islami haberdini haberortadoğu haberleriislam coğrafyası
DOLAR
32,5490
EURO
34,7341
ALTIN
2.492,91
BIST
9.524,59
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
İstanbul
Az Bulutlu
16°C
İstanbul
16°C
Az Bulutlu
Cuma Hafif Yağmurlu
15°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
20°C
Pazar Az Bulutlu
21°C
Pazartesi Az Bulutlu
20°C

Ayasofya imamı üzerinden mesajlarım

Ayasofya imamı üzerinden mesajlarım

Cumhuriyet dönemi eğitim sisteminin en başarısız yönlerinden biri sorgulayıcı, yürekli insan tipini yetiştirememesidir. Yakinen tanıdığım için Diyanet ve İlahiyat camiasını bu yönden yetersiz bulurdum ama üç aşağı beş yukarı bütün kurumlarımız ve üniversite mezunlarımız da böyledir.

Neredeyse “Kurucu iradenin temellerini attığı laik düzen bize yeter” diyecek konuma gelen yarı ölü camiamız içinde yürekli bir ses çıktı.

Ayasofya baş imam hatibi Prof. Dr. Mehmet Boynukalın aynen benimsediğimiz ifadelerinde şöyle dedi:

“… Anayasa’da var olan vesayetin en büyüğü, bazı kanunların değiştirilmesinin teklif dahi edilememesidir. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletinse milletin anayasasını istediği zaman değiştirme hakkına sahip olması gerekir. Milletin böyle bir hakkı yoksa o zaman hakimiyet milletin değil.”

“1921 ve 24 anayasalarında devletin dini İslam’dı ve laiklik yoktu. Cumhuriyet fabrika ayarlarına dönsün.

Kardeşimizi Tebrik Ederim

Lamı cimi yok kardeşimizi tebrik ederim. Tebrik ederim de söyleyeceklerim var. Bu olay vesilesiyle yazdığım bir makaleyi hatırladım. Her ikisi de Prof. Dr. olan Mehmet Boynukalın kardeşimle, yazımıza konu Mehmet Karali kardeşimiz özdeşleştiği için o yazımdan alıntılar yapacağım:

“Sevgili Kardeşim Mehmet Karali hocam

A güzel kardeşim! Profesör olmuşsun. Yetmemiş bir de “Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı” olmuşsun. Üstüne üstlük imanından kaynaklanan değerlerine sahip çıkıp ”İLAN EDİYORUM, Aile hayatına yönelik bazı politikaları YANLIŞ buluyorum. İyi bir çocuk yetiştirmek, iyi bir ev hanımı olmak Bakan ya da Başkan olmaktan veya Başarılı! bir iş kadını olmaktan çok daha elzemdir.” demişsin.

Demekle  iyi de etmişsin. Senden daha önce “Aile hayatını çökertiyor muyuz?” başlıklı bir yazı yazmış, AB ölçülerini amaç edinen hükümet politikalarını yermiştim.

 Aziz kardeşim…Sen Ali Rıza Demircan değilsin. O hocadır, yaşlıdır söyleyebilir. Ona yapabilecekleri bir şey de yok. Yürekleri de yetmez. Bunun için gündeme de getirmezler. Ama sen “Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi Dekanı” sın. Sen, senin konumunda olandan beklenemeyecek laflar ettin. Bak hele ne cüret, bir de Kral Çıplak dedin.

Yaptığın Kültürel Cihaddır

Üzerine gelineceğini bilemeyecek kadar saf mısın? Hükümet cenahından, Yök’den, Üniversitenden ve çoğu davasız mesai arkadaşlarından destek görmeyeceğini bilemeyecek kadar ülkemiz gerçeklerinden uzak mısın?

Mehmet Hoca kardeşim, bu anlamda iyi ki de saf ve ülke gerçeklerinden uzaksın. İftihar edebilirsin. Çünkü yaptığın kültürel cihaddır. Elbette yara alacaktın, berelenmeden büyük ecirler alınmaz, ahiret yatırımı yapılamaz. Aslında âhiretimize zarar vermeyecek hiçbir oluşumun ve gelişimin önemi de yoktur.”

Aziz Kardeşim Mehmet Boynukalın

Muhalif medya, modern yobazlar ve bizim mahallenin yüreksizleri üzerine gelirlerse, Mehmet Karali gibi seni de istifa ettirirler. Sakın ha istifa etme. Diyanet’e de güvenme. Seni bir kalemde silerler.

Ayasofya baş imamı olan senin konumundaki bir kişiden gelecek sistem eleştiresi Hubel’e, Lat’a, Menat’a balta göstermektir. Bırak, görevden alacaklarsa, alma zilletini karar alabilecekler ve siyasi kadrolar üstlensin.

A kardeşim! Önce tebrik ettiğim için, şimdi de eleştiri hakkımı kullanayım. Diyelim ki fabrika ayarlarına döndük ve Anayasa’ya İslâm maddesini yazdık. Birileri, senin bu talebinin gerçekleşmesiyle pek çok şeyin hal yoluna gireceği hayallerine kapılabilirler. Oysa ki olabilecek hiçbir şey yoktur. Soralım:

  1.  Anayasa’ya İslâm maddesi yazılmakla çoğu Avrupalı gavurlardan mülhem ve tercüme yasalar, İslam’a uygun hale getirilmiş mi olur?
  2. Milli eğitim sistemi ve Üniversite düzeni, materyalist temellerinden koparılır, yaratılan ve indirilen ayetlerin birlikte tedris ve talim edileceği vahyî, aklî, ilmî ve ahlakî temellere mi oturtulur?
  3. Ülkemizin kanını emen borca ve faize dayalı ekonomik düzen değiştirilir, adil ve merhametli bir yapıya mı kavuşturulur.
  4. Yazılı, görsel ve sosyal medyamız hakka çağırıcı ve batıllardan sakındırıcı erdemler ortamına mı dönüşür.
  5. Değişik ekollere bağlı Tağutlar, insanlaşır da değerlerimize düşman olmaktan mı çıkar?
  6. Diyanet, ilahiyatlar, cemaatler ve tarikatlar korkuları ve hurafelerinden arınır, Kuran ve Sünnet’ten  hareketle gerçek İslâm’la tanışır, kültürel bir devrim mi başlatır?

Soruları çoğaltabiliriz. Ama hiç birisine müsbet cevap alamayız.

İslâm Söz Konusu Olunca Laiklik Dinsizlik midir?

50 yıldır sistemle mücadele halindeyim. İslâm’ın bir bütün halinde uygulanması gereğine ve insanlığı mutlu edeceğine inanan insanım.

Egemen dünya düzeninden gafil, kamplaşan cahil Müslümanları gördükçe gelecekten ümidi mi keser gibi oluyorum. Hiç şüphemiz olmasın, İslam söz konusu olduğunda laiklik tam bir din karşıtlığıdır. İnsanı, insan üzerinde ilahlaştırdığı ve İslam’la çelişip insan doğasıyla çatıştığı için de insanlığın felaketidir.

Demokratik bir hamleyle “Anayasa’ya devletin dini İslam’dır” elbette yazılabilir,   ama değinildiği üzere bir faydası da olmaz. Yazılıydı da ne oldu? Biz bundan  vaz geçtik. Ötekileştirici, baskıcı ve dışlayıcı jakoben laiklikten vazgeçilerek demokratik özgürlükçü laikliğe geçilsin, kerhen de olsa kabulümüzdür.

Demem odur ki İslam’ın omurgasını oluşturan Kur’ân’ın 23 senelik nüzül süreci iyi değerlendirilmeli, sloganların ardına düşülmemelidir.

Biz, İslam’ı bütünlüğü içerisinde anlayıp insanlığın demokratik tercihlerine sunacak ilim ve düşünce insanlarımızı yetiştirecek özgün ve özgür şartlara muhtacız. Hudeybiye antlaşması sonrasının hür ortamı gibi koşullara ihtiyaçlıyız.

Geldiğim Nokta ve Nisa 77

Yarım asırlık mücadele insanı olarak geldiğim nokta, Kâfirun sûresinin “ Sizin laik inançlarınız ve yaşantınız sizin olsun, benim dinim bana yeter.” anlamındaki son âyetini haykırmak ve gücüm ölçüsünde İslam’ı yaşamak ve Nisa sûresinin 77. âyetini hatırlatarak yaşanması gereğini duyurmak olmuştur.

Maddî ve manevî işkenceler altında yaşadıkları için aileleri ve mallarını bırakıp Medine’ye hicret eden müminler, Bedir savaşı ve zaferinden sonra Mekke’ye yürümek için Peygamberimize talepte bulunmaya başlar. Bu ısrarlı istek üzerine Nisa sûresinin 77. âyeti indirilir:

Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah’tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da ‘Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (bir müddet daha savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?’ dediler. Onlara de ki: Dünya menfaati önemsizdir. Allah’ın yasalarına aykırılıktan korunanlar için ahiret daha hayırlıdır ve mükafatınız kıl payı kadar olsun eksiltilmez.”

Biz maddi anlamda işkence görmedik, ailelerimizi ve mallarımızı terk etmedik ve henüz Kurân ile terbiye edilip bilgili ve bilinçli adalet ve merhamet insanı haline dönüşemedik. Bu sebeple  bizden adalet, barış ve erdem devrimcileri çıkmaz.

Evet Mehmet Boynukalın kardeşim …İşte böyle. İhlasla söyleyebildiysen geri adım adım atma, ama gereksiz ve de boş ümit aşılayacak laflar da etme.

Ali Rıza Demircan
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.