyi ilk günden yanlış kavramış ve halen öyle devam etmektedirler.  Malum süreci başörtüsü meselesi ve İmam Hatip Liseleri üzerinden anlamaya çalışanlar fena halde yanılıyorlar. Bu, satıhta kalmak, algıya teslim olmak demektir.

Son olarak bir soru sorayım ve 28 Şubat’ın bitip bitmediğine birlikte karar verelim.

Sorum şudur: Erbakan’ın/hükumetinin dokunmaya cesaret ederek bedelini ödediği iç ve dış pazar meselesi, ülkemiz ve Âlem-i İslam lehine çözüme kavuşmuş mudur?  Daha iyi anlaşılabilmesi için bir de yardımcı sual sorayım: Bugün iç ve dış pazara kimler egemendir?

Şimdi başlıktaki soruyu da cevaplayabiliriz: 28 Şubat bitti mi?

Benim cevabım belli, ya sizin?

Vesselam!


[1] Beşli Çete: TESK, TİSK, TOBB, TÜRK-İŞ ve DİSK

[2] Kripto mesaj ile ilgili ayrıntı bilgi için bakınız: Narkoz, Prof. Dr. Mete Gündoğan, Destek Yayınları

ETİKETLER: Necmettin Erbakan
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.