islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,3753
EURO
35,0555
ALTIN
2.326,55
BIST
9.096,30
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
23°C
İstanbul
23°C
Az Bulutlu
Cumartesi Az Bulutlu
22°C
Pazar Parçalı Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
24°C
Salı Az Bulutlu
18°C

“ANDIMIZ”, YILLARCA TEFRİKA TETİKÇİLİĞİ YAPMIŞTIR

“ANDIMIZ”, YILLARCA TEFRİKA TETİKÇİLİĞİ YAPMIŞTIR
5 Kasım 2018 08:10
A+
A-

İnsanlar dünyaya kendi iradeleri ile gelmezler. Ana ve babalarını kendileri seçmez. Hangi ırktan ve renkten olacağını da kendi belirleyemez. Bütün bunlar Allah’ın dilemesine tâbidir.

Hiç kimse “Ben, filan ırktan, filan beyaz anne-babadan dünyaya gelmek istiyorum” diye bir dilekçe vererek dünya sahnesinde yerini almaz. Bu konuda bizim bir inisiyatifimiz yoktur. Bundan dolayı da ırkımızla övünmeyiz ve yerinmeyiz. İrademiz dışında oluşan gelişmelerde ve inisiyatif almadığımız konularda, rüçhaniyetimiz söz konusu olamaz. Ancak kendi irademizi kullanarak elde ettiğimiz kazanımlar bizim için bir üstünlük ölçüsü olur. O da Hucurat suresi 13. ayette belirtildiği gibi  إِنَّ أَكْرَمَكُمْ عِندَ اللَّهِ أَتْقَاكُمْ “Sizin Allah katında en üstününüz, en müttaki olanınızdır.” Yani üstünlük ölçüsü “Takva”dır/kulluk bilinciyle yaşayarak ahirette bize zarar veren her şeyden uzak durmak, onlara karşı kendimizi korumaya almaktır. Takvalı olmak veya olmamak da, bizim iradeli seçimimizdir.

Hangi ırktan, coğrafyadan, anne ve babadan olursa olsun, iradesini kullanarak İslam ortak paydasında yerini alan takva sahibi her Müslüman üstündür. Bizi bir arada tutan ve birbirimize kenetleyen, aynı hedefe kilitleyen yegâne tutkal, İSLAM’dır. Dolayısıyla İslam bizim üst kimliğimizdir. Bunun dışında kalan bir ırka mensubiyet, bir dernek, vakıf, sendika ve parti çatısı altında yer almak ise alt kimliklerdir. Alt kimlikler, hiçbir zaman üst kimliğimizi zedeleyecek şekilde kullanılamaz. Alt kimlikler üstünlük ölçüsü değildir.

Durum böyle olunca, 1932 yılında Milli Eğitim Bakanı olan Reşit Galip’in yazdığı ve 1933 yılından 2013 yılına kadar -bazı değişiklikler geçirerek- ilköğretim okullarımızda söylenen andımızı hatırlayacak olursak: “Türküm, doğruyum, çalışkanım. İlkem; küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir. Ülküm; yükselmek, ileri gitmektir. Ey Büyük Atatürk! Açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim. Varlığım Türk varlığına armağan olsun. Ne mutlu Türküm diyene.”

1932 yılında ezanı Arapçadan Türkçeye çeviren isim de olan Reşit Galip’in bu andının hangi ifadeleri toplumun ortak paydasını oluşturuyor? Müslümanlıkla zerre kadar ilgisi olmayan bu mahlûkun dayattığı and, ırkçı ayrışma ve Kemalizm güzellemesi yapmaktadır. Bu uygulama karşısında asırlarca ırkını öne çıkarmadan İ’lâyı Kelimetullah/Allah’ın adını yüceltme, O’nun davasını kitlelere taşıma uğrunda çaba sarfeden Müslüman etnik gruplar da; “Kürdüm, daha doğruyum, Çerkezim, daha çalışkanım…” deme hakkını da elde etmiş olacaktır. Böylece İslam tutkalından kopan farklı ırklara mensup Müslümanlar, asabiyet bayrağını çekerek o uğurda mücadele vermeye çalışacaklardır ve nitekim de öyle olmuştur. Bugün kürtçülük davası yürüten pkk’nın beslendiği ana damar, Cumhuriyetin tosuncuklarının eğitim sistemine yerleştirdiği ve subliminal mesajlar veren bu tür ırkçı ezber kalıplarıdır.

Müslümanın ülküsü, bir gecede milleti cehalete terkeden, “Halkı, gökten gelen kanunlarla değil akıl ve bilimin kurallarıyla idare edeceğim” diyerek Şer’î hukuku ilga edip ithal laik hukuku dayatan, İslam adına hangi değerler var ise hepsini aşağılayarak yürürlükten kaldıran ve yıllarca bunların kaldırılış yıl dönümünü İslam’a saldırarak kutlayan, on sekiz yıl Türkçe ezan zulmünü ısrarla uygulayan, bunu kaldıran Başbakan’ı da darbe ile devirip idam eden Kemalizm ve onun yoldaşlarının yolu olamaz. Bir Müslüman, onların açtığı yoldan gösterdikleri hedefe asla gidemez. Bu and, İslam’ın inşa ettiği ve asırlarca birbirlerine kenetlenerek, omuz omuza yaşayan bir milleti parçalayan seküler-laik, ırkçı bir zihniyetin amentüsüdür.

Irkçılığın önemli bir tezahürü veya sonucu kızgınlık, nefret ve haksızlıkta yardımlaşma olduğu için Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kim ırkçılığa (asabiyete) çağırarak yahut ırkçılıktan dolayı başkasına kızarak gayesi belirsiz bir topluluğun bayrağı altına girerse onun ölümü Câhiliye’deki ölüm gibidir(Müslim, İmâre 57; Nesâî, Tahrîm 28; İbn Mâce, Fiten 7).

Asabiyet bir kişinin kavminin haksız davranışına arka çıkmasıdır” (Müsned, IV, 107, 160; Ebû Dâvûd, Edeb 112).

Irkçılıkla ilgili hadislerin en anlamlılarından biri de Resûlullah’ın Vedâ hutbesindeki şu ifadeleridir: “Ey insanlar! Sizin rabbiniz birdir. Babanız da birdir… Haberiniz olsun ki takva dışında hiçbir Arab’ın Arap olmayana, hiçbir Arap olmayanın da bir Arab’a, hiçbir siyahînin beyaza, hiçbir beyazın da siyaha karşı bir üstünlüğü yoktur. Şüphesiz ki ilâhî huzurda en değerliniz en mattaki olanınızdır…” (Müsned, VI, 411).

Rasûlüllah (sav), ırkçılığın bir topluluğu zayıflatıp sonunda dış saldırılara açık hale getireceği konusunda da uyarıda bulunmuştur. Soya dayanarak böbürlenmeyi açıkça yasaklayan, ırk ayırımcılığını kışkırtarak Müslümanlar arasında bölücülük yapanları şiddetle kınayan hadisler de mevcuttur. (Bak: Ebû Nuaym, I, 9; II, 367; Süyûtî, I, 8-12).

Ayet ve hadislerin ortaya koyduğu bu açık tavır, ahlâkî bir tavır olmanın yanında hukukî sonuçlar da doğurmuştur. İslâm fıkhında insanların temel hakları ve sorumlulukları belirlenirken muayyen bir ırka mensubiyet bir istisna teşkil etmez. Irkı ne olursa olsun hukuk karşısında bütün Müslümanlar eşittir. Fıkhın amacı olan, insanlarla ilgili leh ve aleyhte hususlar yani hak ve sorumluluklar belirlenirken ırk farklılığına en küçük bir rol tanınmamıştır. (TDV İslam Ansiklopedisi,c.19, s.126)

Öyleyse “Andımız” denen ve modern cahiliyyeyi kuranların amentüsü olan, beş yıl aradan sonra, kendini idarenin yerine geçirerek yetkisini aşıp durumdan vazife çıkaran Danıştay’ın operasyonel iptal kararına sarılarak tarafını, İslam’ın bütün değerlerini bu topraklardan kazıyıp atmak isteyen çağdaş Ebû Cehillerden yana koyanlara da ne demeli? Bilemiyorum, zorlanıyorum.

Yazımızın başına döner ve tekrar hatırlatacak olursak; “Ancak mü’minler kardeştir(Hucurat:49/10) ayeti gereğince “İslam kardeşliği”, bizim üst kimliğimizdir. Bunun dışında kalan, meşrebimiz, mektebimiz, mezhebimiz, ırkımız, cinsiyetimiz, partimiz, cemaatimiz, vakfımız, sendikamız ise, alt kimliklerimizdir. Hiçbir zaman alt kimliklerden birine veya birkaçına mensup olmak, bizim üst kimliğimize zarar vermemelidir. Zarar verirse vahdetimiz zarar görür ve ayrışmaya başlarız. Ayrışmak da tefrikadır. “Andımız” da bu tefrikayı yıllarca tetiklemiştir. Beş yıl önce çöpe atılan bu sözleri, çöplük kurtları deşeleyerek tekrar yürürlüğe sokmak istemekteler.

Bütün Müslümanlar; rengi, ırkı, coğrafyası, meşrebi, mezhebi ve cinsiyeti ne olursa olsun İslam ümmetini oluştururlar. Her farklı grup, ümmetin bir parçasıdır. Kendini ümmet bütününün bir parçası gören bu farklı gruplar; bencil, inhisarcı ve ayrıştırıcı bir tutum sergilememelidir. Ayrıştırıcı söz, müzik, tutum ve davranışların adı TEFRİKA’dır. Tefrika; kin, nefret ve düşmanlık temeline dayanan ayrışmadır.

Tefrika konusunda Yüce Allah; “Topluca Allah’ın ipine sarılın, tefrikaya düşmeyin.”(Âl-i İmran:3/103) ve “Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp tefrikaya düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük azap vardır.” (Âl-i İmran:3/105) ayetleri, Müslümanların birlik ve dirliğinin bozulmasını ve tefrikaya düşmelerini/ayrışmalarını haram kılmakta ve bu durumda olanların büyük bir azaba düşeceklerini beyan etmektedir.

Rasulullah da (sav), toplumsal birliği bozacak davranışlardan uzak durmak için şöyle buyurmuşlardır: “Birbirinizle üstünlük yarışına girmeyin. Birbirinize haset etmeyin. Birbirinize kin beslemeyin. Birbirinize sırt çevirmeyin/dargın durmayın. Ey Allah’ın kulları kardeş olun!”(Müslim, Birr,28)

Öyleyse Allah’ın emrettiği vahdeti bozup tefrikaya sebep olmak, kimsenin hakkı da değildir haddi de… Bu, hastalıklı bir ruh halidir, asabiyettir. İşte bu asabiyet meselesi halledilirse kardeşlik ve Müslümanların vahdeti meselesi de çözülür. Çünkü tefrikanın ana sebebi asabiyettir. Asabiyet ise, takva dışında herhangi bir şeyi üstünlük ölçüsü olarak almaktır. Mesela ırkını, grubunu, partisini, cemaatini, mezhebini, meşrebini üstünlük ölçüsü kabul etmektir.

Gelişen Olaylara İslami Bakışın Adresi

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.