islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5191
EURO
34,7905
ALTIN
2.420,90
BIST
9.716,12
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
22°C
İstanbul
22°C
Az Bulutlu
Perşembe Az Bulutlu
20°C
Cuma Az Bulutlu
19°C
Cumartesi Az Bulutlu
18°C
Pazar Az Bulutlu
19°C

ADALET YOKSA GERİSİ ZATEN YOK

ADALET YOKSA GERİSİ ZATEN YOK

Vali yardımcısının Hazin Hikâyesi 

Vali yardımcısı: “Bir sabah işe gittim. Vali bey beni çağırdı. Makamına gittim. Şaşkın ve üzgün bir vaziyetteydi. Hayırdır Sayın Valim dediğimde:Seni açığa almışlar, İçişleri Bakanlığından yazı geldi.” deyince şok yaşadım.  “Bir yanlışlık olmalı, inşallah kısa sürede düzeltilir dedikten sonra kucaklaşarak vedalaştık.”

Lojmana geldim, hanım ve çocuklar falanca ildeydi. Onlara söyleyemedim. Gerçek ortaya çıkana kadar sanki çalışıyormuşum gibi onları idare ederim diye düşünüyordum. Ancak akşam polisler arama yapmak üzere geldiler. Bir şok da öyle yaşadım.”

“Arkasından ifade almak üzere Emniyet’e götüreceklerini, tedbir olsun diye yanıma bazı eşyalar almam gerektiğini söylediler. Polislerin söyledikleri eşyaları bir bavula yerleştirdim. Emniyet Müdürlüğüne gelince sorguya alınıp serbest kalacağımı beklerken bir suçlu gibi pat diye nezarethaneye atmazlar mı, afalladım. En azından Sulh Ceza Hâkimliğinde serbest kalırım derken hiçbir makul gerekçe gösterilmeden tutuklandığıma inanamadım. Bir şok da orda yaşadım. Hala da aynı şaşkınlığı ve şoku üzerimden atamadım.” diye anlatmaya devam ediyordu.

“Bugün yarın çıkarım derken 5,5 ay geçti, tuttuğum avukat bile bir kez olsun ziyaretime gelmedi, kimsenin umurunda bile değiliz, bir sinek kadar kıymetimiz yok, çoluk çocuğum perişan.” diyordu.

“Biz yıllarca muhafazakâr mütedeyyin kesimde bir şey varmış gibi takıldık kaldık ama bu kesimden hiç kimse bir günden bir güne arayıp sormadı, ailemle ilgilenmedi, hal ve hatırlarını bile sormadıkları gibi eşimi görünce yollarını değiştiriyorlarmış.” diyordu.

Eşi ve çoluk çocuğu ile sol kesimden birilerinin ilgilendiğini ve kendisinin tutuklanması yüzünden uzman doktor olan eşinin bir müddet işsiz kaldığını, ancak sol bir ekibin hastanesinde işe başlayabildiğini anlatıyordu. Uğradığı haksızlığı hiç hazmedemiyor, sorumlu tuttuğu kişilere ateş püskürüyordu.

Beraatı Zimmet Asıl Değil miydi?

İçeride beraber olduğum süreçte Vali yardımcısı ile konuştukça onun da FETÖ’cü olmadığını, 15 Temmuz sürecinin dumanlı ortamında kurban edilen bürokratlardan biri olduğunu net olarak anladım. Tertemiz bir insan evladıydı. O’nun, Zaman Gazetesinin önde gelen yazarlarından biri ile Emniyet nezaretinde birlikte kaldığını, gazetecinin: “Haydi namazı cemaatle kılalım.” teklifine : “Memleketi mahvettiniz, hala cemaat cemaat diyorsunuz.” diye tepki gösterdiğini duymuştum.

FETÖ koğuşunda FETÖ’cü olmayanların birbiriyle dayanışmasını ve dert ortaklığı yapma psikolojini ancak bunu yaşayanlar anlar. Vali yardımcısıyla ilk günden itibaren aramızda ağabey kardeş hukuku doğmuştu. Hikâyesini dinledikçe bir dert sahibi daha olmuştum. Demek ki ben bir istisna değilmişim, benim gibi başkaları da varmış diye düşünmeye başladım.

Özelinizin olması çok mümkün olmayan dar bir mekândasınız ve bu mekânda derdinizi anlayacak birini bulduğunuzda kenarda köşede dertleşme eğilimine giriyorsunuz.

Özellikle havalandırmada ve çoğunlukla yürüyüş sırasında vali yardımcısı ile dertleşirken her defasında sözü bir şekilde kendisi ile ilgili dışarıda neler konuşulduğuna getiriyordu. Bir şeyler gizlediğimi hissediyor olacak ki tekrar tekrar soruyordu.

Ben de morali bozulmasın diye onun hakkında geçen olumlu konuşmaları aktarıyordum. Hâlbuki gerçekler çok farklıydı. Ankara’daki bazı çevrelerde, onun hakkında “FETÖ’cüymüş, ben falanca kişiden de teyit ettim.”  gibi konuşmalara şahit olmuş ama bununla da kalmamıştım!  Ben dahi onun tutuklanması üzerine FETÖ ile mücadele eden bir rektör olarak böyle bir önyargının sahibi olmuştum. Meğer kripto FETÖ’cüymüş, nasıl da fark edemedim diye hayıflanmış ve bu durumu FETÖ’nün sinsiliğine yormuştum. Kendi kişisel gözlemime değil, devleti eylemleriyle kirleten bir kısım zevatın kurduğu tiyatroya inanmıştım.

Üzgünüm! Sözde Kuran talebeliği yapmaya gayret eden ve rehberliğine inanan birisi olarak İlahi Vahiy maalesef gerektiği ölçüde hayatımda yer tutmamış. Mücadeleli bir hayatın bilinçaltına kazıdığı marazlı tarafgirlikler buna mani olmuş.

Oysa Allah Azze ve Celle “Ey iman edenler! (Birbiriniz hakkında kötü) zandan şiddetle kaçının! Çünkü zannın bir kısmı günahtır.”  buyurduğu ve Hakkında bilgi sahibi olmadığın şeyin ardına düşme! Şüphesiz ki işitme duyusu, görme duyusu ve akletme duyusu, bütün bunların hepsi ondan sorumludur.“(İsra-36) diye ikaz ettiği halde heyhat; düşünen, dinleyen ve ibret alan kim?

Evet, yine de devlet kurumlarının emanet edildiği bazılarının bu kadar izansız ve ahlaksız olabileceğini, haysiyet cellâtlığı yaparak suçsuz insanları çeşitli mülahazalarla ve tertiplerle cezaevine gönderebileceklerini nasıl düşünebilirdim?  Hem evrensel hukukta hem de İslâm hukukunda, suç ve cezanın kanuniliği ilkesi ile hakkında hüküm kesinleşinceye kadar bireylerin suçsuz kabul edilmesi ilkesinin, hukuk maskeli bazı kamu görevlileri tarafından hiçe sayılabileceğini nereden bilebilirdim?

Evet, hepimiz bir parça suçluyuz ama asıl bu yargı adamlarının yatacak yerleri yok. Yasaları paravan yapıp hukuku katleden bu kamu görevlilerinin günlük traşlı, kıravatlı ve koyu takım elbiseli olması onların gerçek yüzünü örtmüyor.  Kitabı Kerim   “Onlara baktığında, dış görünüşleri itibariyle, seni hayran bırakırlar. Konuştuklarında, sözlerine itibar edersin. Aslında, elbise giydirilmiş kütük gibidirler.” (Münafikun-4) ayetiyle adeta bu ikiyüzlü münafıkları tasvir ediyor.

Şahsen ben Kuranı Kerimde O gün, tuzakları kendilerine hiçbir yarar sağlamaz ve onlara yardım da edilmez. Zulmedenlere, (ahiret) azabından başka (bu dünyada da) bir azap vardır.  Fakat onların çoğu bunu kavrayamamaktalar”(Tur 46-47) gibi pek çok ayete tanık oldum.

Bu yüzden sizi temin ederim ki bu zalimleri korkunç günler beklemektedir.

Kaymakamın Hazin Hikâyesi

Diğer bir koğuş arkadaşım da bir kaymakamdı.  Bu kardeşimizin tutuklanma serüveni ve süreçte yaşadığı duygular vali yardımcısından pek farklı değildi.

Kaymakam, kendisi tutuklanmadan önce yapılan bazı dikkat çekici FETÖ operasyonlarını “Devletin mutlaka bir bilgisi vardır ki tutuklamalar yapılıyor.” diye değerlendirdiğini ancak hiç beklemediği halde tutuklanmasıyla bu inancının yıkıldığını anlatıyor ve sitemli bir şekilde, “Meğer devletimiz bizi bilmiyormuş.” diyordu!

Tutuklanmasına hâlâ inanamadığını ve şaşkınlığının sürdüğünü söylüyor, sapla samanın karıştırıldığını anlatıyordu.

Kaymakam oldukça içli birisiydi. Namaz kılarken ve arkasından dua ederken sürekli gözyaşları dökerdi. Sık sık “dışarıdayken adet yerini bulsun diye şuursuzca Allah’a kulluk etmişiz,” derdi. Kuranı yeni yeni anlamaya başladığını, günlük hay huy içerisinde hayatın asli unsuru ve başucu eseri olması gereken Kuran’ı anlamak için vakit ayıramadığını hayıflanarak anlatıyor, adeta dövünüyordu.

Kitabı Kerimi titiz bir şekilde incelediğini ve okuduğunu, farklı meallerden pek çok notlar çıkarmış olduğunu görüyordum.  Meallerdeki çeviri hataları üzerinde fikir teatisinde bulunacak kadar işi ileri götürmüştü.

Hanımı öğretmen olarak çalışmaya devam ediyor ve bu yüzden geçim sıkıntısı yaşamıyor olmalarına rağmen masraf daha az olsun,  çoluk çocuğa daha fazla para kalsın diye kantinden tütün sipariş eder, onu makinesinde sararak içerdi.

Tuzağa Düşürülmüşler

Vali yardımcısı da kaymakam da başlarına gelenleri anlamlandırma çabası içindeydiler. Kendilerine husumet duyan bir valinin gammazladığından ciddi anlamda şüphe duyuyorlardı.

Evet, bir validen şüpheleniyorlardı.

Bu valinin mesai arkadaşlarına küfreden,  yetersiz ve kompleksli biri olduğunu, birlikte görev yaptıkları süreç içerisinde karşı karşıya gelmek zorunda kaldıklarını anlatıyorlardı. Valinin zayıf karakterinden bahisle; İç İşleri Bakanlığına, FETÖ’cü diye kendilerini şikâyet etmiş olabileceğini düşünüyorlar,  bir gün bu defterler açılır da art niyetli ispiyoncular açığa çıkar diye sürekli dua ve niyazda bulunuyorlardı.

Doğrusunu Allah bilir ama muhtemelen tespitlerinde haklıydılar. Zira rektörlük seçim öncesi, üzerine vazife olmadığı halde rektör adayı çıkararak seçimlere müdahale eden bu valinin bana tuzak kurmaya çalıştığını, milletvekillerimizin katkıları ile tespit etmiştik.  Gözaltına alındıktan sonra da bana FETÖ iftirası attığını polis fezlekesinde gördüm.  Mahkemede de yalancı şahitlik yapacak kadar işi ileri götüren bir karakterdi bu zat-ı namuhterem!

Bana bunları yapan maiyetindekilere kim bilir neler yapardı? Görev yaptığı dönemde benim bildiğim, derneklerin denetimini yapan, İl Sivil Toplumla İlişkiler Müdürlüğü ile proje birimi gibi valiliğin stratejik biriminde iki FETÖ’cü müdürü görevde muhafaza etmişti.   FETÖ’cü müdürlerini muhtemelen kazananı öngöremediği için görevden almayan bu valinin astlarına bu tür iftiralar atarak zulümler yapması son derece normaldi. Muhtemelen üstlerine, FETÖ ile mücadele ediyor görüntüsü verebilmek için husumet duyduklarını FETÖ’cü diye ihbar ediyor, kirli taktiklerle namuslu insanları acımasızca mağdur ediyordu!

Eline fırsat geçince böyle büyük cürüm işleyenleri gördükçe “Zulmedenler, nasıl bir devrimle devrileceklerini yakında bileceklerdir.” (Şuara-227) ayeti beni teskin ve teselli ediyor, ibretlik olacağına inandığım akıbetlerini sabırla bekliyorum.

Kocam FETÖ’cü İse Onunla Evli Kalamam

Vali yardımcısının Eşi, Başsavcı Vekilline gitmiş ve “Kocamın dosyasında ne var doğru söyleyin, benim bilmediğim bir şeyler mi var, öğrenmek istiyorum. Şayet kocam FETÖ’cü ise onunla evli kalamam, boşanacağım.” dediğinde Başsavcı Vekili: “Elimizde FETÖ’cülüğüne dair bir veri yok.” dediğini aktardı.

Oysa FETÖ’nün hemen her türlü organizasyonuna katılan, iki kızını da 17-25 Aralık sonrası da dâhil olmak üzere yıllarca FETÖ’ okullarına ve yurt dışı gezilerine gönderen başsavcı vekilinin ta kendisiydi. FETÖ irtibatına dair bir dosya hazırlanacak olsa, çok sayıda delile ulaşılabilirdi. Ne tuhaftır ki, FETÖ’cü olduğuna dair ellerinde hiçbir kanıt yokken Vali yardımcısına tutuklama kararı vererek aylarca cezaevinde yatmasına sebep olanlar bu adamlardı.

Kim vermişti bu kararı? Nasıl vermişti? Burası Patagonya mıydı?

Tutuklayanların FETÖ ile iltisaklarının ne önemi olabilir?

Yetki onlardaydı ama adil olma ve hukuku işletme gibi bir kaygıları yoktu.

İlk başlarda FETÖ’nün sinsiliğinden yola çıkarak hiçbir risk almak istemiyorlar diye masum düşünceler geliştirmiştim!  Bugün ise bu yargı adamlarının yerelde verdikleri beraat kararlarının Yargıtay tarafından mahkûmiyete karar verilmesi gerekirdi diye bozulduğuna, tutukladıkları ve yıllarca hapiste yatırdıkları kişilere dair mahkûmiyet kararlarının ise yine Yargıtay tarafından beraatı gerekirdi diye bozulduğuna şahit olmuş biri olarak artık çok farklı düşünüyorum.

Tecrübelerim ve kamuoyundaki algılar,   bunların dertlerinin FETÖ ile mücadele olmadığını, özellikle paralı FETÖ’cülerden büyük menfaatler temin ederek karşılığında soruşturma ve kovuşturmalardan kurtardıklarını gösteriyordu.  Dahası FETÖ’cü olmayan iş adamlarının dahi hiç yoktan FETÖ ile ilişkilendirildiği ve büyük paralar karşılığında ancak paçalarını kurtarabildikleri halk arasında konuşuldu,  basında yazıldı ve çizildi.

Evet, maalesef durum böyleydi. Tutukladıkları etkili ve yetkili kişi sayısı ne kadar fazla olursa FETÖ ile o kadar şedit mücadele etmiş oluyorlardı!  Yukarıya karşı tavizsiz bir şekilde FETÖ ile mücadele ediyoruz görüntüsü veriyorlar ve bu arada da malı götürüyorlardı.

Özellikle bir zamanlar FETÖ’nün ekmeğini yemiş, suyunu içmiş dönemin Uşak Başsavcı ve Başsavcı vekili gibi kişilerin olduğu illerde fütursuz bir şekilde birçok masum insan kırılıp geçirildi. Kendisi muhtaç-ı himmet bir dede, nerede kaldı gayrıya himmet ede, misali; FETÖ lekelerinden dolayı himmete muhtaç olanlar ile FETÖ sabıkalılar maalesef FETÖ mücadelesi yürütüyordu!

Hukuksuzluklarda FETÖ’nün kahpe örgütsel yapısının elbette büyük payı var. Ancak yapılan bu tür pek çok işin hukuk adına savunulabilecek bir yanı olamaz.

İhanet şebekesi ile ilişkilendirilip bütün dünyaya terörist diye ilan edildikten sonra insanları hapsetmek bu kadar kolay olmamalıydı? Binyıllara havi devlet geleneğini temsil eden bir devlet, şaibeli kişilerin mesnetsiz eylem ve işlemleriyle bireylerin hak ve hukuklarının feda edilmesine izin vermemeliydi.

Olur, böyle şeyler diyen varsa, o zaman o kimselere,   benim,  vali yardımcısının, kaymakamın ve daha nice masum ile bunların ailelerinin yaşadıklarını yaşatmak lazım.

Önce yaşatacak, sonra soracaksınız bu zevata.

Olur mu böyle şeyler…?

Hikmeti Hükümet

Neden böyle şeyler oluyor, dün o, bugün bu, dayak yiyor ve yarın da başkaları yiyecek?  Bu böyle devam edip gidecek! Neden?

Bu ülkede geçmişten günümüze “Devletin bekası için bireyler feda edilebilir.” anlayışını bu topraklarda canlı tutmaya çalışan güçlü bir damar olduğu bir hakikattir. Hikmeti Hükümet olarak da adlandırılan bu anlayış sahipleri, devlet olmanın ve devlet yönetmenin kendine has bir doğası olduğu gerekçesiyle; hukuk, adalet, insan hakları ve ahlak kuralları dışına çıkılabileceğini savunmaktadırlar

Oysa devletin varlık nedeni, bireyin doğuştan sahip olduğu temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır.  Haksız yere bir insanı öldürmeyi bütün insanları öldürmekle bir tutan (Maide-32)  Kitap, Hikmeti Hükümet zihniyetini şiddetle reddeder. Adaleti, iyiliği  (Nahl-90), emaneti ehline vermeyi (Nisa 58)  emreder.  

Bu çerçevede, Osmanlı İmparatorluğu’nun manevi kurucusu Şeyh Edebali’nin söylediği  “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın.”  veciz sözü oldukça ehemmiyetli ve bir o kadar da manidardır!

Bu sözün üretildiği bir medeniyet ve kültürde devlet fetişizminin kaim olması kabul edilmez. 700 yıl öncesinde bile insanı yaşatmayı önceleyen bir devlet ve hukuk sistemini öneren kültürün çocukları olarak, bunu neden başarmadığımızın sebepleri üzerinde çokça kafa yormak zorundayız. Yoksa bir gün beklenmedik bir şekilde sıra size veya bir başkasına da gelecek ve bu ceberrut zihniyetten nasibini alacaktır…

Bireyi yok sayan,  din, vatan, bayrak gibi kutsallar arkasına saklanan bu faşist ve oligarşik anlayış; sağdan sola bütün toplum kesimlerimizde maalesef yaygın bir şekilde mevcuttur. Doğrusunu söylemek gerekirse İslami müktesebatımızda da bu devlet fetişizmi vardır ve hiç olmadık zamanlarda hortlamaktadır.

Bu zihniyet, bazen iyi niyetle ve özellikle zor zamanlarda refleks olarak depreşmektedir. Ancak kamu otoritesini kullanan bir kısım zevat, ister istemez oluşan boşluktan yararlanarak süreci kısa sürede fırsat çıkar ve kazanç kapısına dönüştürerek ülkemizi ekseninden kaydırmakta ve geriye doğru savurmaktadır.

Hukukun üstün olmadığı, denetleme mekanizmalarının çalışmadığı böyle ortamlarda birbirini yenme, yeme ve alan boşaltma ana amaç olmakta; bu sebeple gruplaşma, çeteleşme ve mafyalaşma hızla yaygınlaşmakta; bilim, sanat ve edebiyat ortadan kalkmaktadır. Kurumsallığın yerini bireyler, üretim ve refahın yerini yoksulluk ve yolsuzluk almaktadır.

Neticede ağır bir fatura önümüze gelmektedir. Çünkü zulümler Gayretullaha dokunur, haksızlıklar Arşı Âlâyı titretir. Kuranı Kerimin birçok ayetinde: “Kuşkusuz, zalimler iflah olmazlar.” (Enam-135, Yusuf- 23, Kasas- 37) buyrulurken yine pek çok ayette zulüm yapan toplumların helak edildiği (Kehf-59) ibretlik örneklerle izah edilmektedir.

Devleti payidar kılacak olan adalettir. Mevzubahis adaletin tesisi ise gerisi teferruattır. Adalet yoksa gerisi zaten yoktur.  Bela ve musibetlerden kurtulmak, huzur ve refah toplumu kurmak istiyorsak öncelikli olarak, herkes için adalet anlayışına sıkı sıkıya sahip çıkmalıyız.

İlle de adalet! Adalet yerini bulsun isterse kıyamet kopsun! Vesselam.

 

ETİKETLER: ÜSTMANŞET, yazarlar