islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,4375
EURO
34,7411
ALTIN
2.439,70
BIST
9.915,62
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
15°C
İstanbul
15°C
Az Bulutlu
Pazartesi Az Bulutlu
16°C
Salı Hafif Yağmurlu
16°C
Çarşamba Az Bulutlu
19°C
Perşembe Az Bulutlu
21°C

ABDURRAHMAN ŞEREF GÜZELYAZICI HOCAM

ABDURRAHMAN ŞEREF GÜZELYAZICI HOCAM
20 Ağustos 2023 10:00
A+
A-

Hocamız Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı da Cemaatimizdendi

Kitabımızın ilk bölümlerinde Hocamızdan bahsetmiştim. Onun hayat macerası kendi döneminin şartları içinde renkliydi. Bilgiliydi, ârifdi ve zarifti. Şairdi, basılmamış bir divanı ile basılmış iki şiir kitabı vardı. Başta Beyazıt Camii olmak üzere muhtelif camilerde uzun yıllar vaaz etmişti. Cemaatleri seviyeli olurdu. Süleymaniye İmam – Hatipliği dönemimde ara sıra, Aksaray Valide Sultan Camiinde Cumaları ikindiden sonra yaptığı vaazlara giderdim.

Hocamız 1963-1968 yılları arasında Fatih camiinde fahri hatiplik yapmış ve hutbelerini “Fatih Minberinden Müminlere Hutbeler” adıyla iki cilt halinde yayınlamıştı.

İmam Hatipliğimin üçüncü (1972) yılında Hocamız İstanbul Müftüsü olmuş, vefatına kadar da bu görevde kalmıştı. (1978)

Hocamız Cuma Hutbesini Müezzin Mahfilinde Dinlerdi

Hocamız Cuma namazlarını genelde Süleymaniye Camiinde kılardı. Gelir, müezzin mahfiline çıkardı. Ben minberde otururken ve konuşmak için ayağa kalktığımda göz göze gelirdik.

Konuların seçimi ve işleyişinde Hocamızla aramızda farklı yaklaşımlar vardı. Ama Hocamız beni rahat ve huzurlu bir şekilde, tasvipkâr bir huşu ile dinlerdi. Pek çok hutbemi dinlemiş olmasına rağmen herhangi bir şekilde uyarısı olmamıştı. Cuma namazından sonra, ben de mihraptan gecikmeden ayrılır, Hocamız camiden çıkmadan yetişir elini öper, duasını alırdım.

Bir Cuma günü “Buhranlarımız Günahlarımızdan Kaynaklanmaktadır” konulu hutbemi sunmuştum. Hutbem bolca örnekler içeriyordu. Hutbelerimde genelde duygulanırdım, gözyaşı döktüğüm olurdu. Hele hele laik düzenin jakoben uygulamalarını Kur’ân zaviyesinden eleştirdiğim hutbelerimde daha bir coşkulu olurdum.

Rabbimin lütfuyla müessir bir hutbe olmuştu. Cemaatimiz de verilen mesajları almıştı.

Mihrapta gösterilen ilgiye takılmadan mutadım üzere Hocamıza yöneldim. Bir de ne göreyim bu defa Hocamız bana doğru geliyordu. Elini öpmeme fırsat vermedi, kolların açarak beni muhabbetle kucaklayıp bağrına bastı. Gözleri yaşlıydı ve çevremizdeki insanların da duyabileceği bir sesle bana şöyle deyiverdi:

– Oğlum! Ben söyleyemiyorum bari sen söyle.

Hocamız Nice Zulümlere Şahit Olmuştu

Hocamız, Cumhuriyetin ilk yıllarını yaşamış, nice zulümlere tanık olmuştu. Fıtraten de farklı bir kişilikti. Üstelik de il müftüsüydü. Ama bütün bunlar dinimizin, ortak aklın ve ilmin yasakladığı Münker’lere öfke duymasına da engel değildi.

Hatip, duygu yüklü bir hazırlık döneminden sonra hutbesini ihlas ile sunabilmişse insanların bakışları ve davranışlarından Allah’ın başarı ihsan ettiğini anlar. Ne var ki yaptığınız işi yalnızca Allah’ın rızasını kazanmak için yapmış olsanız da insanların takdirleri içinizi ısıtıyor. Çalışma zevkiniz ve şevkiniz artıyor.

***

Hocamızı Bir Merasimle Anmak Nasip Oldu

Hatıratımızın değişik bölümlerinde hocamızı andık.

Kendisini 3 Ekim 2018 Çarşamba günü vefatının kırkıncı yılında Fatih’teki Ali Emiri Konferans salonunda da anmak müyesser oldu. İstanbul Müftülüğü’nün düzenlediği bu anma merasiminde ben de bir konuşma yaptım. O konuşmanın Linkini veriyorum:

https://www.mirathaber.com/hocam-abdurrahman-seref-guzelya-

ziciyi-anarken-8-5477h/

Ama birkaç paragrafı da aktarmak istiyorum:

Hocamızın Edebi Kişiliği

Kur’ânî ve Nebevî bilgi aktarımı, sosyal ve kültürel çevresi ile ilgili açıklamaları, şairliğini de yansıtan şiir örnekleri ve fıkralarıyla Hocamızın edebi kişiliği bizi kuşatıyordu. Kendisini zevkle dinliyorduk.

Aziz Peygamberimize sevgiyi konu alan bir sohbetlerinde Hocamız Farsça yazan ünlü bir şairden bir dörtlük okudu. Bu dörtlükte şair Ashab-ı Kehf’in köpeğinin Cennet’e gireceği rivayetinden hareketle Peygamberimize yönelir ve şöyle der: Ya Resûlellah Ashab- Kehf’in köpeği Cennet’e girerken senin ashabının kelbi/köpeği olan benim Cehennem’e girmem reva mıdır?

Bugün böyle bir dörtlüğe onay vermezdim ama o gün pek etkilenmiştim.

Hocamızdan bu dörtlüğü benim için tercüme etmesini rica etim. Bir hafta sonra hocamız manzum tercümesi ile geldi. Ali Rıza oğluma ithafıyla başlayan dörtlük şöyle idi:

Ya Resûlellah! Nolur Ashab-ı Kehf’in kelbi tek

Cennete girsem meyanında güzin ahbabının

Ben Cehennem’de o Cennette reva mı hak içün Ben senin ashabının kelbi, o Kehf ashabının

Hocamın Hatipliği ve ithafı

Hocamız Fatih Camiinde hatiplik yaptı. Hutbelerini yazılı olarak hazırladı. Yayınladığı hutbelerinin ilk cildini 1 Haziran 1966 tarihinde, benim için iftiharımı mûcip Osmanlıca el yazılı şu ifadeleri ile imzalamıştı:

– Nur-u aynım Ali Rıza oğluma rûhanî neşeler temennisile sevgilerimle…

Hocamız Hutbelerimi Yazmamı Öğütledi

Hatipliğe tayin edildiğimde duasını almak için gittim. Bazı tavsiyelerde bulundu. Daha da önemlisi hutbelerimi yazmamı öğütledi.

Yazar değildim. Ama çok çalışarak hocamızın öğütleri çizgisinde hutbelerimi yazdım. Yazmak bereketli oldu ve hutbelerim 310 u buldu. Genç hatiplerin de el kitabı oldu.

Hocamızın Takrizi ve Takdiri

Hatipliğim üzerinden iki yıl geçmeden hutbelerimin birinci cildini yayınlamak istedim. Hocamızdan da birkaç satır yazmasını rica ettim. Dün bir bugün iki, ne oluyor, ne bu acele demedi ve memnun oldular ve bir hocanın öğrencisini yüreklendirmenin müstesna bir örneğini verdiler.

1 Ağustos 1971 tarihli aşağıdaki satırlarla başlayan takrizini lütfettiler: “Fâzıl ve cevherli oğlum,

İlmî ve ruhî neş’elerin üzerinde benim de birkaç damla nurumun bulunması sürurumu ve muvaffakiyetin bakımından iftiharımı mûcib olmuştur. Hutbelerinin bir kısmını bizzat dinlemiştim.

Süleymânî saltanatın Sinânî ihtişamını taşıyan mübarek “Süleymaniye” Camii şerifinin minberinde, çocuk görünüşüne bakıp kıymet hükmü vermekte acele edenler, tonlu sesinin irfan çağlayanı halinde dökülüşüne şahid olunca muhakkak aldanmışlar ve zahire bakarak not vermenin vicdanî acısını mutlak sezmişlerdir.

Hâlin şehadetine bakanlar, ileriye doğru tecrübe ve tekâmüllerin de sağlayacağı feyz ü bereketleri göz önüne alarak büyük ve mutlu bir istikbal yolcusu olduğunu kabulde tereddüt etmezler.”

İnce Ruhlu Bir İnsandı

Hatipliğim öncesi ve sonrasında zaman zaman Cuma günleri Hocamızı dinlemeye Aksaray Valide Sultan Camiine giderdim. Vaazdan sonra camiden çıkarken ayakkabılarını giydirirdim. Genelde tuvalete çıkardı. Ben de önceden hazırladığım mendille beklerdim.

Benim, mendilimi açmış beklediğimi görünce mutlaka avuçlayarak su içer, adeta ellerinin temiz olduğunu hissettirirdi.

Hocamızı etkileyen hutbemizin bazı bölümlerini aktarıyor, merak buyuracak okuyucularımız için hutbenin linkini veriyorum:

http://www.alirizademircan.net/bunalimin-kaynagi-islamdan-sapmadir-3-17h.html

Hutbemizden Bölümler:

Azîz Müminler! …

Mevzuu idraklerimize yaklaştırmak için misallendirerek deriz ki, ferdî, ailevî ve içtimaî buhranlarımız ın; mutsuzluğumuzun ve çok yönlü fesadın (anarşi nin) kaynağı:

  • – Allaha ve âhiret gününe şuurla inanmayan insanımızdır.
  • – Fizikî ve kimyevî hususiyetlerini öğrettiği maddenin halikını tanıtmayan, anatomisini tâlim ettiğ i insanın ruhî değerlerini öğretmeyen, vahyin ışığı ile hayatı ve ölüm ötesini aydınlatmayan maarifimizdir. Muhtaç olduğumuz barış, sevgi, adalet gibi mübarek değerleri ibâdetleştiremeyen, ceza ve mükâfat inancı ile gayelendiremeyen kültür müesseselerimizdir.
  • – İçtimaî adalet esaslarını muhtevi olmayan ve suçun cinsine göre cezayı âmir olmayan cemiyet yapımızdır.

Buhranlarımızın kaynağı:

  • – Allaha dönüşü engelleyen ve ruhî elemlerimizi morfine eden alkollü içkileri istihsal eden fabrikalar ımız ve halka sunan satış merkezlerimizdir.
  • – Milyonların alın terini sömüren faizci müesseselerimiz ve karaborsacı kuruluşlarımızdır.

– Meşru müesseseler haline getirdiğimiz fuhuş yuvalarıdır.

  • Çıkarlarımız için adaletsizliğe, liyakatsizliğe eğilen kafalarımız, kâfirlere ve münafıklara alkış tu tan ellerimiz, doymak bilmeyen ihtiraslarımızdır.

Hülâsa ederek deriz ki, fikren ve fiilen İslâm’dan sapmamızdır. Kur’ân ve Sünnet doğrultusunda yapacağımız basit bir muhakeme bizi bu gerçeğe götürecektir.

Yüce Rabbimiz, “Biz ancak kadın-erkek iman edip de güzel ameller yapanları hoş bir hayata erdireceğ iz…” buyuruyor.

Rabbimiz böyle buyururken biz, Allah’a ve O’nun düzenine inanmadan, ilâhi emir ve yasakların belirlediği güzel amelleri yapmadan mes’ud olacağımızı mı san ıyoruz?

Yüce Mevlâmız, «Eğer faizi terk etmezseniz Allah’tan ve Peygamberinden size harb ilân edildiğini bilin…» buyuruyor.

Mevlâmız böyle buyururken; yurdumuzu ağ gibi saran binlerce faiz müessesesi ve on milyonu aşkın mûdimizle istikrar bulacağımızı mı zannediyoruz?

Şanlı Peygamberimiz, «Bir cemiyette faiz ve zina ortaya çıkar da yaygınlaşırsa o cemiyetin fertlerinin bizzat kendileri Allah’ın azabını üzerlerine çekmiş olurl ar.» buyuruyor.

Peygamberimiz böyle buyururken, fuhşa götürücü on binlerce kuruluşu, nüsha adedi milyonları aşan ahlâk dışı neşriyatı ve kutsal ölçü tanımayan radyo – televizyon programlarını fiilen tasvip eden, zinayı tabiîleştiren iffetsiz halimizle mi huzur bulacağız?

Biricik Peygamberimiz/Önderimiz şöyle buyurur:

« Şuhh’tan kaçının; (zekât ve nafaka gibi dinî-mal î vazifelerinizi yapmamaktan sakının.) Zira bu vazifelerden kaçınmak sizden önceki toplulukları helak etmiş, onları birbirlerinin kanını akıtmaya, haram olan can ve mal dokunulmazlığını çiğnemeye sevk etmiştir

Peygamberimiz böyle buyururken zekâtını, akrabadan aciz olanlara nafakasını vermeyen, komşu haklarına saygı duymayan insanımızla mı güven içinde yaşayacağız?

Allanın Resulü, [«… (Mazideki toplumları), iyilerinin kötüleri onaylayıp ilişkilerini sürdürmelerinin…» ve «… Güçsüzlere adalet tatbik edip güçlüleri geçiştirmelerinin mahvettiğini...»} bildiriyor.

Peygamberimiz böyle buyururken çıkarlarımız ve inatlarımız yüzünden kâfirleri, münafıkları ve ahlâk sızlıkları tasvip eden, haksız şahıs ve müesseselere baş eğen düşünce ve davranışlarımızla mı tekâmül edeceğ iz?

Eğer İslâmsız hayatta istikrar, huzur ve tekâmül olsaydı İslâm’ın gönderilmesine ne gerek kalırdı….

(DEVAM EDECEK)

 

 

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.